Büyükanıt'ın Düşman tarifine katılıyorum-I

Türk Askeri'nin başını çekenlerin en gevezesi olan Büyükanıt; "'Ne mutlu Türküm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır" demiş. İyi etmiş. Biz de zaten bu unsurun böyle demesini bekliyorduk. Çünkü bazı Kürtler'e ve yine bazı Kürt Örgütleri'ne bunu bir türlü anlatmakta güçlüğümüz vardı.

Türkler'in bize karşı topyekun savaş açtığını defalarca kaydetmiştik. İşte Büyükanıt'ın yukarıdaki cümlesi Kürt Milleti'ni topyekun yoketme kararlılığının açık bir şekilde, itirafı falan değil, ilan edilmesidir. Kürt'ten nefret, Türk'te esastır. Biz de elbette özgürlüğümüze, bağımsızlığımıza ve daha da ötesi varlığımıza kast edenlere karşı iyi duygularla yüklü olmayacağız. "Men daqqa duqqa"..

Tahlilimizi daha da açalım veya daha doğrusu kısa ve öz yazalım: düğüm şu sorumuz şu olacaktır; 'düşman nedir?'
Düşman, açıkça; sıcak temas esasına dayalı bir savaşta veya PS'ta karşı cephede yer alan ve yok edilmesi gereken güçtür. Demirel'in dediği gibi "Vaaa mı bunun başka izahı?" O halde bazı Yurtsever Kürtler ayrışmayı, ayrılmayı veya milli kişilik itibarı ile kendisi olmayı red etseler bile, DÜŞMANIN EN BÜYÜK BAŞI AYRIŞMAYI İLAN EDİYOR.. Bu ayrışma inkarcı-ilhakçı bir temelde bile olmayacaktır. Doğrudan doğruya kölenin veya en yumuşak deyimi ile tebaanın yüce padişaha biatı şeklinde olacaktır. Burada tebaa Kürt Milleti, yüce padişah ise Cengiz'in torunları. Ben dünyada böylesine ters, böylesine mantıksız bir denklem görmedim.

Bence Büyükanıt'ın demeci Kürt Milleti açısından bir "Vak'a-i Hayriye"dir. Birleşmeyi neredeyse asla düşünmeyen, yaşamasını diğerinin yokolmasına bağlayan Milleti'mizin öncü güç ve örgütlerine, adeta, "emir ve komuta zinciri içinde ve emirle" birlik olması gerektiğini gösteren Büyükanıt'a elbette hayır demeyeceğiz. Restini görmenin zamanı mecburen gelmiştir. Bu resti görmek bir şeref, haysiyet, insan olma ve milli gurur meselesidir. Değerlerimizi hiçe sayan Türkler, şimdi de "ya ben olmakla övün (Türk olmakla), ya öl" cümlesi ile özetledikleri 1930'lardaki konsepti yeniden parlatmış durumdadırlar.

Biz Kürt Milleti olarak, 2000'li yılları asla 1930'lu yıllara dönüştürmeyeceğiz. Sıraya dizip tek tek yuttukları direnişler hayal edilir veya edilmez, bunu Düşman kendisi bilir. Kendilerini, Kürt Milleti'ni yok etmek için her şeyi yapmaya kadir sanabilirler. Sıfırdan örgütlenen, 700 yıldır hiç bir devlet deneyi olmayan, bölünmüş, kafaları karıştırılmiş, asimile edilmiş, öz benliğine dönmekte bocalayanların sözde öncülük bile etmeye soyunduğu MİLLETİMİZ, tarihin külleri arasından yeniden doğuyor, tarih sahnesine çıkmak için adımlarını hızlandırıyor. Müslümanlar'ın deyimi ile Deccal Büyükanıt'tan gelen uyarıcı tehdit ise adımları daha da sıklaştıracaktır. Bunu Düşman da görecektir. Katliam tehditlerinin para etmeyeceği ana doğru gittiğimizi düşman açık bir şekilde görecektir.

Düşman devlet şu anda açık bir şekilde bölünmüş, kıran kırana bir iç mücadele vermektedir. Atatürk'ün yeni bir din olarak gördüğüm bilimsel olmayan laisizmi ile AK- PARTİ'nin takiyye laisizmi arasındaki mücadelede kimin galip geleceği belki bellidir. Ama Düşman Delet'in tarihinde hiç görmediği cesarette bir sivil ekip gerçek bir hükümet olmanın mücadelesini veriyor. Elbette Erdoğan gibi, Arjantin'de bile Kürt arayan, Özgür Kürdistan Liderleri'ne edebe sığmayacak tehditlerle laf yetiştiren birine, en aşağısından diğer Türk Liderleri ve Türk Ordusu'ndan nefret ettiğimiz kadar nefret ederiz.

Ama Sezar'ın hakkı Sezar'a misali, Erdoğan'ın komuta ettiği silahsız bir ekibin, eğer geri adım atmasalar, tarihlerine geçecek bir cesaret örneği göstermişlerdir. Muhalefetlerinin, kendileri açısından utanç verici, kuyruğunu kıstığı bir süreçte darbe yapma ustası Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ilk kez adeta rest çekmesi AK-PARTİ açısından çok önemli bir adımdır. TSK'nin onları tasfiye etmeye kalkması, Erdoğan'ı "mücahit" seviyesine çıkaracak, onun gölgesi Atatürk Putu'na sarılmış olanların her zaman korkutucu rüyası olacaktır. Bazan ölüler canlılardan daha tehlikeli olurlar. Görüldüğü gibi iki din olarak gördüğümüz iki kutbun gerçek bir ortak zeminde buluşması zordur ve hatta samimi bir ortak zemin mümkün değildir.

Öte yandan Tandoğan-Çağlayan mitingler zincirinde taşınan afişlerin neredeyse üçtebiri Kürt Milleti'nin varolma mücadelesine karşıydı. Biz zaten başka bir şey beklemiyorduk.

2007-04-29

Sirac (Bilgin) Kekuyon

2007-04-29




Gorusunuz