DTP'nin Qesrok eylemi...

Önce bir fıkra anlatmak istiyorum. Bu Qoser'de (Kızıltepe'de) yaşanmış bir fıkradır. Biraz açık saçık olması tam da Qoserliler'in tarzıdır.

Qoser kırsalı tren hattına doğru baktığımızda düz bir ovadır. Bu ovada sıkışan insanlar çok güçlük çekerler. Bir yurttaşımız sıkışmış, idrar yapma ihtiyacını giderecek. Yüzünü hatta dönerek ihtiyacını görmeye başlarken yanıbaşında bir melle belirmiş. "Vay" demiş, "sen nasıl yüzünü kıbleye dönerek ihtiyaç giderirsin! Bu günahtır!" Bunun üzerine adamcağız "peki melle efendi" deyip yüzünü doğuya çevirmiş.. Melle yine kızgın, "Behey Zındıq, Allah'ın güneşinin çıktığı istikamete dönüp ihtiyaç giderilmez!" Adam bu kez batıya dönmüş yine aynı ihtar. En nihayet kuzey'e dönmüş. Melle yine cebellenmiş: "Arkanı kıbleye dönerek ihtiyaç gideriyorsun da, bu sırada 'muayyen yerinden' çıkacak olan kokuların nereye gittiğini hesaplamıyor musun?" Bunun üzerine tam sıkışan adam kalan tek şeyi yapmış ve sırt üstü yatarak mellenin bir şey söylemesine fırsat bırakmadan ihtiyacını görmüş ve "söyle melle bu da mı günah!"

DTP'nin durumu biraz da bu fıkradaki yurttaşın durumuna benziyor. Bir gözlemci olarak baktığımızda, Bu parti mensupları ağızları ile kuş tutsalar yine de "neden kuyruğundan yakaladın" diye eleştirecekler.

Evet DTP de eleştirilebilir. Ama Qesrok Boğazı eylemi gibi sivil, barışçı ve zamanımızın şartlarına göre muazzam bir eylemi karartmak insafa sığar mı, herkes düşünsün. "Sınır ötesi operasyonlara son verilmesi" için düzenlenen yürüyüşe katılanlar için Cudi Dağı eteklerindeki Kasrok Boğazı'nda çadırlar kuruldu (Yüksekova haber'den). Baskı, şiddet, tutuklamalar, arabalara ceza kesmeler... Düşman bunların hiç birini eksik bırakmadı. İstanbul'dan çıkan kafileyi neredeyse her saat başı Türk Polis ve Jandarması tarafından kimlik kontroluna tabi tutmalarının sebebini herkes düşünsün derim. Erzurum'dan çıkanların eylem yerine varmaları tamamen engellendiyse elbette bunda bir iş vardı. Wan, Çolig, Ruha gibi nisbeten uzak diyarlar ile Gever, Hakkari ve Şırnak gibi yerlerden gidenler ya ulaştırılmadı ya da bu insanlarımıza cehennem azabı çektirildi.

Amed'de otuzbin cıvarında insan Türk Metropolleri'nden gelenleri büyük bir coşku ile karşıladı. Türk Askerbaşı ise Uçaklar alçaktan uçarak kitleyi korkutmaya çalıştı. Ama bu, nefret dalgasının yayılmasından başka bir şeye yaramadı. Cizre'de ise onbin insanımız meydanlardaydı. Demirci Kawa söz verdiği gibi coşkuyu bize nakledecek umudundayım. Demek ki Hareket kitleseldi ve şimdiye kadar Kürdistan'da yapılan en büyük kırsal alan gösterisiydi. Eğer belgesel konuşacaksak bunları yazacağız. Afaki teoriler hiç bir derde deva olmaz, olamaz. Bilakis iç ayrışmayı derinleştirir.

DTP son zamanlarda hiç bir tehdide aldırmadan, pervasızca Kürt Sorunu'nuna çözüm getirilmesini dayatıyor. Kürtler'in ulusal haklarının anayasal güvence altına alınması bu dayatmalar arasındadır. Türk Kanunları'da uygun siyaset yapan bir siyasi parti bundan fazlasını söyleyemez. Bunu söylemde bırakmadığını, eylemsel olarak da ortaya koyduğunu görüyoruz. İşte Qesrik Boğazı eylemi bunlardan biridir. Düşman'ın Güney'de ve kuzeyde giriştiği vahşi eylemler harp literatürüne hep "Devlet terörizmi" olarak geçmiştir. Saddam'ın yaptığı ile Türk Devleti'nin, Suriye Rejimi'nin ve İran Mollaları'nın yaptıkları arasında ne fark vardır. Ama ABD, İraq'ı ve bir noktaya kadar Suriyeli Yetim-i Esad'ı suçlarken, Kuzey'deki Türk vahşetini besliyor. İşin ironisi Kuzey'deki bazı Kürtler'in de aynı minval üzere hareket etmesidir.. Türkler'in yasadışı silahlar kullanması (çolig'de) bile bazılarını düşündürmüyor.

Son zamanlarda Güney'deki sivil yerleşim birimlerine yapılan saldırılar, Mesela en son Baradost, Avaşin-Basyan ve Hakurk bölgelerine yapılan saldırılarda 100 hayvan telef olmuş, terk edilen evler de kazanlarla yıkılmıştır. Türk Askerbaşı bundan gururla bahsetmektedir. Bu durumda bir siyasi parti ne yapmalıdır?

-Ya olayları görmezden gelmeli,

-Ya işi başkalarına havale etmeli,

-ya da kendi yağı ile kavrularak demokratik gösteri hakkını kullanmalıdır..

Tabii ki ilk iki şıkkın geçersizliği ortadadır. O zaman "ateş düştüğü yeri yakar" misalini göz önüne getirerek, siyasi partilerimiz kitle ile birlikte bir şeyler yapmalıdır. DTP bunu yapmıştır. On kişilik bir kitlesi de olsa, ki bu değerlidir, diğer parti ve örgütler de benzer eylemler yapabilir. Unutmayınız, hiçbir eylemsizlik, sonuçları hesaplanarak geliştirilmiş bir eylemden daha iyi değildir. İsterse eylemci bir kişi olsun! Unutmayınız ağlamayan çocuğa meme verilmez.
Silkelenmek, her alanda silkelenmek, Türk Metropolleri'nde yapılanları genişletmek, Türk kırsalında bir demiryolu köprüsünü "trafiğe kapatmak" (kapalı terim için özür dilerim), Kürdistan'da Düşman'ın askeri yığınak alanlarına yönelik "birşeyler" yapmak, yalnız bırakılan, sürekli suçlanan Kürtler'in hakkıdır. Bazılarının kulaklarına ne fısıldanmı tahmin edebiliyoruz. Ama dünya siyasi arenasındaki kalleşlikleri de kavradık. Daha 23 yıl öncesinde Serok Barzani'ye komplo kuran güçler 2003'te Mesut Barzani'yi Beyaz Saray'da kabul ettiler. Ama ardından Güney'in semalarını Türk uçaklarına açtılar. Şimdi ise Kerkük Meselesi'ni yontmakla meşguller.. Kuzeyli Kürtle arasında kulaklarına bir şeyler fısıldananlar bunu unutmasınlar.

Eylemlerin süreklilik kazanması dileği ile

2008-02-07

Sirac Kekuyon (Bilgin)

2007-02-07




Gorusunuz