Tartışma mı, Türk'ün oyununa destek mi?

Türk Devleti'nin izlediği Savaş taktiklerini fiiliyat içinde çok iyi izleyemeyenler, her nedense bizim yapmak istediklerimizi pek anlayamamaktadırlar. Oysa süreci kendi mantığı içinde doğru dürüst değerlendirmek için Düşman'nın tüm demeçlerini, siyasi ve askeri reflekslerini, vücut dillerini, konulara yönelişlerini çok iyi takip etmeli ve mümkün olduğu kadar az hata ile yorumlamalıyız. Bilgi toplama, süzme, elde kalan işe yarar kısımları ile analizden senteze gidiş derim ben buna. Elimizin altında istihbarat raporları olmadığına göre Düşman'ın ne yapmakta olduğunu bir şekilde kafamızda ve pratikte deşifre etmemizin yolu budur.

Şimdi bu ön saptamamızın ışığında siyasi güç odakları itibarı ile Türkler'in ulusumuz için nasıl bir gelecek biçtiklerine bakalım:

Türk Ordusu

Türkler'in vurucu gücü olan orduları, Türk cumhuriyet rejiminin kurucu olduğundan, kendisini 1926 Ankara Antlaşması ile sınırları kesinleşen yapay Türk devletinin sahibi ve bekçisi olarak görüyor. Aldığı eğitim, yürüttüğü pratik, rejime karşı gerçekleştirdiği müdahaleler hep bu sahiplik güdüsü ile açıklanabilir. İşte geçen seneden beri Kürt Milleti'ne karşı, stratejisi belli taktikleri ise oynak bir siyasetle, açıktan açığa harekete geçen Türk Askeri'nin düşman tanımı hiç bir tereddüte yer bırakmayacak kadar açıktır, Şöyle: "Ne mutlu Türk'üm diyene inancını dile getirmeyen herkes düşmandır."

Bu durumda, en pasifinden en aktifine, Kürd'üm diyerek Kürt Halkı'nın/Milleti'nin haklarını savunan her fert, örgüt ve parti düşmandır. Mesela PSK, hiç bir şekilde "Ne mutlu Türk'üm diyene" gibi bir cümleyi telafuz etmez. Bu durumda Federasyon isteyen bu barışçı Kürt Partisi de düşmanlarıdır. Tüm Türk Partileri ve sivil toplum kuruluşları bu belirlemenin arkasında olduklarını açıkça beyan etmiş durumdadırlar. Nisan ayından beri yaşanan büyük gürültü, e-muhtıra, kitlesel cumhuriyet mitingleri ve sonrasında yaşanan seçim komedisi çok iyi tahlil edildiğinde görülecektir ki, bu kitlesel sindirme harekatının iki vuruş alanı vardır. Birincisi; Kürt Ulusu'nun kurtuluş mücadelesine gözdağı vermek ve Askerin ilan ettiği Kürt Savaşı'na elden gelen desteği sunmak, ikincisi ise ılımlı da olsa İslam yaftası taşıyan bir partinin Çankaya'ya kendi adamlarından birini çıkarmaktır. Böylece siyasi bir sembol haline gelen Türban "bayrağını" Çankaya'ya dikmeye çalışan kadroyu, askeri darbe dahil, her vasıtayı kullanarak korkutmaktı.

Bu çerçevenin ufak bir penceresinden baktığımızda Türkler arası çatışmanın keskin bir ayrışmaya gitmediğini hayretle görürüz. Çünkü seçim sürecinde Türk Askeri ile AK PARTİ çok gizli bir ittifak geliştirdiler. Bu ittifağın amacı her ne olursa olsun, Kürtler'in mecliste grup kurmasını engellemekti. Bunun için .eşitli oyunlar oynandı. Gümrük oyları Hakkari'de DTP'nin ikinci milletvekilini çıkarmasını engelleyecek bir şekilde ayarlandı. Mersin oyları ile alışık olduğu üzere değiştirildi. Bunun gibi pek çok fiili durumun yanında AK PARTİ dışındaki Türk partilerinin Kürdistan'da seçime asılmaları yine yazılı olmayan antlaşma gereği durduruldu. Böylece daha önce şu veya bu Kürt yöresinde mebus çıkaran partiler oralarda yoklara karıştılar.

Yeri gelmişken kaydedelim; seçimler eylemsel olarak değil, psikolojik değerleri açısından çok önemli sonuçlara gebe idi. Türk stratejistleri bunu bildiklerinden merkezi bir çalışma ile propaganda faaliyetlerini yürüttüler ve neticede Kürdistan'da AK PARTİ'yi hep önde gösteren usta bir plan geliştirdiler. Ana stratejiye bağlı olarak seçim sürecinde, Kürdistan'da uygulanan taktikler tümüyle Özel Harp Dairesi'nin eseri ve denetimindeydi.. Uygulama için asker kullanmaktan çekinmeyen Türk taktisyenleri, ayrıca eski hainler ile NEO-HAİNLER'den istifade ediyorlardı..Buna sonradan geleceğiz.

Türk Partileri

Türk Partileri'nin söylemleri, tümüyle "Kürtler'i en iyi ben yok ederim" ibaresi çerçevesinde şekillenmiştir. Fakat söylemlerdeki sertlikte seviye farkları vardır. MHP, "biz bu işi altı ayda hallederiz" derken, bu halletmenin kapsamına Kerkük'ü de alıyor. Askerle aynı ağız... CHP ise tüm politikasını Asker'e endekslemiş bulunuuyor. Baykal'ın, seçimde aldığı ağır yenilgiye rağmen, yerinde kalmasının ardında MİT'in gölgesi açıkça sırıtıyor.

Konumuz itibarı ile en büyük bir dikkatle inceleyeceğimiz AK PARTİ, hem AB trenini kaçırmamak için "sivil anayasa" dediği ve Kürtler açısından bir "seçme ders" ılarak diğer dilleri koymak ve Üst-kimlik ile alt kimliği yeniden pişiren, milletimize sahtekarca hak kırıntılarını dayatan bir anayasadır söz konusu olan. Siyasi tarihimizde bize "demokratik hak" olarak dayatılan bu en büyük kalpazanlığına NEO-HAİNLER'in büyük bir iştahla omuz verdiklerini görmek bile bize karşı örülen tuzak ağını görmemiz için yeterlidir.

Kürt Milleti'nin önderlerini, Güney-Kuzey ayırımı yapmadan defalarca tehdit eden AK PARTİ, halifelikten sonra başımıza gelen en büyük felaket iken biz elbette susmayacaktık. Bu parti, tepeden tırnağa Bizans ve Osmanlı oyunlarını hazmetmiş bir partidir. Öyle olmasa nasıl olur da bir yandan "MİLLET BİR, YURT BİR, BAYRAK BİR" derken öte yandan demokrasicilik oynayabiliyor? Darbe olacağı konusuında bizim de kuşkularımızın uyandığı hır-gür arasında bu parti Çankaya'yı da fethediverdi.. Gül şimdi orada..

(devam edecek)

2007-09-06

Sirac Kekuyon (Bilgin)

2007-09-06




Gorusunuz