Kalite mi, Kantite mi?

Elimizdeki malzeme belli. İyi bir önderlik, ulusal bir ideoloji ve kararlılık gördüğünde halkımızın neler yapabileceğini gördük. Asırlar boyu sahte İslamilerce yaratılan asimilasyona, ardından Kemalist Türk Milliyetçiliği'nin yolaçtığı tahribat ve ardından, üstü küllenen, Kürt kişiliğine dönüş yolunda 50 yıldan beridir çekilen eziyetlere, verilen inanılmaz miktarda şehitler ve üretim dışı kalmış olan gazilere, yıkılmış köy ve şehirlere rağmen bu insanlardı yürüyen. Her güçlüğe göğüs gere gere yürüdüler. Hedef bir avuç özgürlüktü. Ne diyor Sêydayê Nemir Tîrêj: "Warê me welate hey heval, rêka me dure"..

Kürt asla saldırgan değildir. Kudurmuş yaratıklar gibi etrafımızı saran Türkler, Farslar ve Araplar'ın basın yayın organlarını bir gün bile takip etmek saldırganların kimler olduklarını ortaya koymak için yeter değil mi? Son zamanlarda başdöndürücü bir şekilde hızlandırılan psikolojik ve sıcak temas esasına dayalı savaş propaganda ve desinformasyon taktikleri tarafımızdan dikkatle takip edilmektedir. Bunun için Türk basınınnı günde belkide yüz defa tarıyoruz. Türk TV'lerine çıkarılan general eskilerinin dediklerini, Kürt'ten dönme unsurların moral bozmaya yönelik gevelemelerini takip etmek şu anda yadsınamaz bir görevdir.

Ama Kürt barışçı olacağım diye kelleyi celladına uzatmaz. Cellada karşı cellat kesilmenin tek çıkar yol olduğunu tecrubeleri ile bilir. Kürt, kendi direnişler tarihinin sayfalarını karıştırdığında düşmanlarının kalleşliklerinin hep baş sayfayı kaptığını görmüştür. Şu andaki direngenliğini, biraz da düşmanlarını doğru çözümlemesine borçludur. Yaşadığımız süreçteki psikolojik ve sıcak temas esasına dayalı savaşta bu çözümlemenin etkilerini görüyoruz. Bundan dolayıdır Düşman'ın dokuz kişiye karşı 20 bin kişi seferber etmesi. Bu bile kar etmeyince kimyasal silah kullanma pervasızlığını gösteren bu ezeli Düşmandır. Sorarım "uygar" dünya kamuoyu denilen sevk-u sefa düşkünü yığınlara; kimin arka çıkması ile bu insanlık suçuna ortak oluyorsunuz? Orantısız güç kullanımını bile kağıt üstünde suç sayanlar, konu Kürd'ün ölümüne gelince süt dökmüş kedi kenara çekiliyorsa onların verdiği sözlerin ne anlamı kalır?

Güney'de

Bu son sürece bu açıdan bakıldığında Türk Askerbaşı ve şurekasının polissiz sokakta nara atan yalancı pehlivanlar gibi kükremesini daha iyi anlıyoruz. Ama Kürt bu naraları yutuyor mu? Asla! İşte örnekler: Türk Askerbaşları; bizim asıl sorunumuz PKK (veya onların dili ile terrör örgütü) değil, Kerkük'tür derken Kürd'e donlarının kapattığı bir yerlerindeki sopaları göstermeye ve böylece geri adım attırmaya çalışıyorlar..Peki başarıyorlar mı? Asla! Onlar referandumun "çıkmaz ayın son çarşambası"na kadar ertelenmesini dayattılar. Bir ara taşları yerinden oynatır gibi de oldular. Ama aralarında Nermin Xan gibi cansiperane savaşan referandum komitesi (veya adı her ne ise) derhal harekete geçerek süreci hızlandırdı ve 15 Kasım'da nüfus sayımı gibi en çok münakaşa edilen süreci aştılar (veya o yoldalar). Referandum için verdikleri tarih ise 15 Aralık.. Kısacası referandumu zamanında yapma resti ile Türkler'in engelleme restini gördüler.

Türk Hükümeti'nin Başı Erdoğan her yerde Kürd'ü boğma honseptinin kulisini yürütüp, her kapıyı açmak için yalvarırken, Kürt de boş durmuyor, bütün hatları ile sessiz bir seferberlik hazırlığı yaşıyor.. Baskılar karşısında geri adım yok! Benim olanı tehditler karşısında red etmek yok! Ulusal Kişilikten feragat yok!

İşte bunlar Kürd'ün sloganlarıdır.

Kuzey'de

Türk Askerbaşı'nın bilfiil yönettiği psikolojik ve sıcak temas esasına dayalı savaş; şerefsiz, kişiliksiz, omurgasız bir Türk halk çoğunluğunun tam desteğini kazanmış olarak her alanda sürüyor. Askerbaşı başı dik hareket eden DTP'yi hiç tereddüt etmeden hedef gösteriyorken, ordusunu en adi, en kirli, entrikalar dolu bir ortamda Kürt Gerillası'nın ve halkının üstüne pervasızca sürüyor. Tutuklamalar Türk meclisindeki Kürt vekilleri kapsayacak kadar genişletilmiştir. Her yer muhbirler ve zorla muhbirleştirilmiş kişilerle doldurulmuştur. Tam bir "korku cumhuriyeti" yaratılmak istenmektedir. Tıpkı Saddam gibi...

Bu durumda laf yerine iş üretmek, doğru adımlar atmak her Kürd'e düşen görevdir. İşte burada baştaki sorumuza geliyoruz: Yazı ve mücadele öncülüğü gibi görevlerde kalite ve kantitenin veya kemiyet ile keyfiyetin (çokluğun) yeri konusuna geliyoruz...

Devam edecek

2007-10-06

Sirac Kekuyon (Bilgin)

2007-10-06




Gorusunuz