Haysiyet, Onur, KiÅŸilik, Gurur ve Millet

Bu kavramlar, kendi vatanını işgal ve saldırılardan kurtarmış, özgür vatanlarında belli bir demokrasiyi oturtmuş olanlar olan insanlar için özeldir. Bütün hakları anyasal garanti altına alınmıştır, evrensel hukuk kurallarının somutlaştığı ülkesinde başka bir yurttaşın özgürlüğü nerede başlıyorsa, oraya kadar istediğini yapmakta özgürdür.

Şimdi konuyu açalım

1)Haysiyet; yani değer veya saygınlık diğer adıyla itibar kişiseldir. Kişi tarafından kazanılır ve korunur. Hiç kimse bir başkasına bedava haysiyet bahşetmez. Kişi değerini toplumdaki duruşu ile kazanır. Ama toplumsal karmaşanın cilvesi, bazıları daha iyi bir mevkiye sahip olmak için, hizmetine girdikleri mevki sahiplerinin gölgesine sığınarak itibar kazanmaya çalışırlar. Tabii ki bu itibar devreseldir ve toplum içinde varılan en üst nokta, gölgesine sığınılan kişinin itibarı ile orantılı bir iniş-çıkış gösterir. Bu tür haysiyet bağımsız devletlerin vatandaşları içindir.

Kürdistan'da ise haysiyetin böylesine kişisel yönüyle ele alınması mümkün değildir. Kürdistan'da haysiyet vatanın haysiyeti ile sıkı sıkıya bağlıdır. İlhak edilmiş, yani toptan yok sayılmış, asimilasyon makinasının dişlileri arasına sıkışmış olan bir milletin evlatları için haysiyet ile kendi kaderini tayin hakkı arasında ayrılmaz bir bağ vardır. Dolayısıyla biz, Kürdistanlı bir insan için kişisel haysiyetten bahsedemeyiz. Kürdistan'da kişisel haysiyet yerini vatanın haysiyetine bırakmıştır. Vatanımızda başka bir Kürd'ün eteklerine yapışarak, med ve cezirlere göre tavırlar alarak haysiyet sahibi olunamaz. Buna haysiyet denemez. Taklacılık denir.

Birde bu hasiyet düşkünlüğünü daha ileri götürüp sömürgecilere yaranarak haysiyet sahibi olmaya çalışanlar vardır. Bunları Türk partilerinde sözüm ona vekil, il başkanı, belediye başkanı vs olarak görürüz. Parti başkanına inandırıcı bir şekilde ve MİT'ten rapor alarak gelenler, bir de mülakattan geçirilerek aday edilir veya aşağı bir mevkiye getirilerek veya vekil yapılarak mükafatlandırılırlar.

Öte yandan Suret-i Hak'tan görünerek ulusal mücadelede kendi yaratmadığı değerleri kullanarak bir yerlere gelmiş olanlardan bazılarını da Düşman'a yaranarak bir yerlere gelme veya affedilmeyi bekleme durumu vardır. Bunların haysiyetleri diğer direkt işbirlikçilerden daha aşağıdır. Çamura batmışlardır. Devrimin kaygan zemeninde batağa doğru kayan bu tipleri kurtaracak tek şey "hafıza-i beşerin nisyan ile malul olması"dır. Kısacası; insanların geçmişi unutmalarıdır.
Biz haysiyet konusunu bağlarken, şunu bir daha ve kuvvetle tekrarlayalım: Kürdistan'da kişisel haysiyet, vatanın haysiyeti ile sıkı sıkıya bağlıdır. Vatanın haysiyeti ayaklar altında iken kişisel haysiyet olamaz. Kürd'ün haysiyeti, tıpkı vatanı olan Kürdisatan'ın haysiyeti gibi, Düşman çizmesi altında inim inim inlemektedir.

2)İnsanın insan olarak; fikri, sözsel veya davranışsal olarak kendisini temiz tutması, toplumda cereyan eden haksızlıklara, laçkalıklara karşı temiz, kişisel yarar gözetmeyen bir duruş sergilemesi söz konusu insanın onuru ön plana çıkarmasıdır.

Bağımsız bir devlette onurlu davranış bu iken, Kürdistan gibi ilhak edilmiş olan bizin vatanımızda onurlu duruş çok daha dikkatle hayata geçirilmelidir. Çünkü asırları bulmuş olan zorla asimilasyon bazı Kürdler'in ruhuna öylesine işlemiş ki bu ruh halini değiştirmek bile açık bir savaş gerektirmiştir, gerektirmektedir. Kürdistan'da onurlu insan alabildiğine cesur olmak zorundadır. Çünkü o, hem içte teslimiyetçi, rahat düşkünü Kürtler'le, hem de yalancı, sahtekar, dolapçı ve Kürd'ü yok etmek için her yola başvuran İlhakçı Düşmanlar'la boğuşmak zorundadır.

Kürdistan'da Onur ile vatan arasında kopmaz bağlar vardır. Vatanı özgür olmayan Kürd'ün, bu kaderi değiştirmek yerine kendi kişisel "onuru"nu ön plana çıkarması geçersizdir. İlhakçı Düşman senin onur dediğin mefhuma her fırsatta saldıracaktır. Yeri geldiğinde "Kürtçe yasak", "Kürd'üm demek yasak" diye karşısına çıkacaktır. Kişi tamamen asimile olduğunu söylese veya direkt asimile olsa da Düşman onu yine de rahat bırakmayacaktır. Örnekleri var: İşte Arnavutlar.. İşte Lazlar... İşte Çerkezler.. Bunlar neredeyse halk olarak asimile oldukları halde kendileri her fırsatta aşağılanırlar. Laz fıkraları aslında aşağılama amaçlı değil mi? Çerkezler aleyhine "bu işi altından da bir Çapanoğlu çıkacaktır" derken isyancı Çerkez Çapanoğu kast edilir.. Arnavutlar "tavuk gibi inatçı" olarak görülür.. Hele Araplar ne kadar çok aşağılanıyor bilen bilir: "Ne Şam'ın şekeri ne Arab'ın yüzü", "İşler Arap saçına döndü" gibi sözler ve daha hatırlamadığım nice aşağılama tabiri..

Evet, Kürd'ün "şerefliyim" diyebilmesi, ancak ilhakçılar'ın tümü ile ilişkileri kesmesi ve Ulusal tüm haklarını almaları ile mümkündür.

Devam edecek

2008-01-23

Sirac Kekuyon (Bilgin)

2007-01-23




Gorusunuz