Sezarın hakkı Sezar’a.. Bazı noktalarda yanıldım..

Önceki yazımda doÄŸru tesbitler de vardı: Mesela Türkler’in ÅŸu anda gerillalara ve miting komitelerine karşı soruÅŸturma baÅŸlatmaları, Çelê’de provokasyonlara giriÅŸmeleri, Erzincan’da 23 gencin gözaltına alınmaları ve bunlardan 14’ünün zindana gönderilmeleri, gözaltına alınan DTP'li Resul’un ÅŸehit edilmesi, Ä°stanbul’da içlerinde Azadîya Welat muhabirinin de bulunduÄŸu 7 kiÅŸinin enterne edilmesi, Adana’da Kürt Halkı’nı kriminalize ve tedirgin etmek için yaptığı baskınlar ve yaÅŸanan gözaltılar sadece son günlerde yaÅŸanan saldırganlıklardır. Türk “bağımsız yargısı” tam da bu sırada PKK’yi MÄ°T kurdurdu, Sayın Abdullah Öcalan “Ergenekon örgütü mensubudur” yaygarasını baÅŸlattı. Bir kaç gün önce ise Türk Anayasa mahkemesi (siz bunu siyasi partiler kasabı olarak okuyunuz) DTP’nin kapatılması davasını hızlandıran bir süreç baÅŸlattı. Cizîrli 18 aylık ÅŸehit “Memo” adeta Türkler’in Ä°srail’e yönelttiÄŸi “çocuk kaatili” suçlamasında suç üstü yakalanmaları anlamına gelir. Karşılıklı suçlamalar, biraz deÄŸiÅŸtirerek duruma uyarlarsak tıpkı eski bir TRT reklamında olduÄŸu gibidir; “yok aslında biribirimizden farkımız, ama biz ‘moÄŸolların torunuyuz’” (bu iÅŸi daha iyi biliriz).

Fakat Sayıları milyona varan muhtelif yerlerdeki direniş düzeyindeki gösteriler beni günlerce uykusuz bıraktı. Büyük coşkunun eşlik ettiği yanılgımı yaşadım.. Orada, kitlenin içinde bir damla olarak bulunamamanın üzüntüsünü yaşadım. Bu yanılgı, bir tutuklanma yaşansaydı veya yaşansa bile ortaya konan büyük direnişi önceden hesaplayamamamdır. Bu direniş olgundu. Bu direniş tavizsizdi. Bu direniş teslimiyetçi tavrın bir kez daha reddi idi. Bu direniş kendi tarzı ile gündem yarattı, gündeme oturdu. Doğduğumdan beri Ulusal Mücadeleyi yaşayan ben, bu yanılgıyı hak etiyordum. KÜRT KİTLESİ VE MİLLETİ BANA BU YANILGIYI YAŞATTIĞI İÇİN SAĞOLSUN!

O yürüyüşler, o uykusuz geceler, Mahmurda coku eÅŸliÄŸinde yaÅŸanan ÅŸehadet tümüyle sessiz bir silkelenme savaşının göstergesi idi. Savaşım içinde yaÅŸanan sessiz bir savaÅŸtı bu. Sekiz gerilla ve 26 Mahmur Mukimi Kürt Milleti’ne duygularını ortaya koyma fırsatı vermiÅŸti. Sanki tetiÄŸe basılmış, kurÅŸun namluyu terk etmiÅŸti. Bu direniÅŸ coÅŸkusu, bu baÄŸra basış tarzı, dört çocuk ve otuz yetiÅŸkinin ÅŸahsında gerillayı, tüm direniÅŸ odaklarını, tüm ÅŸehitleri, zindanları dolduran tüm kahramanlarımızı, tüm bedel ödeyenleri selamlama tarzıydı.. Habur’dan Amed’e uzanan 500 küsur Km’lik yolu 24 saatte aldıran Kürt Kitlesi, aslında çok saptamaya da cevap vermiÅŸ oldu.

Nelerdir bu saptamalar:

Türk Hükümeti; “çözülüyorlar, uyguladığımız geniÅŸ bir plan tüm hatları ile iÅŸliyor”

Türk Kürtleri; “dili çok iyi kullanmalı, durumu sertleÅŸtirici demeçlerden sakınmalıyız”

Evrensel ve Taraf gibi bazı gazeteler hariç Türk Basını; Teslim olmaya, piÅŸmanlıktan yararlanmaya geldiler”

Türk “Åžehit aileleri” denilen grup; “madalyalarımızı iade edeceÄŸiz”

Åžimdi saptamaların tümünün yanlışlığı bir tek hamle ile gösterildi. Türk Hükümeti’nin “PKK ve gerilla çözülüyor” saptamasının bir psikolojik savaÅŸ silahı olduÄŸu Kürt Halk Kitleleri tarafından açıkça gösterildi. Halk gerillayı baÄŸrına basarak onunla ayrılmaz bir bütün olduÄŸunu gösterdi. Lideri’ne sahip çıktı. Bölünme görüntüsü yaratmaya çalışanları kıç üstü oturttu. Türk Hükümeti “açılım”ı baÅŸka mecralara çekmekten vazgeçmeli, uygarlaÅŸmaya doÄŸru cesur adımlar atmalıdır. Türk Hükümeti’nin, “kiÅŸisel haklar” saplantısını terketmesi, Kürtler’e bir halk için gerekli olan ve sadece insan hakları çerçevesinde kabul edeceÄŸi Ä°lkokuldan üniversiteye kadar kesintisiz “fakatsız” eÄŸitim hakkını tanıması tek ara çözüm olacak, gerilla böylesi bir durumda siyasal arenaya silahsız olarak dönebilecektir. Benim verilen mektuptan anladığım budur. Türk Hükümeti’nin gaflet uykusundan uyanması için bu uyarı önemlidir.

Türk Hükümeti’ne yakın bazı kaynakların Sri-Lanka’daki ırkçı-faÅŸist rejimin Tamilliler’e karşı yürüttüğü katliamı takip ettiklerini de kulaklarımla duydum. Sakın ola ki bunu akıllarından dahi geçirmesinler. Hatta, sakın ola ki inÅŸa ettikleri “gizli” ve yeni Padabad Paktı’na, yeni BaÄŸdad Paktına veya yeni CENTO’ya güvenmesinmesinler! Kürt böyle bir niyet karşısında gerekeni yapacak, milyon cenazeye de mal olsa bağımsızlığın dışında hiç bir çözümü kabul etmeyecektir.

Türk Kürtleri’nin duruÅŸu ise tam olarak mide bulandırıcı bir cehalet kokuyor. Kitlesel berxwedan’ların baÅŸladığı andan itibaren bu unsurlar hep sukunet, hep kısık sesle konuÅŸma, hep efendileri kızdırmamayı tavsiye ediyorlar. Bunlar kazanılan mevzilerin, ki bunların en muhteÅŸemi ulusal birliÄŸin bir yürüyüş tarzı ile kazanıldığını bilmiyorlar. EÄŸer bu yürüyüş tarzı olmasaydı Kürt Milleti ÅŸimdi utanç duvarındaki bir çakıl taşı durumuna düşmüş olacaktı. Barışa doÄŸru giderken başı dik gidilir diyor yeni Kürt. BaÅŸka yolu yok! EÄŸer bu Türk Kürtleri’ne bakarsak, dörde ayrılıp; birinci grup Türk Ordusu’nun kapısında, ikinci grup Türk BaÅŸbakanlığın kapısında, üçüncü grup Türk meclisinin kapısında ve dördüncü grup ise Çankaya’da mendil açmalı, buralara girip çıkanlara “Allah rızası için biraz özgürlük” diye dilenmeli, aÄŸa ne verirse onunla yetinmeliyiz.. Bu zihniyet iÄŸrenç deÄŸil mi? Ama ÅŸunu da unutmamalıyız: Bir KurtuluÅŸ mücadelesi devam ettiÄŸi sürece böylesi unsurlar da varolacaktır. Viet Nam’daki “Viet-gih”ler (siz caÅŸ diye okuyunuz) buna en tipik örnektir. Bunlar tarihte de aşılmıştı, ÅŸimdi de aşılacaktır..

Türk Basını bu yeni süreç boyunca büyük bir ÅŸaÅŸkınlık geçiriyor. Önlerine konan psikolojik savaÅŸ literatürü iÅŸlemez duruma geldikçe onların ÅŸaÅŸkınlığı artıyor, “teslim oldular”, “daha arkası gelecek”, “çözülme baÅŸladı” gibi terimleri tekrarladıkça daha komik duruma düşüyorlar.. Köşe yazarlarının büyük bir çoÄŸunlu hala eski teraneleri tekrarlıyor, bu yeni ve manifest direniÅŸ durumunu izahta oldukça yetersiz kalıyorlar. Bu durumu yaratanın hükümetlerinin basiretsiz politikaları olduÄŸunu tekrarlayıp duruyorlar. Bunların o ufak kafaları cevherin bir kaynağının, Kürd’ün iki asırdır süren bağımsızlık mücadelesinin bir kaynağının olabileceÄŸini anlayamıyorlar. Bu cevher, bir milletin tarih sahnesine çıkma, insanlık camiasında layık olduÄŸu yeri alma mücadelesinin motorudur. Milli gurura, milli kiÅŸiliÄŸe, milli benliÄŸe sahip olmanın kaynağı da bu cevherdir. Bundan dolayı barış elçileri gruplarının karşılanması dolayısı ile ortaya konan duruÅŸun kaynağını hükümet politikalarında aramak bilgisizliktir, zorlamadır..

Türk “Åžehit Aileleri”nin yaygaralarının, Türk görsel, iÅŸitsel, yazılı basını tarafından öne
çıkarılması son günlerdeki en büyük sahtekarlıktır. Dünyada hiç bir iÅŸgalci devlette yakınları savaÅŸta ölen kadınlar “niye (mazlumların-NB) köklerini kazımıyorsunuz” diye ortaya çıkmazlar. Dünyada bazı ilkeller hariç, tüm uygarlarda bu tür ölümlere karşı analar, sadece “askerlerimizi geri çekin” diye gösteri yaparlar.. Ãœstelik ÅŸu haksız “ÅŸehit” yaftasını da anlamak mümkün deÄŸil. Behey adamlar, çocuklarınız nerede ölüyor? Kürdistan’da.. Kürdistan Türkler’in uÄŸrunda “ÅŸehit düşeceÄŸi” bir alan mıdır? Asla. Neden? Çünkü ÅŸehadete ancak (savaÅŸ hali için söylüyorum) vatan savunmasında erilir. O halde ne iÅŸiniz var Kürdistan’da? Ä°ÅŸgali, ilhakı ve inkarı sürdürmek için.. Hiç bir dinin zalimlerin emri ile savaÅŸanları “martyr”, “ÅŸehit” ilan etmez. Siz eÄŸer bir hak arayacaksanız, çocuklarınızı savaÅŸa, ölüme süren generallerin, siyasilerin veya bürokratların yakalarına yapışın ve onları Kürdistan’dan çıkmaya zorlayın. Hepsi bu!

2009-10-22

A Sirac Kekuyon




Gorusunuz