Düşman'ın gündemine kilitlenmeyelim

Ya kabullenmek, ya red etmek. İşte Kürd Milleti'nin önündeki sorun budur. Düşmanın önümüze sürdüğü gündeme kapandık mı, kendi gündemimiz yok demektir. "Gündemimiz vardır" deyip de önümüze Düşman tarafından sürülen sahte ajandaya kilitlenmiş olmak ciddiyetimiz açısından inandırıcı mıdır? Bence hayır.
Son zamanlarda Xrant Dink cinayetine kilitlenenlerin sayısına bakıyorum da hayret ediyorum. Türk'ün çok iğrenç bir şekilde kendi propagandası için kullandığı insanlık dışı bir olayı, içi boş kardeşlik söylemi ile istismar eden bir rejimle, "ben halkların kardeşliğine daha fazla değer veririm" dercesine yanlış kulvarda yarışmak Kürdistan'ın hayati gündemini saptırmak değil midir? Bizim hergün hayatını kaybeden yurttaşlarımıza kaç kişi gözyaşı döktü? Evvelsi gün Kerkük'te Türk caniler tarafından öldürülen bir yaşındaki Kürt bebeği ne kadar da bedavaya gitti! Nereden bir ses Çıktı? Onun cenazesinin arkasından yüzbinler yürüdü mü? "Hepimiz Kürd'üz" diyen çıktı mı? Hayır.

Oysa Kürt Milleti'nin kendi gündemi olmalıdır. Şöyle:

-Kürdistan'ın gündemi yaklaşmakta olan savaştır. Türk Devleti'nin organize ettiği ve günde en aşağı on Kürdü şehadete erdiren barbarların terörüdür.

-Kürdistan'ın gündemi Türk Devleti'nin Kuzey'de, Koltuk değneklerinin yardımı ile yürüttüğü pasifikasyon hareketini çökertmektir.

-Kürdistan'ın gündemi, en büyük bölgemiz olan Kuzey'de Büyk güçler tarafından Kürt Milleti'ni ve Kürdistan'ı Türkler lehine satışa çıkarma teşebbüslerine karşı ölümüne bir duruş sergilemektir.

-Kısacası Kürdistan'ın gündemi onuru ile, eğilip bükülmeden ayakta durmaktır.

Yaklaşmakta olan savaş, başlayıp başlamama çerçevesinde tam bir muamma olarak karşımızda duruyor. Bir yandan Türkler'in zikzaklı demeçleri ile bulanan zihinler, öte yandan Amerikalılar'ın bilhassa Kuzey bölgemiz itibariyle, Türk tezlerine yatar gibi görünmeleri ve dahası Türk beşinci kola faaliyetlerinin Kerkük'te tırmandırılması kafaları oldukça karıştırmaya yönelik psikolojik savaş taktikleridir. Fakat böylesine bir belirleme bizi rahatlatmamalı, uykularımız yarınki can pazarını düşünerek kaçmalıdır. Ama tabii ki Türk'ün üç bu.uk topundan ve uçağından korkmadan.

Dürüst ve bilimsel olarak düşündüğümüzde kafamıza takılan sorular epey sıkıcı, Şöyle ki;

-Ralston'un "Ben Barzanî'yi ikna edebileceğime inanıyorum" cümlesinden neyi anlayacağız? Acaba fiili bir ikna mı söz konusudur? PKK'nin üslendiği arı kovanına çomak sokmak ne kadar Kürdistan'ın lehinedir? Hattta bütünü bırakın, ne kadar Güney'in lehinedir? Ben Güney'deki Kürt Yönetimi'nin ve Başkan Barzani'nin bu durumun ve tuzağın bilincinde olduğuna kuvvetle inanıyorum. PKK'nin ise hiç bir şekilde gaza gelip Güney'de istikrarı bozmaması gerektiğini bilmesi gerek. Bunun da elbete bilincindedirler.

-ABD'nin BM Eski Büyükelçisi John Bolton'un "Irak'ın tek devlet olarak kalması veya üç devlete bölünmesi ABD'nin çıkarına aykırı değildir demesi de ilginçtir. Bu daha önce dışişleri çevreleri de aynı görüşü dile getirmişlerdi. Elbete böylesi bir dönüşüm, yani Kürdistan'ın bağımsızlığı beklenebilir. Fakat belli bir dönüşüm yaşanacakken veya yaşanması kapıda iken, neden aynı zamanda kurulacak olan devletin sağlıklı doğmasının önüne set çekilir, bunu anlamak mümkün değildir. Eğer kurulacak olan Kürt Devleti için Türkler "ağabey" olarak seçilmişse, Başkan Barzani'nin hiç bir "ağabey"i kabul etmeyeceğini biliyorum. Kendi deyimi ile , "eğer birisi boynumuza ipi geçirecekse bunun Iraklı olmasını tercih ederiz" diyen gerçek bir liderin, yani Başkan Barzanî'nin en nihayetinde Türk devleti'nin koruma yalanının ölüm olacağını iyi bilir.. Irak Devlet Başkanı Talabanî de bugün benzer bir demeç vererek ABD'den garantörlük istedi ve bunun hem Amerika'nın çıkarına ve hem de ahlaki olduğunu söyledi. Ok yaydan çıkıyor gibi..

-Türk Tarafı'nın derinleştirdiği psikolojik savaş çerçevesinde düşündüğümüzde, ordularına "ilk hedefiniz Kayseri'dir, ileri!" komutunu vermeye cesaret edip edemeyeceklerini kestirmek oldukça güçleşmiştir. Fakat Ralston'un Büyükanıt ile görüşmasi ilginçtir. Çünkü Ralston artık bir sivildir ve muhatabı sivil otorite olmalıdır. Acaba sayın koordinatör Türk Askeri'ne bir teklif mi götürdü? Öyle olabilir. Ama kısmi askeri müdahaleye, yani PKK mevzilerine yapılacak bir müdahaleye yeşil ışık yaksa bile, bunun Büyükanıt'ın Washington'u ziyaretine bırakılması gerekirmez miydi?.. Büyükanıt gibi Türk Irkçılığı'nın idolu haline gelmiş olan bir pisliğe eli boş da gidilmezdi. Nedir o halde torbadaki "kelle".

-Türk ve Amerikan Temsilcilerinin basın toplantısı devam ederken, neden toplantının tam ortasına "ABD, PKK'yi muhatap almaz. O terörist bir örgüttür" yolundaki bir açıklama yapma lüzumu görüldü? Bu daha önce konuşulamaz mıydı? Acaba Rolston başka türlü mü konuşacaktı? Türkler'e PKK ile diyaloga girin tavsiyesi mi dile getirilecekti? PKK ile diyalog Başkan Barzanî'nin de sürekli olarak Türkler'e tavsiye ettiği bir husustu.. Neler oluyor? Demirel'in dediği gibi "politikada 24 saat çok uzun bir süredir".

Bu hususlar kişi olarak benim gündemimdir. DTP'nin konuyu saptırıcı, pasifikasyona çanak açıcı tavrını Kürdistani düşünce sahibi herkes hayretle ve derin endişelerle takip etmektedir. Çok iyi inceleme fırsatınız olmuşsa, DTP'nin "aman Kürtler'e dayak atmayın" partisine dönüştüğünü görebilirsiniz.. Milletimiz'in büyük bir varoluş savaşına, en aşağısından Kerkük'teki bir sıcak temasa hazırlandığı bir sırada güzün yapılacak olan seçime partner aramaları gülünç değil midir?

Herkes şunu çok iyi bilsin, Güney'de başlayacak olan bir savaşın kıvılcımları büyük bir ihtimalle bütün Ortadoğu'yu tutuşturacaktır.. Oturup sümkürmek hiç bir yaraya derman olmayacaktır.

2007-01-31

Sirac Bilgin

2007-01-31




Gorusunuz