Kerkük'e girmek zor, oradan çıkmak ise imkansız!

Türk, her zamanki sözüm ona kabadayı Türk.. Bağırıp çağırıyor, tehditler savuruyor, Kuzey'le Güney'i ayıran sınıra kuvvet yığıyor. Canlarını kendilerine emanet etmi olan sivillere yönelerek zindanlara tıkıyor, dağlarda dilediği yasak silahları kullanarak Kürt evlatlarını şehid ediyor. Tabiatı zehirliyor, Kürdistan'ı çölleştiriyor. Kuzey'deki tahribatlarla yetinmeyen Cengiz'in torunları Irak'a el atıyor, istikrarsızlaştırmak için 5. Kol Kuvvetleri dahil bütün olanaklarını harekete geçiriyor. Hatta ikide bir Kerkük'ü işgal edebileceklerini de açıkça söylüyorlar.. Buna karşın Kürt bir tek cevap verse hemen Bremen mızıkacıları misali o acaip orkestralarını harekete geçirerek "Çizmeyi aştı", haddini aştı", "sahibinin sesi ile konuşuyor" vs ulumayı andıran seslerle kendileri yaraşır ağır hakaretleri kusuyorlar.

Biz tam bir senedir açık bir şekilde savaşa sürüklendiğimizi, o süreden beri devam eden bir savaş hali yaşadığımızı, Türkler'in amacının PKK'yi falan tasfiye etmek olmadığını, asıl yapmakta oldukları hazırlığın Kürt Milleti'nin tarih sahnesine çıkmasını engellemek oldoğunu belirttik durduk. Bu uyarılarımız uykuyu çok seven Kürt entellektüelleri ve birlikte hareket ettikleri Türk Solcuları tarafından "savaş kışkırtıcılığı" olarak değerlendirildi.

Oysa şartların bizi sürüklediği bir noktaya gelmiş bulunuyoruz. Geldiğimiz noktaya bizi savaşseverliğimiz sürüklemiş değildir, tam tersine Kürdistan Federe Devleti düzeyinde haklarımızı koruma kararlılığımıza, büyük bir bölgesel karışıklığı göze alacak kadar gözü dönmüş bir tarzda paranoya yapan Türk Devleti'nin katliamcı, inkarcı ve ilhakçı zihniyet tarafından getirilmiş bulunuyoruz. İşte olaya aydınlık getiren Başkan Barzani'nin, bu konuda benim bir yıldan beri geliştirdiğim saptamalarla örtüşen sözleri:

"Kerkük, bir Kürt kentidir. Ancak Türkiye Kerkük'ü kendi meselesi olarak görüyor. Türkiye'nin sorunu, Kerkük ve PKK değil, Kürt Milleti'nin varlığıdır.

Kerkük konusunda taviz vermeyeceğiz."

Aynı konuda kalem oynatan WP yazarlarını ve Psikolojik Savaş üstatlarının saptama ve yürüyüşlerini inkar edemeyiz.

Şu anda Türk Devleti'nin kanunlarına uygıun olarak kurulmuş bulunan Kürt siyasi partileri bir tarafta, tüm Türk Partileri öbür yanda, eşitsiz bir demeç savaşında karşı karşıya gelmişlerse bu elbette anlamlıdır.

"Barış insiyatifi" olarak ortalıkta boy gösterisinde bulunanlara şu gerçeği bir türlü anlatamadık: Kürt Milleti'nin Türk sürülerine karşı bir ölüm-kalım mücadelesi ve giderek savaşı sürecini yaşadığımız bu günlerde "araya girerek" sorunu çözmeye kalkmak Don Kişotluk'tan başka bir şey değildir. Ne silahları, ne caydırıcı bir iç duruşları, ne örgütleri olmayan, Türk'ü hiçbir şekilde yapacağı işin müeyyidesi konusunda düşündürme şansları olmayan "ustalığı kendinden menkul" bazı kişiler çıkıp teatral tavırlarla Kuzey'de yaşayan Kürt Halkı'nın kafasını karıştırmaktan başka bir sonuç alamazlardı. Nitekim alamadılar da.

Deneyimlerim bana şunu anlatır: Çatışma ihtimalini ancak caydırıcı bir güç, mesela ABD engelleyebilir. Nasıl ki ortada Türk Devleti'nin yarattığı fiili bir durum varken, PKK'yi silah bırakmaya ikna etmeye kalkmak Kuzey'de pek çok umudun sönmesine yol açacaksa, ki PKK bu oyuna gelmedi, aynı şekilde bu saatten sonra Güney Yönetimi'ni sakin olmaya çağırmak ve gerçekten buna muvaffak olmak Psikolojik Savaş'ta Kürt Milleti'ne ağır bir darbe indirmekle eştir.. Başkan Barzani gibi hayatı puştlarla savaşta geçmiş olan bir lider elbete bu isteme kapılmaz.. Çünkü o, savaşım ve savaşın kuralları bir bütün olduğunu, psikolojik savaşı bir yana bırakmanın halkın hisleri üzerinde olumsuz etki yaratacağını bilir.

Son zamanlarda Türk Yorumcuları geçmişte, Mahabat'ın nasıl bir gecede yıkıldığını, 1975'te PDK öncülüklü İhtilalciler'in ABD ve Iran tarafından nasıl "satıldığını" büyük bir şevkle anlatmaya başladılar. Yani oyuna geldiğimiz altı çizilerek anlatılıyor. Peki bu adamlar bizi bu kadar çok mu seviyorlar? "Halkların kardeşliği" gereği bizi uyardıklarına inananlar var mı bilmiyorum. Ama bazı Kürt Entellerinin kafasından bu düşüncelerin geçtiği kuşkusuzdur. Özel sohbetlerde böylesine tiplerle karşılaşan her Kürd'ün bunları şekli ne olursa olsun susturma görevi vardır.

Unutmayınız bu ve benzeri sözüm ona "dostça" düşünceleri dile getiren Türkler okun yaydan çıkmakta olduğu bir süreçte, bir avuç suda boğmaya hazır oldukları Kürtler'e karşı çok etkili buldukları verileri desinformasyon süzgecinden de geçirerek kitlemize enjekte ediyorlar. Bunun adı psikolojik savaştır. Her şey mübahtır. Biz de söyleyeceğiz..

Öte yandan bakın Başbakanları Erdoğan ne kadar edepsiz, iğrenç bir ağızla konuşuyor: "Barzani ne yazık ki yine haddine tecavüz etmiştir, haddi aşmıştır. Bu ifadelerle eğer kendini tatmin ediyorsa onu bilemem ama Türkiye Cumhuriyeti'nin bu tür tatminlere ihtiyacı yok... .... Ben şunu tavsiye ederim; altından kalkamayacakları sözler söylemesinler."

Bay Erdoğan, alıştığınız uslubu bir monolog gibi tekrarladığınız halde BİZ, layık olduğunuz cevabı şimdiye kadar verememiştik. Ama layık olduğunuz cevabı almadığınız günleri geride bıraktık. Artık Kürd'ün gözlerinde o eski köle teslimiyetini bulamayacaksınız. Kürd Milleti şu anda tek yumruk halindedir. Katliamdan geçebiliriz, ama vatanımızdan asla vaz geçmeyiz.. Bu Kürt Milleti'nin iradesi ve andıdır. Kürd şu anda toplu olarak "Yan Kurdistan Yan neman" diyor. Başkan Barzani'nin yaptığı, bu iradeyi en veciz bir şekilde sözlere dökmektir.

Silah şakırtılarını sevmeyen bir milletiz. Ama şu anda kapımıza bir ölüm-kalım savaşı dayanmıştır. Buna hayır demeyiz. Hatta düğümü çözeceğimiz için şevkle karşılarız.

Evet, Kürt Milleti savaş istemez, ama kapıya kadar gelen kaşıntısı tutmuş orduları da eli boş göndermez. Kerkük'ün coğrafyadaki yeri bellidir. Harekete geçtiğimiz anda Kürt Milleti'ni sizi bekler bulacaksınız. Kerkük'e belki girersiniz.. Ama oradan asla çıkamayacaksınız..

2007-04-09

Sirac (bilgin) Kekuyon

2007-04-09




Gorusunuz