Panik, iç kin, İşte yıkıcılık; Yine Kaytan

Bu Yazı hiç yazılmamalı idi. Ama Kaytan yakamızı bırakmıyor ki!
Moralimiz en yüksek noktada iken Kuzey'de, Güney'de ve Doğu'da özgürlük ateşi kalb'den çıkıp tüm bedeni sarmışken Düşman Çin'den Maçin'e ittifaklar arıyor ama yine de umutsuz.. Neden? Çünkü biz millet gibi hareket etme noktasına ermek üzereyiz. Bu bilinç söndürülemez, bu ruhsal yürüyüş durdurulamaz. Ama biraz daha fedakarlık gerekiyor. Fedakarlık beyinsel ve eylemsizlikten beslenmmeli. Her an neler cereyan ettiğini hesaplamaya çalışmalıyız. Yine de gizli gibi görünen bazı açıklarla karşılaştığımızda panikleyip ortalığı velveleye veremeyiz.

Yukarıda da kaydettiğimiz gibi, Düşman; ABD ile nikah tazeleme yoluna girmiş, bu sayede AB'yi de yanına alabilmiştir. D'Allema gibi eski bir Kürt dostu bile sadece Kuzey ile sınırlı olsa da büyük çark etme noktasına gelmiştir. Düşman, Araplar'ı ve Iran'ı da yanına çekerek hiç yoktan bir psikolojik üstünlük elde etmiştir. Erdoğan şimdi bu psikololik üstünlüğü kazanmış olan sahte bir general rolunu oynamaktadır.

Düşman'ın ittifaklarını ve giderek oyunlarını aşmak için ustalık lazım. Bu ustalığın devrede olduğuna dair çok kuvvetli emareler var derken, birdenbire Sn Bayık'ın sert çağrısından sonra bu kez de Bay Kaytan devreye girdi.. Aman ne yazı! Kaytan -92'den başlıyor yazısına. Biz de oradan başlayacağız. İlkel ve çağdışı bir komünist olarak başladığı yazısında Osman Öcalan'ı bir güzel kalaylamış, ardından "ilkel" dediği milliyetçilerin sömürgeci sömürgeci güçlerle tamamen bütünleşerek önündeki tazı misali düşmanın yanında savaşa katılması ve özgürlük hareketini temsil eden Beritan çizgisinin ortaya çıkmasından bahsediyor.

Bu savash savaş şartlarında yazmaya zorlandığım en acı verici yazı olacaktır bu.. Gerçi ortada "PKK Silah bırak" gibi tahrik edici bir dizi ağır ve kabul edilemez telkin dolaşıyor, ama, bu tahrikler yüzeyel kalmaktadır. Hatta Sn Neçirvan Barzani'nin PKK'yi övmeyin, Türkleri fazla yermeyin" türü politik olmaya çalışan demeçleri bile basın özgürlüğü açısından rahatlıkla eleştirilebir ve eleştiriliyor da. PKK'nin Güney'de üslendiği alanlara girişleri kontrol altına alınmasını da eleştirebilirdik. Fakat aynı Güney Yönetimi, hiç bir sınırötesi savaş eylemine izin vermeyeceklerini beyan etmeleri, eleştiri mecburiyetimizi ortadan kaldırdı. Ama Sn Bayık ile Bay Kaytan'ın maksadı aşan yazışıları geçiştirilemezdi..

Bay Kaytan gerçek dışı konuşuyor.. Neden? -92'ye geri dönersek daha iyi anlarız.

-Bay Kaytan; bu süreçte Parti Lideri Şam'da değil miydi? Orada yönetimi elinde tutan aşırı Arap Milliyetçisi BAAS Partisi'nin isteği dışında birşeyler yapabilir miydi? Dünya çapında cereyan eden benzer duruşlar mantık ve pratikten elde edilen tecrubelerin süzgecinden geçirilirse benzer duruşlarda sonuçların aynı olduğunu, "misafirin diyet borcunu ödemesi"nin her an istenebileceğini gösterir. Kağıda dökülmüş dünya pratikleri bunu gösterir. Öyle süslü laflarla olmuyor. Gerçek çok katıdır ve hiç ummadığın bir anda yüzüne bir tokat gibi iner. "İşbirlikçi-ihanet" çizgisinin asıl nereden kaynaklandığını bilmek herkesin hakkıdır. Ama zamanı ve zemini iyi hazırlanmış bir şekilde bu tartışma yapılır. Biz bunu daha önce masaya yatırmıştık. Ben bu "işbirlikçi-hain" nitelemesini kullanmayacaktım, ama Bay Kaytan ulusal çıkarlarımıza karşı cepheden saldırıya geçtiği için sadece Kürdistani saikle bir uyarı görevini yerine getirmekteyim ve "êdî bese" diyorum...

-Bay Kaytan, dürüstçe cevap veriniz. Siz -92 saldırısına hazırlanırken Güney yönetimi sizinle bırakuji öncesi görüşme talebinde bulundu mu? Yazıya cevap vermekten kaçınacağını biliyorum. Ama yine de şimdilik bunu açmıyorum..

-Sizin, gerillanın çok güçlük çektiği saldırı emrinden sonra Zelê'ye yerleştiğiniz biliniyor. Türk Devleti'nin buraya büyük hava bir saldırısı düzenleyeceğini size kim bildirdi de gözümüzün nuru gerillalar bir katliamdan kurtuldu? "Kendi kaynaklarımız" deme. Ben gerçeği, Sn Bayık'tan dinledim. Sizi uyaran o zamanların YNK Lideri Celal Talabani'den başkası değildi! Bu uyarı üzerine kampı bir gecede boşalttınız ve büyük bir katliamdan (yaratıcı güç korusun) kurtuldunuz. Gerçeği öğrenmek istiyorsanız, burnunuzdan konuşmadan Sn Bayık'a sorunuz..

Bay Kaytan, bir iki hatırata dayanarak 1940'lara kadar uzanırken süreci birebir yaşayanların bazı kişiler tarafından dinlendiğini, bir nüve halindeki mücadelenin şahıslar düzeyinde kaldığını bilmiyor (Kuzey itibarı ile). Güney'de ise sınırları tanımayan bir Mustafa Barzani'yi ancak benim kitabım ve bu çalışmayı esas alarak güya eleştirel bir kitap hazırlayan birinin (şu anda PKK'nin içide yer alıyor) yazdıklarından başka pek çok kaynak vardır. Bu kaynaklar mücadelenin çeşitli yönleri ele almakta, ama bu çalışmaların hiç biri "...ülkemizde gelişen her özgürlük eğilimi ve mücadelesi ilkel milliyetçiliğin engellemeleriyle karşılaşmış ve tasfiye olmaktan kurtulamamış; değişik versiyonlarıyla ilkel milliyetçilik tam bir ajan kurumlaşması gibi rol oynamıştır" dememektedir.

"İlkel milliyetçilik=ajan kurumlaşması" nitelemesinde bulunmak, çamur atmaktan öte bir anlam ifade eder. Bu gerçek dışı nitelemede bulunanın kendisi çamura batmıştır. Bu öyle demagojik bir parlak cümle değildir..

Devam edecek

2007-11-26

Sirac Kekuyon (Bilgin)

Not: Eleştirecek olanlar lütfen satır satır alarak yazıyı ele alsınlar.

2007-11-26




Gorusunuz