Türk'ün işi; desinformasyon'un kuyruklusu.

Türk'ün bütün siyase yönelişleri gibi, Kürd'e karşı yürüttüğü psikolojik savaşı (PS) da abartılı. Yazılı, işitsel ve görsel basınları haber adı altında; propaganda, dedikodu, havuç-kırbaç ve özellikle desinformasyon yayma çabaları inandırıcılığını kaybedecek kadar kötü. Gelin buna desinformasyonun kuyruklusu diyelim. Hayali müttefikler, Kürtler'i hayali bir şekilde tecrit olmuş gibi gösterme ve hayali zaferler temcit pilavı gibi defalarca sunuluyor. Mesela; Çankkale "Zaferi" günlerce, bugün yaşanmış gibi işlendi de, Çanakkale'yi bir tek mermi bile atılmadan geçen müttefik kuvvetlerin Osmanlı başkentini sorunsuz bir şekilde işgal etmesi gözlerden saklandı, "unutuldu".

İki gün önce Anadolu Ajansı "ABD'den 'Kuzey.Irak'la ilgili önemli açıklama" başlığı ile bir haber geçti.. Herhalde yeni bir gelişmedir diye kaynağa baktım. Şöyle devam ediyordu: "ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Kurt Volker; 'Hedefimiz, Türkiye ve Irak hükümetiyle birlikte çalışmaya devam ederek, PKK sorununa çözüm bulunması için yakın bir işbirliği yapmaları yönünde onları (iki ülkeyi) teşvik etmektir'" demiş... Peki bunun neresi "önemli" veya "yeni" bir açıklamadır? ABD altı aydan beridir aynı tezi tekrarlayıp durmuyor mu?

İşte Türkler, büyük bir "şiddet ve celal" ile Kürdistan'a karşı direkt savaşa girme olayından (zoru görünce) kaçış gerekçelerini, desinformasyonun "amacını aşan" türü sayesinde yaratmaya çalışılyorlar.

Peki neden Türk Devleti'ni yönetenlerin kaçış gerekçesi ortaya koyma çabasından bahsediyorum? Türkler'in kendi insanlarına "şerefli bir retret" gerekçesi sunmaları veya uydurmaları oldukça güç. Ama yine de bir şeyler deniyorlar.
Herhalde Hükümetleri'nin başı Erdoğan'ın geçenlerde verdiği "en yeni" demecini dinlediniz. Bu Zat, Kürdistan ile savaş konusunda (Türkler bu savaş teşebbüsünü operasyon olarak niteliyorlar) sorulan bir soruya; "öfke ile kalkan zarar ile oturur" dememiş miydi? Bunun anlamı sorulan sorunun şekli ile birleştiğinde "savaşa kalkışmak öfke ile hareket etmektir. Öfke ile hareket edersek zarar ile otururuz" demesi düşündürücüdür.. İşte bu cevapla birlikte insanın aklından bir soru seli akar, ki bazılarını şöyle sıralayabiliriz.

-Erdoğan denilen Zat değil miydi, Türk Güvenlik Kurulu toplantısı öncesi (Başkan Barzani'yi kast ederek); "Yakında O'nu Diyarbakır'ın "D"sini ağzına almayacak duruma getireceğiz" diye naralar atan? Neden söndün Kasımpaşalı?

-Cevabını alamayacağımız soruyu açıkça soralım; Bay Erdoğan, ABD'den beklentin vardı da, kesin bir şekilde bu beklentin boşa gidince mi aklın başına geldi.

-Kürdistan'ın Güneyi ve Kuzeyi'ni ayıran sınırda iki helikopter uçunca neden birden bire tanklarınız geri çekildi?

-Biliyoruz, ABD her iki tarafa da itidal tavsiye ediyor. Bu tavsiyeye uyup uymama konusunda Kürt Tarafı sizin durumunuza bakarak cevap veriyor. Ama Siz Türkler, her nedense iç politika ile Kürt Savaşı'nı endekslemeyi uygun görmüş gibi bir pozisyondasınız. Buna devlet politikası denir mi?

Kuşkusuz, Türk Devleti bölgede önemli bir ekonomiye sahiptir. Güçlü bir ordusu vardır. Bunlar amenna! Fakat aynı Türk Devleti'ni yöneten kafalar, kendilerini Osmanlı İmparatorluğu'nu, TC adı ile yeniden hayata geçirme veya en aşağısından eldekini her ne pahasına olursa olsun kaybetmeme saplantısı ile yaşıyor, bu kafanın etkisi ile boyuna prestij kaybediyor, fırsatlar kaybediyor veya gelen fırsatları itiyorlar. Gerekler'e (Kıbrıslı Grekler'e) karşı verdikeri savaşla Kıbrıs'ı zaptetmeleri, Kürtler'i yok ederek Kerkük'ün üstüne oturma niyetleri açık bir yayılmacı zihniyeti tüm açıklığı ile ortaya koymuyor mu?

Nereye kadar sürecek bu gerici, inkarcı, işgalci ve özellikle ilhakçı zihniyet, bu afaki politika? İnsanların tarihte görülmemiş bir teknolojik ve düşünsel devrim yaşadığı günümüzde hala Kürtler'e imhayı dayatmek, Kürt direnişini "Meksika'dan ABD'ye sızması muhtemel terörist" eylemlerle bir tutmak tadavi kabul etmez bir toplumsal hastalığın işaretidir. Türkiye'nin, baskı altında tutulan TÜSİAD gibi aydınlık bir işveren derneğini dinleyecek kadar bile realist düşünmediğini, kendi bindiği dalını kesen asker-sivil yöneticileri dururken başka düşmana ihtiyacı olmadığını görüyoruz.

Ne zihniyet! Kürt Tarafı "Bana Savaş açarsan ben de aynıyla karşılık veririm" dediği için "ukala", haddini bilmez" olarak niteleniyor da, aynı Kürt Tarafı diyalogla sorunları çözmek için çağrı yaparken "teslim oldular", "koktular". Diye başlık attıracaksınız.

Sormazlar mı be adam, "Sen kimsin?", "nesin?", "rengini bir an önce belli et?" Savaş mı istiyorsun? Sine sine isteme.. Türk Askerbaşı! Bir şark kurnazlığı gösterisi ile sivilin kararsızlığı üstüne kabadayılık yapmadan ortaya çok.. Ne yapacaksan açıkça ve mertçe yap.

Uygar bir Türk Devleti ancak yüklerinden kurtulduğunda dipten gelen bir dalga ile yeniden kurulabilir. Nedir Türk Devleti'nin yükleri?

-Atatürkçü ordu: Türk Ordusu, Türkler'in uygarlaşmasının önündeki en büyük engeldir. Gerçi daha da karanlık güçlerin; İslami Türkçülüğün, önünde bir engeldir, fakat, yarardan daha fazla, sebep olduğu zararları ile her zaman gündeme oturmaktadır. Bu ordu 10. Yıl Marşı gibi geçmişe takılmış bir kafa yapısından kurtulmalıdır. Çok güç ama gerekli olan bir şey öneriyorum; "Vak'ayi Hayriye!" Yani Türk Ordusu'nun, tıpkı yeniçeri ocağı gibi, tümden yıkılıp yeniden inşası.. Bunu yapacak bir Türk gücü var mı? Yok.. İstek var mı? Yok.. O Halde bu ordu ancak büyük bir mağlubiyetle veya dış işgalle yıkılabilir. Bundan dolayı Türk Devleti'nde değişim yaratmanın şu andaki koşullarda imkansızlığı ortada. Bu haliyle Türkiye hiç kimseye dost olamıyacağını rahatlıkla ifade edebiliriz.

-Mehterci zihniyet: Bu zihniyet ise sinsi bir şekilde Atatürkçülüğün yerine geçmek ve aynı yayılmacı zihniyeti daha katı bir şekilde sürdürmek için pusuda bekliyor. Bu yükten kurtulmak, kesin bir şekilde sadece iç dinamiklerin işletilmesi ile mümkündür. Fakat bu teorik dinamikler ancak bir avuç denilebilecek kadar dar bir iradeyi temsil edebiyorlar. Türk siyasi partilerine bir bakınız, tümü ile antidemokratik birer yoğunlukturlar. Nasıl kurtulabilirler bu kafadan, ben de merak ediyorum.

-Bütün bunlar olmayacak gibidir. O zaman hiç kimse itiraz etmesin, Kürd'ün kurtuluşu için her metod meşru idi, değil idiyse meşrulaşmıştır. Büyük güçler bilhassa Kuzey'i bu canavarlara yem olarak sunabilirler. Ama Kürd'ün buna "evet" demesi imkansızdır. Savaş yüzyıl sürse de Kürd Milleti diz çökmeyecektir. Bu böyle biline!

2007-04-17

Sirac (bilgin) Kekuyon

2007-04-17




Gorusunuz