Tehdit yok! Kürt onuru için, özgürlüğü için vardır, bu biline!

Benim için her hayat kutsaldır. Bitki, hayvan, insan.. Hepsi kendi özgür ÅŸartlarında hayat mücadelesi vere vere varolacaktır. Tabii ki varolmak için mücadele edilirken bazı sınırlar aşılagelmiÅŸtir. Fakat bütün bunlar büyük bir evrensel düzen içinde ve evrensel kavganın bir yansıması olarak sürecektir. Evrenin varolmasını saÄŸlayan Güçlü nükleer kuvvet, Zayıf nükleer kuvvet, Yerçekimi kuvveti, Elektromanyetik kuvvet sürekli bir mücadele halinde bulundukları için evren varlığını sürdürür. Ama, yineliyorum; bütün bu mücadele kosmos içindir. Evrene kaos hakim olduÄŸunda büyük çöküş baÅŸlar ve ilk anlarındaki büyük “karadeliÄŸe” geri döner..

Bunları neden yazdım?

Çünkü ÅŸu anda küçük evren insan’ın varlığında kosmos ile kaosun mücadelesi vardır. Türk Devleti’nin varlığında evrensel kaosa karınca kaderince bir katkı vardır. Çünkü Türkler’in varlıklarını belli ettikleri her alanda yıkım, katliamlar, tabiatı veya çevreyi bozma gözlemlenir. Türk Hünkarları girdikleri her alanda ardlarında katliamları, uygarlıklardaki yıkımıları, ilkelliÄŸin hakimiyetini bırakırlar. Genelde insan dünyadaki tüm dengeler için alışılmış “basit bir grip virüsü” etkisi gösteriyorsa, Türk Devleti “domuz gribi” etkisi gösterirler. Dünün tarihe şöyle bir bakın.. Nerede Traklar? Nerede pomaklar? Nerede Anadolu grekleri? Nerede pontuslar? Nerede Lazlar, Anadolu çerkezleri, Gürcüler? Nerede Ermeniler, Süryaniler? Ve... Åžimdi de sıra Kürtler’de mi?

Türk Devleti, dünyanın en edepsiz bürokratları, askerleri, hükümetleri ve siyasi kadroları tarafından yönetiliyor dersek hiç bir ÅŸekilde abartmış olmayız. Bu MoÄŸol kalıntıları 1806’dan itibaren iÅŸgal ve giderek ilhak ettikleri Kürdistan’ı babalarının mülkü olarak bellemiÅŸ, ama talancı bir zihniyetle tahrip ede ede sömürmüşlerdir. Lafları boldur. Kıçlarına çivi batmış gibi ikide bir “hassas yerleri”nden bahsetmekten asla bıkkınlık göstermemektedirler. Kürdistan’ı “benim vatanım” diyerek yok sayan bu urlu kafalar bu konudaki herhangi bir “sapmayı” hassas yerlerine girilmiÅŸ gibi zıplayarak karşılarlar.

Barışa giden yoldaki tıkanıklığı gidermek için gelen 34 Kürd’ün kardeÅŸleri tarafından coÅŸkuyla karşılanmaları, bu karşılama sırasında atılan sloganlar Türk sakerlerini, siyasi liderlerini ve hükümetlerini epey sinirlendirmiÅŸ bulunuyor.

BaÅŸbakanları; “baÅŸa döneriz” diye tehdit ediyor ve bugün ayrıca; “Avrupa'dan gelecek PKK'lı grubun geliÅŸi ertelendi'' demekle yeni bir sürecin temellerini atıyor.

Askerbaşı; “19 Ekim günü ve müteakip günlerde yaÅŸanan olayların hiçbir ÅŸekilde kabul edilmesinin mümkün olmadığını” söylerken, “askere alınacaklar” demeyi de ihmal etmedi.

Yeni Atatürk Deniz Baykal “Ben ÅŸenlik yapanları deÄŸil, onlara bu ÅŸenliÄŸi yaÅŸatan hükümeti sorumlu tutuyorum” dedi ve Kürtler’i kapalı bir ÅŸekilde tehdit etti.

Kendisini kurt sanan GavurdaÄŸ kabadayısı ise “milletin sabrı taÅŸtı”.. “Yakında olacakları hep birlikte göreceÄŸiz” mealinde tehditler savurdu..

Ben bütün bunları ciddiye alıyorum, ama Kürt Milleti’nin tehditlere beÅŸ paralık deÄŸer vermediÄŸini de görüyorum. Kürt Milleti çalışan insanlarını baÄŸrına basmaya kararlıdır. Bunu Bahçeli’nin üçbuçuk adamı, Baykal fırsatçısının tehditleri engelleyemez. Umarım herkes dayatıcı olacağına, baÅŸkalarının atayurtlarına göz dikeceklerine ÅŸapkalarını önlerine koyup düşünürler. Umarım ÅŸu anda kurulmakta olan ve polis, asker, özel harp, MÄ°T ve JÄ°TEM’in içinde yer aldığı uÄŸursuz koalisyon engellenir.

Bu gidiÅŸin sonu hayır deÄŸildir! Avrupa’dan gelenleri karşılayacak olan kitleden neden bu kadar korkuluyor? Türk Devleti’ni zayıf bilirdik, ama bu kadar da deÄŸil. Demek ki Kürt Milleti’nin iman gücü, davasının haklılığı, uÄŸruna ölümü göze alacak kadar hayatı sevmeleri karşı tarafı paniÄŸe sürüklemiÅŸtir. Avrupa’dan gelecek olanlara “gelmeyin” diyen bir devlet yapısı güçlü olabilir mi? Hayır. Åžimdiye kadar “evinize dönün” diyenlere ne oldu? Sorulur!

Ben yine de Avrupalılar’ın sorumluluklarını takınmalarını bekliyorum. Olası bir sivil katliam onlar için de yüz karası olacaktır. Ama onlar ne yapıyor? Fransa’nın anti Kürt politikasını sessizce onaylıyorlar.. O Fransa ki "J'accuse" (suçluyorum) diyen Emil Zola’yı yetiÅŸtirmiÅŸtir. 1966’da Fransa’nın Kürtler’e karşı savaÅŸan Arap Rejimi’ne silah satışı kararını protesto etmek için Jean Paul Sartre, Simone de Bouvior, Jean Paul Balmando gibi aydınlar “Kürdistan” derneÄŸi vasıtasıyla yoÄŸun bir kampanya yürütüp bu satışı durdurdular. De Gaulle, Cezayir savaşını hayatını ortaya koyarak durdurdu.

Ä°ÅŸte aynı Fransa bugün Türk Rejimi gibi kirli bir rejime ÅŸirin görünmek için Kürtler’in derneÄŸi olan “Ahmet Kaya Kültür Merkezi” vahÅŸi bir baskın düzenledi, evleri bastı insanları gözaltına aldı.. Bu Fransa birinci Fransa’ya benziyormu?

Gerekirse devam yazıya edilecek..

2009-10-24

A Sirac Kekuyon




Gorusunuz