Koyulaşan karanlıkta gizli manevralar

Çok dikkatli bir basın-yayın taraması yaptığımızda, bu arada yoğun desinformasyonu doğru bir şekilde elemine edebilirsek, Kürtler'i "yoketme" niyeti itibariyle, Türkler'in önünde iki yol bulunduğunu görürüz.. Birinci yol, Türk Başbakanı'nın seçimden önce ağzından kaçırdığı gibi; Kuzey'deki gerillaları "yok ettikten" sonra hiç beklemeksizin Güney'e inmek ve belirlenmiş hedefleri vurarak, Kürtler'i Kerkük davasını sürdürme konusundaki "inadı"ndan vazgeçirmektir. Bunun için önlerinde en fazla üç ay vardır. Çünkü Aralık ayında Kerkük ve diğer Kürt çoğunluklu bölgeler için artık referandum aşamasına gelinecektir. Gerçi Araplar bu süreci durdurmak için İblis ile bile işbirliği yapmaya hazır olduklarını hiç saklamadan gösteriyorlar (Dabbak'ın sözlerini hatırlayınız), ama Kürt Tarafı da Kürdistan'ın ölü doğmasına asla razı olmayacağını göstermiştir.

İkinci yol, ordularını ikiye bölüp bir kısmıyla Güney Savaşı'nı başlatmak, diğer bölümü ile Kuzey'i kana bulamaktır. Hudson Institüsünde Washington'un Eurasian Politikası araştırmacısı Zeyno Baran, bu savaşın Ağustos veya Eylül'de başlatılaxağını hesaplıyor (veya Türk Tarafı olan general arkadaşlarından bunu öğreniyor).

Maliki'nin Ankara ziyaretine özel önem veren Türk Yönetimi'nin bütün seçenekleri masaya yatıracağı ve Kürtler'in tamamen kanatsız bırakılacağı bir çözümü konuşacağı muhakkaktır. Biz bunu da dikkatle izliyeceğiz.

Velhasıl nereden bakarsanız bakınız, Kürt Milleti göz göre göre yeni ve kanlı bir karanlığa itilmeye çalışılıyor.

Türk, savaşı başlatacak kadar cesareti nereden alıyor?

Evet, Ankara'nın hakimleri ABD'ye "rağmen" bu cesareti nereden alıyorlar? Son zamanlardaki manevralara baktığımızda Türkleri azgınlaştıranın doğrudan doğruya ABD'nin yeni politikası olduğunu anlamamak bakar görmezliktir! Ben bu yeni politikaya revizyondan geçirilmiş Baker-Hamilton politikası diyorum. Neden? Nereden vardım bu kanıya?. Artık bunu açmanın vakti gelmiştir..

Bu biraz tuhaf gelebilir, ama yakından bakılınca B-H konseptine doğru esaslı bir hareketlenme olduğundan kuşku duymamak mümkün değil. BOP rafa kaldırılıyo, Irak'a komşu Devletler'e önemli görevler yüklenilmeye çalışılıyorken başka ne diyebiliriz?

ABD Irak Savaşı'nın ilk dört yılında oldukça sert ve Ortadoğu'da Kürtler'i de merkeze aldığı büyük proje başlattı. 2004'te gündeme gelen "Grand Middle East Project" veya Türkçesi ile Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Miss Rice'ın çok iddialı bir özeleştirisi ile start aldı. Bu özeleştiride Rice, "ABD'nin en büyük hatasının Ortadoğu'daki anti-demokratik rejimleri, sırf dost oldukları için ayakta tutması" olduğu mealinde sözler söyledi. Ardından hiç beklemeksizin bir dizi teşebbüsle BOP projesini hayata geçirmenin yollarını aradı. Başkan Bush ise Başkan Barzanî'yi Beyaz Saray'a davet etti, O'nu Peşmerge kıyafeti ile karşıladı, Barzani'yi "Başkan" olarak selamladı, basın karşısında yaptığı konuşmasını Kürtçe dinlemeyi tercih etti.

Öte yandan aynı ABD Kürt Ordusu'nun eğitiminde belirleyici rol oynadı. Şehir gerillası karşıtı talimleri, Kırsal alanda çok ileri bir komando eğitimi ile tamamladı ve Bağdat'ta teröristlerle karşı iki Kürt Tugayı'ndan yardım aldı. Üstelik tüm aksi söylemlere rağmen bu tugaylar durumun belli bir ölçüde kontrol altına alınmasını sağladı. Aynı ABD Kürdistan'ın ekonomik yatırımlar açısından bir çekim merkezi haline gelmesi için önemli yardımlarda bulundu. B-H Raporu'nun en ateşli günlerinde Bush Yönetimi, söz konusu ikilinin ve ekiplerinin geliştirdiği "geri çekilme" konseptini red etti.

Fakat Kongre ile Senato'da çoğunluğu ele geçiren Demokratlar bütün güçleri ile bastırıyor, ABD'nin Irak'ta zafer kazanmasının önüne setler döşüyorlardı. Böylece B-H Raporu yeniden keşfedildi. Şarm el-Şêx'de yapılan birinci toplantıya Güneyli Kürtler'in ihanet gözü ile baktıkları katılımlar oldu. Ardından İstanbul toplantısı'nda "Sün'iler nasıl kurtarılır" sorusuna cevap arandı. Öte yandan ABD, Türk Devleti'nin İran ile ilişkilerini geliştirmesine görünürde hiç bir ciddi uyarıda bulunmadı. Bütün bunlar Bush Yönetimi'nin kırmızı çizgileri idi. Sonra Şarm el-Şêx-II toplantısı yapıldı. Bu toplantıya Suriye, Türkiye ve İran gibi karıştırıcılar da davetliydi. Oysa bu devletlerden en aşağı ikisi hedefteydi. Filistin Sorunu'nun çözümü için çabalar babından Miss Rice İsrail'e uçtu ve taraflarla görüşmeler yaptı.

Daha sonraki adım ise BOP açısından en vahim bir dönüşün ifadesi idi. Kısacası Bölgedeki emirliklere ve krallara silahlanma olanağı tanındı, bunların yerlerini sağlamlaştırmalarına katkıda bulunuldu. Üstelik Mısır'daki ebedi diktatöre 13 Milyar Dolarlık askeri malzeme hediye olarak verilmesi kararlaştırıldı.

İşte bu değişim hızından Türkiye payını almamazlık edemezdi. Güney Yönetimi'ni Psikolojik baskı altına almak için "sınır" denilen çizgiye kuvvet yığdı. Bu yığınağa ABD hiç ses çıkarmayacaktı. Aynı zamanda "müdahale" dillendirilmeye başlandı. ABD'nin buna cevabı da Türkler ile gizli ve yeni bir antlaşma geliştirdikleri gösterir mahiyettedir. Çünkü Irak'ı hala işgal altında tutan bu dünya devi sadece; "Müdahale"nin Türkiye için tehlikeli olacağını dile getiriyor, herhangi bir müdahalenin ABD'nin çıkarlarına aykırı olacağını ve karşı konulacağını bildirmiyordu.

Böylece Türk Askerleri, Kerkük Sorunu'na da ortak olmanın umutlarını yavaş yavaş gerçeğe dönüştürme yoluna girmekte tereddüt etmediler. Oysa Mevcut Anayasa'yı hazırlayan ABD yönetimi'nin kendisidir. Geçici anayasanın 59. Maddesi ve nihai anayasanın 140. Maddesi hep ABD'nin onayı ile yürürlüktedir. Bu maddenin zamanında uygulanacağına dair, Bremmer'in, Halilzad'ın ve sonraki Büyükelçinin verdiği sözler ve yazılı taahhütler vardır.

Yarın: "Yeni" konspt karşısında Kuzey'in durumu'nu ele alacağım.

2007-08-06

Sirac (Bilgin) Kekuyon

2007-07-30




Gorusunuz