Başkan Murat Karayılan'a açık mektup

Sayın KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan

Yürütme Konseyi'nizin 21 Nisan tarihli bildirisini okudum. İçinde yer alan bazı önemli konularda bir değerlendirme yapma lüzumunu duydum. Yaşadığımız bu gergin şartlarda bildirinizin değerlendirilmesi ve Kürdistan Halkı'nın Self-determinatıon hakkına etkileri önemlidir. Ben bu değerlendirmede kağıda dökülenlere değil, asıl olarak yazılmayanlara, yani çok dolaylı olan düşünceleri yakalamaya çalıştım.

Sayın Başkan Karayılan

Söz konusu bildiriyi yayınladığınızda etrafınızda, sizi ve giderek Kuzey'i oldukça yakından ilgilendiren gelişmelere tanık olduk. Şöyle bir sıralayalım:

-Kürdistan'ın Güneyi'ndeki Yönetim, Kürdistani olmaktan çıkıp ırakileşti. Bunun Kürdistan için önemi, artık Kürdistan'ı bir bütün halinde sarmalayan bir stratejinin ortadan kalktığını açıkça görmemizdir. Bu yönelişin hemen ardından İran'da Kürdistan Bayrakları'nın gönderlere çekilmesi dikkat çekicidir. Acaba ne denmek isteniyor?

-Türk ve İran rejimlerinin KCK veya PKK ile mücadele birliği yapmayı kararlaştırması bir diğer önemli husustur. Bildirinizde bu hususu anıştırmış, ama açıkça bahsetmemiş bulunmanız, "Arap-Türk ve Fars Halkları"nın birlikte hareket davetmeniz havada kalan, ayakları yere basmayan bir yöneliştir. Şöyle diyorsunuz: "...Türk, Fars ve Arap halkları, demokrat ve aydınları, geliştirilen bu ırkçı-milliyetçiliğe karşı sesini daha fazla örgütlü bir biçimde yükseltme göreviyle karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. Kürt halkına karşı geliştirilen bu ırkçı, gerici ve soykırımcı senaryolarına karşı durarak, halkların eşitliği ve özgürlüğünü güvence altına alacak, bölgeyi barış ve istikrara kavuşturacak bir mücadeleyi birlikte yürütmek kaçınılmaz hale gelmiştir." Kılıçların çekildiği bir zaman diliminde böylesine çağrılar beyhude olmaz mı?

Hele Suriye, tam da bir muamma. ABD buradaki rejimi alaşağı etmeye başından beri karşıdır. Biz bunu zaman içinde öğrendik. ABD neden bu kadar olumsuzluğa ve ABD'nin Irak'la Akdeniz yolu bağlantısına engel olan bu yolu açamıyor? Cevap açıktır: Suriye'de çok güçlü bir İslami muhalefet vardır (Müslüman Kardeşler). 1982'de Müslüman kardeşlerin ayaklanması sonucu Rıf'at Esad, ayaklanmanın merkezi durumundaki Hama'ya saldırdı ve binlerce insanın öldürülmesine yol açmıştı. İşte bu muhalefet hala bütün gücünü toplamış bir durumda beklemededir. İran ise şu anda büyük bir sessizlik içinde durumunu güçlendirmenin yollarını arıyor. Kürt Bayrakları'nın asılması bu bölgedeki halkımızın bir nebze tatmin olmasına yol açacaktır.

-Türk Askerbaşı darbe tehdidini arttırmış durumdadır. Bunun doğuracağı sonuçları burada tartışmak istemiyorum..

-Kürdistan'a komşu devletler toplantıları artık alışılmış toplantılar haline gelmiştir. Bu toplantılarda Türk Devleti her taraftan destek arar. Şu ana kadar Güney Yönetimi'ni irakileşmeye mecbur eden bir politikaya belirleyici katkıyı sunmuştur.

-Avrupa ve Amerika'yı yanına alma başarısı gösteren Türk Rejimi, şimdi de gözlerini Kerkük'ün statüsüne daha emin bir şekilde dikmiştir. Güney Yönetimi "asla işimize karıştırmayacağız" dediği BM'nin Kerkük'e müdahalesine razı olmuştur. Bütün bu gerilemelerin suçu elbette Kürdistan'da öncülük yapan örgütlerin birlik olamama inadından gelmektedir. PKK bütün gücü ile türkiyelileşmek çaba harcarken kendi ideolojisine paralel hareket kişi ve buçuk partiler ile "çatı partisi" kurmaya çalışıyorken, Güney Yönetimi de PKK ile masaya oturacağına tam tersine Araplar'a güven tazeleme olanağını arıyor ve irakileşiyor. PKK Türk Rejimi'ni "faşist" olarak niteleme inadını sürdürürken sanki mevzi kazandığı inancındadır. Oysa Türk Devleti'nin kurulduğu 1925'ten, 1950'ye kadar tümüyle zora dayanarak bir uluş oluşturma çabası sırasında ırkçı bir yönelişte iken, daha sonra Faşizmin şartları olgunlaşmaya başladığında ABD'ye dayanarak PKK'nin bahsettiği rejime geçmiştir. Yani Kürdistan için nefes borusu 1923'ten günümüze kadarki süreç boyunca tıkanmaya çalışılmıştır. PKK yazışmalarında mantık tümüyle bunun aksine işletilmekte, 1984'ten 1999'a kadar "sömürgeci" olarak nitelenen Türk Rejimi bir ara "oligarşik diktatörlük" olarak anılmış, daha sonra da "faşist" olarak nitelenmiştir. Kısacası oturmuş bir stratejik belirleme yoktur. Bu da güvensiz bir ortam doğurmaktadır.

Bence Türk Rejimi nitelenirken bize karşı tavrı hesaba katılmadan strateji saptanırsa yanlışa girilir. Sözü geçen rejimin bize ve ülkemize karşı tutumunu hesaba katmadan strateji saptanması havada kalır. Burada çok basit bir dille anlatalım: Türk Rejimi Kürdistanı ilhak etmiş, Kürdistan adını evrensel hukuku hiçe sayarak yasaklamıştır. Bundan dolayı Türk Rejimi "İlhakçı ve inkarcı"dır. Türk rejimi Kürdistan Halkı'nı "beyaz ve kızıl" katliama tabi tutmuştur. Evrensel hukuk bu olguyu da şiddetle yasaklamaktadır. Dolayısı ile Türk rejimi asimilasyoncu, katliamcı bir rejimdir. İşte bunları bir araya toplarsak, Türk rejiminin; İlhakçı-inkarcı-asimilasyoncu bir rejim olduğunu söyleyebiliriz. Burada ayağı yere basan bir niteleme vardır..

-Kuzey İtibarı ile, PKK dışındaki örgüt ve partilerin hemen, hemen tümü bu öncü partimize karşı bir tavır içindedirler. Bu örgütlerin Güney bağlantılarının tavırlarında önemli bir rol oynadığı kesindir.

-Son zamanlarda, Talabani güdümündeki bazı kişiliklerin Süleymaniye bağlantılı olarak bana saldırması manidardır. Tümüyle yalana dayanan desinformasyoncu "rejisör"ün oynattığı bazı kişiliklerin bana karşı yürüttüğü çamur atma çabaları beni Talabani'nin Kürdistan tarihinde oynadığı olumsuz ötesi role, gerektiğinde nelere başvurarak sahip çıktığını göstermesi yönü bakımından önemlidir.

-Fransa Kürt Enstitüsü'nün lideri Kendal Nezan'ın (Salim Gemici'nin) Güney'in yardımı ile TV gibi büyük masraflar isteyen bir propaganda aracına sahip kılınması manidardır. Bu TV'nin yapacağı yayına bakacağız (ma şimdiden tahmin ediyoruz).

-Kuzeyli Örgütlerin, "yerine yenisini koymadan" PKK'yi yıpratma çabaları da manidardır. Hani sormazlar mı; "Bu ne lahana, bu ne turşu?"

İşte bütün bunlar gözümüzün önünde cereyan ederken, Türkler'in açık, planlı ve polis destekli provokasyonuna çanak tutmak, yapanların dikkatini çekmek yerine onları cesaretlendirmek talihsiz bir gelişme olmuştur. Alman Devleti'nin Kuzey Kürtleri'ni ancak teslimiyetçi bir çizgide yürüdüklerinde "yarım ağız" destekleyeceğini biliyoruz. Ama böyle de olsa uluslararası satrançta Düşman'a "oh!" dedirtecek yanlışlardan da uzak durmalıyız..

Sirac Kekuyon (Bilgin)

2007-04-22




Gorusunuz



yalcin kücük 2

necip nürnberg

2009-03-15 12:33 - ilk avrupaya cikisinizi hatirlayiniz insanlar sizi niye söke,de misafir edip davutlar üzeri yunan adalarina cikardilar kara kasiniz kara gözünüz icin mi keske o bot bataydi da ................