Kozların toptan paylaşılacağı gün yaklaşıyor mu?

Türkler bütün dünyanın gözleri önünde müthiş kükreme nöbetine tutuldular. Hür ortam hayvanlarının kralı ya düşmanını korkutmak için veya tehlike karşısında korkusunu yenmek aynı şekilde kükrerler. Öyle görünüyor ki, her iki hal için de "kükreme" bir işe yaramadı..

Türk Askerbaşı'nın öncülüğündeki savaş makinası aynı zamanda bütün propaganda kanallarını kullanarak Düşman'ı kitlesel olarak savaşa hazırlamaya koyuldu. Burada en başta gelen araçlar cenaze törenleri, camiler, kahvehaneler, dernekler, siyasi parti organları ve en önemlisi TV ile internet saytlarıdır. Başta WP olmak üzere, en aktif Kürt Saytlarını yasaklayan Düşman, kitle ile haberleşme kanallarını tıkama gayretine girdi. Yaşadığımız tam bir savaş halidir. Yarı Kürtler ve bazı Kürtler bunu hala anlamış değiller (yarı Kürt'ten kastım, elbette ana-baba ile ilgili değildir. Benim yarı Kürt tarifime beyninin bir yarısı hala Türk kalan insanlardır).

-Savaş hali güçlü olmayı, tüm güçlerini birleştirmeyi, okların sivri ucunu sadece düşmana doğrultmayı gerektirir.

-Savaş hali bilimsel tahlillerin rafa kaldırıldığı, bunun yerine taktik tahlillerin ve Düşman'ın PS'nı göğüsleyecek her türlü meşru-"gayri meşru" metodu kullanma yetisini geliştirmek ve tereddüt etmeden kullanmaktır. Bu taktikler sıcak temas alanında olduğu gibi, cephe gerisinde "Yalnız Kurt"lar tarafından da uygulanabilir. Ne demek istediğim anlaşılmıştır (inşallah).

-Türk savaş makinası son zamanlarda bilhassa Uludere'de çok çirkin taktikler geliştirerek, Kürd'ün Kürd'e olan nefretini ya körüklüyor ya da bu nefretin tohumlarını ekmeye çalışıyor. 13 sivil Kürd'ün öldürülmesi bin kurşun harcanarak öldürülmesi, Yekmal Karakolu'na "savaş muhabirleri" tarafından detaylı olarak, herkes kaçışırken istifini dahi bozmadan güya "filme alınması", ardından "intikam naraları ile Kürt Toprakları'na bomba yağdırılması Türk'ün her zamanki çirkin yüzünü ortaya koymaktadır. İşte bu tür provokasyonların anında deşifre edilerek, İngilizce, Fransızca ve Almanca'ya çevrilerek deşifre edilmiş filmleri ile birlikte BM'ye ve ve ilgili devletlerin yetkililerine teslim edilmesi gerekir.. Aynı zamanda buna cevap hakkını saklı tutmadan "Yalnız Kurt"ların hiç bir makama bağlı olmadan harekete geçmeleri önemlidir. Yani bir köşeye kurulup "şöyle yapılmalıdır, böyle yapılmalıdır" direkteifleri yerine "başı bozuklar ordusu"na yalnız başına katılmak kendisini herkese dayatıyorç

-Savaş hali cephedekiler'in moralini bozmaya yönelik hiç bir eleştiriyi affetmez. "Ben bağımsızım, gördüğüm her yanlışın üstüne giderim" diye tuşlara basmak hiç birşeyi düzeltmeyeceği gibi, az da olsa olumsuz etki yaratır.

-Bence savaş hali dolayısı ile cesaretin yeni bir tarifi gerekiyor. Savaşın tavsadığı hallerde cesaret sayılan doğru ve bilimsel eleştiriler, ateşin kızıştığı bir zaman diliminde birden bire zıddına dönüşür. Bunu fazla açmayacağım. Ama cesaretin yerini bulması için cephede şehitler toprağı boylarken, kahraman insanlarımızın o mübarek gerilla cesetleri dere sularında yıkamak zorunda kaldıkları zulmu dahi iyi okumaları yeterlidir. İnsanlarımızın ölüleri başında tazim duruşunda bulunmalarını yasaklayan ve Hitler'i mumla aratan bir ilhakçı-işgalci Düşman neler yapabilirmiş onu görmek lazım.. Görüyorum diyenler bir daha baksınlar..

Savaş hali dolayısı ile DTP siyasi işlevini yapamaz duruma getirilmiştir. Ehmedê Qenco'nun dediği gibi "Güvercinler şahinlerin saldırısı altındadır"lar.

Bunların ışığında Güney Yönetimi'ne bazı tavsiyelerim olacaktır:

-Türk Devleti'nin Güney'deki baş hedefi Kerkük'tür. Güney Yönetimi bunun bilincinde olmalıdır ve bilincindedir. Bundan dolayı kulaklarına fısıldanan pek çok şeyi duymamazlıktan gelmelidirler.

-Türk'ün hareketliliğinin altında yatan sebep Güney'deki PKK varlığı değil, yaşadığımız dönem itibarı ile bu varlığı bir bahane olarak kullanmaktadır.

-Kuzey'de 1984'ten beri cereyan eden olaylar ve başkaldırı olmasaydı da Türk Devleti Güney'e saldırmak için bahanesini kendisi yaratırdı. Mesela gerekirse binlerce Türkmen'i öldürüp "Kürtler yaptı" diyerek kendi kamuoyunu harekete geçirebilirdi. Hatta Kuzey'de yapay ve kontrollu bir "ayaklanma" bile yaratabilirdi..

-En önemli tavsiyem ise şudur: Türk, girdiği topraklara hep "barış" amacı ile girer, ama onla karşı kuvvet kullanılmadan asla çıkmaz. Şu anda Türk savaş makinası tarafından dile getirilenler ve ABD'nin bu kükreme karşısında sinik bir duruş sergilemesi, Batı'ın çok zayıf itirazlar yükseltmesi gözler önünde cereyan ediyor. BU DURUŞLAR BANA KIBRIS İŞŞGALİ ÖNCESİ GÜNLERİ HATIRLATIYOR. O günlerde Türk hep barıştan söz ediyordu. İstikrar sağlanınca geri döneceklerini öne sürüyorlardı. İşgal olayına "Barış Harekatı" adını vermeleri sahtekarlıklarının dışa vurumundan başka bir şey değildi. Bir konu daha: Kıbrıs'ın işgaline Türk Solu bir blok halinde destek verirken, Kürt Örgütleri (mesela benim içinde yer aldığım grup, DDKD ve PDK) karşı durmuşlardı. Şu anda da aynısını yaşıyoruz. Kısacası Türk, PKK için harekete geçtiğini söyleyedursun, Güney'de ayağı yere sağlam basmaya başladığında dişlerini gösterecektir (tabii ki eğer ayağı yeri tutarsa).. Bu konuda bir kronoloji sunacağım ki daha iyi anlaşılsın.

Irak Merkezi Hükümeti'nin lehimizdeki hiç bir beyanına inanılmamalıdır. Şu anda en büyük fırsatı kullayanlar bunlardır..

2007-10-16

Sirac Kekuyon (Bilgin)

2007-10-16




Gorusunuz