Bay Başkan Talabanî, celladını sev diyor!-III

Bazıları "Bay Başkan, her zaman yaptığı gibi, ciddiye alınacak sözler söylememiştir" diye düşünebilirler. Bazıları ise Bay Başkan'ın sarfettiği sözleri, Güneyli Liderler'in dışa karşı danışıklı dövüş sanabilirler. Hatta bu tarzı çok ileri götürüp silahlı mücadeleyi de yeniden ve topyekun sorgulamaya başlamışlardır.

Bütün bunları elimizdeki verilerle karşılaştırdığımızda kötüye gidişin anlaşılamadığını anlıyoruz. Bakınız küçük bir örnek verelim: Bay Başkan'ın çok övdüğü demokrat AKP, Türk seçimlerine girilirken akla gelebilecek ne kadar manevra varsa çevirmedi mi? Bağımsızları birleşik listeye almak bu partinin iğrenç bir manevrası değil miydi? Hatta bununla da yetinmeyen Bay Erdoğan bu birleşik listeye neredeyse yüzlerce isim yazdırarak seçmenin kafasını karıştırmaya çalışmadı mı? Bana göre Düşman'dır. Kürt Milleti'ne karşı yürüttüğü savaşta her türlü çamurlu işi yapabilir. Bunu yapmaması gerekenler, Kürd'üm, önderim, persperktif veririm, vizyon sahibiyim diyen oynak kafalardır..

Bir Kürt Lideri herhangi bir Türk partisi için "ırkçı değildir" ibaresini kullanabilir mi? AKP Lideri değil miydiki seçim boyunca "Vatan bir, Bayrak bir, Millet bir" diye halkı yemin ettiren? Anayasasında değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez denilen maddeler arasında 3. Madde gibi bir madde bulunuyorsa, bu devlet nasıl demokrat sayılabilir? İşte 3 Madde:
"MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı "İstiklal Marşı"dır.
Başkenti Ankara'dır."
İstiklal marşlarının bir mısrası şöyledir: "Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?"

Türk Siyasi Partileri'nin müseccel ırkçılıklarını bir tarafa bırakalım. AKP hayranlığının vardırıldığı noktaya dönelim:

Bay Başkan; "Diyarbakır'da DTP 4, AKP 8 vekil çıkardı. Bölgenin geleceğinde AKP var" buyuruyor ve en yanlış misali veriyor… Bay Başkan eğer şartların ağırlığından, demokrasinin bu olmadığından ve mesela Amed'de DTP'nin, bütün aksi şartlara rağmen,oylarının 190 Bin'i aşmasına rağmen 4 Vekil çıkarabildiğini, ancak ondan daha az (189 Bin) oy alan AKP'nin iki misli vekil çıkardığını söyleseydi anlardık. Ama o ne yapıyor? AKP propagandasına soyunuyor ve "Bana göre bölgede gelecek AKP'nindir" diyor. Halk ise AKP'den meclise giren Türk Cumhurbaşkanı'nın halka hitap etmesini engellemek için meydana bir tek Amedli'yi salmamak suretiyle; "Ben hala varım" demişse Bay Başkan şapkasını çnüne koymak suretiyle düşünmelidir. Ama bazıları hala Bay Başkan'ı mazur göstermeye çalışıyor. Bunu bir yumuşatma taktiği olarak algılıyorlar ve yanılıyorlar. Türk Basını'nda AKP'nin propagandasını yapan Bay Başkan Türk TV'lerini Kürtler'in de seyrettiğini, radyolarını Kürtler'in de dinlediğini, basınını Kürtler'in de takip ettiğini biliyor.. Herşeyi bile bile yine de Kürd'e (Obs! Kuzey Kürdü'ne) yönelik teslimiyetçiliğe çağrı yapan politikalar üretiyor.

Tanıdığım en korkak "Lider"lerden biri olan Talabani, sıkıyı gördüğünde her kılığa bürünerek kaçan bir kişiliğe sahip olduğunu defalarca izledim. 1978'de, Hakkari'de partisini maceraya sürükleyen, sıkıyı görünce kadın kılığına girip kaçan Bay Başkan, Kürt Tarihi'nin en büyük kara sayfalarından biri olan o meşhur PDK-YNK Savaşı'nı kendisi başlattığı halde suçu arkadaşlarına yükleyen kişidir. Aynı Talabani, 1965'de hayatı hiç bir tehdit altında bulunmadan bir dağ köyünde oturmaya mecbur edildiğinde hergün ölüm korkusu içinde yaşayan en sonunda Bağdad'a gidip Arif Kardeşlere teslim olup halkına karşı silah kullanan kişidir.. 1991'de Mesud Barzani direnerek düşmanı önce Selahaddin'e, oradan Hewlêr'e ve Ranya'ya sürerken Bay Başkan Suriye ve Avrupa'da bir yerlerini sağlama almaya çalışıyordu. Bay Başkan'ın bu panikçi özelliği onu Türkler'e yakınlaştırmışsa ben buna şaşmam.

Şimdi gözlediğimiz kadarı ile Bağımsız Kürt Devleti "imkansız" diyen bir Lider var. Bu da panikçiliğin daniskasıdır. İç sorunlarımızı Düşman'la tartışmak Düşman'a büyük bir yakınlık duymak değil midir? Evet Bay Başkan hiç tereddüt etmeden Kürdistan'ın bağımsızliği için "İMKANSIZ" sözcüğünü kullanıyor. Sanki elinden gelse Türk Devleti'ne bu imkansızı daha da pekiştirmek için taktik verecek.. Bununla da yetinmeyen Bay Başkan sebebi de şöyle izah ediyor: "Diyelim ki biz bağımsız Kürt devletini ilan ettik ve Suriye, İran, Irak ve Türkiye bize savaş ilan etmeyip yalnızca ambargo uyguladılar. Bu durumda nasıl yaşayacağız. Dışarıya nasıl gideceğiz. İthalat ve ihracatımızı nasıl yapacağız. Ayrıca Kürt toplumu henüz bir Kürt devletini yürütecek durumda değil. Bağdat'taki merkezi hükümet bize parasal yardımı keserse nasıl yaşayacağız."

İşte Düşman'ın duymak istediği budur. "Kürt Toplumu henüz bir devleti yürütecek durumda değildir! Bay Başkan tıpkı Düşman ağzı ile Ahmedê Qesra Qenco'ya saldırıyor, "bağımsız değil" diyerek kitleyi ve bir partiyi aşağılıyor.. Bu olur mu? Böylesi şeyleri Düşman'ın gözleri önünde tartışmak gerekir mi? (Tabii ki eğer bir işbirliği yoksa) Bay Yaşar Kaya'nın hangi pınardan su içtiği şimdi daha iyi anlaşılıyor!

Ben bu demece sadece Türk'ün gönlünü hoş tutma olarak bakmıyorum. Bir planın tatbiki olarak bakıyorum. Bununla ilgili güçlü verilere sahibiz. Yakında, aynı şartlar devam eder, Bay Başkan uyarılarımız kulak asmayıp aynı "türküyü" söylerse biz de Kuzey'in yutulur bir lokma olmadığını kendisine bir daha hatırlatacağız, hem de daha çıplak ifadelerle.

Yarın; yazı serisinin amacına uygun davranış perspektiflerimi de okuyucunun tartışma platformuna sunacağım..

Devamı var

2007-09-16

Sirac Kekuyon (Bilgin)

2007-09-16




Gorusunuz