Düşman'ın soykırım politikasının ışığında Amed olayı

Düşman, Kuzeyi itibariyle Kürdistan'da sesli-sessiz, ama derinden bir "korku cumhuriyeti" yaratmış durumdadır. Bu korku cumhuriyetinin derinliğini her adımda arttırmaktadır. Olaya baktığımızda Amed'deki bombalama eylemi bunun en bariz örneğidir. Düşman Amed eylemini çok eksik ve yanlış aksettirmiş, korku yaratmanın zeminini Kürt Yurtseverleri'nin ilk demeçlerinde yakalamıştır. Benim izlediğim kadarı ile Kürt Yurtseverleri ilk tepkilerini derinleştirerek sürdürmüş, eylemci militana karşı bir siyasi linç seferberliği başlatmış ve halen de sürdürmektedirler. Ben, PKK yönetimi başta olmak üzere, eylemi karartan bütün çevrelerden bazı sorulara net cevaplar vererek, eğer haklı iseler, bizi de "kınamacılar" kervanına katmalarını katmaları için delil beklerdik.. Şu sorular net cevaplar bekliyor:

-Eylemin rastgele olduğuna ve sivil-asker dahil orada bulunanların tümüne yönelik bir terör eylemi miydi, yoksa hedefi belli yeri iyi seçilmiş, sadece Kürdistan'ı bombalayan Türk pilotlarına yönelik bir askeri eylem miydi?

-Eylemde yedi sivil genç hayatını kaybetmiştir. Ama buna mukabil asıl hedeftekiler "efsunlu" muydu da onlara hiç bir şey olmadığı halde Türk Hükümeti'nin Başı, Askerbaşı neden koşarak olay yerine gelip gözyaşı döktüler? Bu gözyaşları gençler için miydi, yoksa pilotlar için mi?

-Askerler bu eylemden sonra neden "büyük intikam" için Güney'in tabiatını bir daha alt üst edecek kadar bomba bıraktılar.

-Gata'ya götürülenlere ne oldu? Bırak "niyazi" olanları hiç mi "gazi" biri bile çıkmadı aralarından?

-Eğer Düşman bazı şeyleri saklıyorsa neden bu kadar abartılı bir rakkamda kayıp "saklama" yoluna gidildi?

-Düşman neden 3 Ocak'tan-20 Ocak'a kadar Amed'de harp hali ilan etti?

Bu soruları kendime de sordum. Vardığım sonuç hiç de sanıldığı gibi değil. Eylem; çok iyi planlanmış, keşfi defalarca yapılmış, Güzergah boyunca aracın duracağı yer açısından olsun, eylemden sonra olay yerinden uzaklaşma açısından olsun çok iyi hesaplanmış bir askeri eylemdir. Terörle ilgisi çok dolaylıdır, ki şehir gerillasında bu her zaman öne çıkan bir handikaptır. Eğer Türk Pilotları'na karşı bir eylem yapılacaksa, ki yapılması bir haktır, o zaman harita üzerinde güzergahı incelemek iyi bir fikir sahibi olmak için çok şeyler verecektir.

Amed'deki Türk Hava Üssü (ki işgal güçlerinin en büyük üssüdür) Amed'de şehir içinde Batı'daki bir alandadır. Alipar (Alipınar)'ın yakınında, Suriçi'nin iki misli büyüklüğünde bir alandır. Buranın bitişiğinde sivil havaalanı da bulunuyor. Buradan Türk subay lojmanlarına kadar olan saha halkımızın yerleşim ve işyeri alanlarıdır. Türk Pilotları'nı taşıyan servis araçlarının yol güzergahı üzerinde eylem güvenliği açısından en az riskli noktanın saptandığı görülüyor. Fakat sivillerin az da olsa zarar görecekleri biliniyordu.

Ben kişi olarak hiç bir canlının bir savaşta, sivil rekabette can vermesini isteyemem. Bunu istemek, kendisini evrensel hukuğun üstünde görmektir, vahşettir. Amed'deki eylemde de siviller zarar görmüş, bazıları canından olmuştur. Bunu doğru bulmak elbette vahşettir. Ama savaşın kendisi bir vahşet değil midir? Türk'ün aralıksız olarak sürdürdüğü beyaz ve kızıl soykırımın bütün hızıyla devam ettiği bir ortamda, barışçı bütün teşebbüslerin bu barbarlar tarafından red edildiği bir haksız savaşta savunma savaşını caydırma savaşına doğru yaymanın zamanı geçmiştir.

Eylem'in ilk günü panik halinde verilen kınama demeçlerini, ben Eylem sırasında sivil alanda meydana gelen can kaybına ilişkin bir hassasiyet olarak algılama eğilimdeyim. İnandırıcı kanıtlar göstermeden Eylem'in özüne yönelik bir itiraz görmek elbette sarsıcı olurdu. Düşman'ın naralarına bakıp "işte zarar gördük" demek inandırıcı bir kanıt yerine konulamaz.

Buradan eylemin özüne inersek, saklanan gerçeği görürüz. Düşman bu eylemde büyük bir darbe yemiştir. Nasıl kanıtlayabiliriz bunu? Şöyle bir deneyelim: Bazı Türk Gazeteleri Eylem'in ilk günü yayınlanan sayılarında, 30 kişinin Gata denilen (Gülhane Askeri Tıp Akademisi) en iyi hastanelerine nakledildiğini kaydetmişlerdi. Sonra bunlardan birinin, bir öğrencinin hayatını kaybettiği haberi geldi. Hepsi bu! Peki nerede diğerleri? Türk Askerbaşı'nın telaşına, Erdoğan'ın gözyaşlarına baktığımızda bunlar yaralı değil, "niyazi" olmuş en değerli Türk Pilotları idi. Bu büyük kayıplarını sakladılar. Eğer bu derecede büyük kayıplaraçıklansaydı, ödleklerin ödü barsak muhtevalarına karışırdı. Bunun yerine intikam saldırıları, Amed'de Savaş durumu ilanı gibi telaşla alınmış eylemle "dostlar alışverişte görsün" misali bir hareketlilikle durumu geçiştirmeye uğraşı içinde olmuşlardır. Geçenlerde Güney'e yağdırılan Kazan ve benzeri bombaların intikam amacı ile atıldığını kestirememek safdillik olur.

Haa, sırası gelmişken bir parantez açalım ve uçak bombardımanlarının nelere sebep olabileceğine bir bakalım. Ben kendim, helikopter saldırısını yaşadığımda, bunların roketlerini sadece tepelere atabildiklerini gördüm. 1996'da bile helikopterler gece saldırıları düzenliyorlardı. Uçakların ise taşıdıkları bombaları yukarıdan aşağıya bıraktıklarını fotografları ile saptamıştım. Bu bombalar bırakıldıkları yerlerde iki insan boyunu aşkın çukurlar açıyorlardı. Bunların en etkilileri olan kazanlar sadece vadi diplerinde etkili olabiliyor, tepelere hemen hemen hiç bir zarar vermiyorlardı.
Bu parantezden sonra Eylem hakkında görüşümü açıklayayım:

-Eylem başarılıdır.

-Askeridir.

-Düşman'a "nerede bulunursa bulunsun" rahat edemeyeciği eylemsel olarak gösterilmiştir.

-Eylem'i düzenleyen yiğit Kürt Şehir Gerillası'nı "pişman değilim" diye duruş gösterdiği için kutluyorum.

-Sesim cılız da çıksa yanında olacağımı bilmelisin. Gözlerinden, gözlerinden öperim!

Biz gözlerimizin nurlarını öyle kurda kuşa yem ettirmeyiz.

2008-01-22

Sirac Kekuyon (Bilgin)

2007-01-22




Gorusunuz