Masada bir kart mı, yoksa gerçek bir aktör mü olacağız?

ABD Seçimleri'nden sonra Ortadoğu eski dengelere dönme yoluna girmiş bulunuyor. Demokratlar'ın konuyu sadece ABD'nin içteki iktidar mücadelesi açısından değerlendirmeleri, davranışlarının dünyada ve giderek Ortadoğu'da yaratacağı anti-demokratik sarsıntıyı en hafif deyimi ile çok optimistçe değerlendirmeleri bölgede diktatörlerin, kralların ve emirlerin gücünün yeniden tırmanışa geçmesine yol açmıştır.

Düşman ABD'nin yumuşak karnını yakalamıştır. Seçimlerden önce çalışmalarına başlanan ve seçimden sonra kamuoyuna sunulan populist B-H Raporu'nun, ruhu itibariyle, neredeyse Bush Yönetimi'nin elini kolunu bağlamış olması Türk Devleti'ni bütün hatları ile atağa kaldırmış bulunuyor. Bu Rapor'dan sonra dilleri uzamış, istedikleri gibi konuşur duruma gelmişlerdir.
Rapor'un yayınlandığı en gürültülü günlerde Erdoğan, uzun bir ABD gezisini başlattı. Orada bulunduğu sırada alışılmadık demeçler vermesi;

-ya bu demeçlerin danışıklı dövüş olduğunu,

-ya da ABD'nin çıkmazını iyi değerlendiren Türk Devleti'nin "ayağımı ne kadar uzatabilirim" gibi bir yoklamaya giriştiğini gösterir. Türk Hükümeti'nin Başı orada bulunduğu sırada en derli toplu demecini kamu televizyonu olan PBS'de programına katıldığıJim Lehler'e verdi. Zımni olarak ABD'nin orada iflas ettiğini belirten uyduruk bir rakkam vererek Irak'ta "iç savaş"tan bahsetti. Bu durumda ABD'nin Irak'taki askeri varlığını aşamalı olarak azaltacak bir yol haritası hazırlanmasını önerdi.

Erdoğan bu programda ilk kez şer cephesi dediğimiz Türkiye-Suriye-İran ittifakını da açıkladı. Erdoğan, "Irak'ın komşularının iç savaşın yayılmasının önlenmesi için ABD ile birlikte çalışmak istediğini ifade ederek, Türkiye, İran, Suriye ve ABD'nin ikili ya da üçlü toplantılar" yapabileceğini, tıpkı Rapor'da belirtildiği gibi kaydetti.

ABD'de iken sürekli olarak Kerkük konusunda Türkiye'nin "hassasiyetini" dile getirdi. Askerler ise Kerkük'ün Kürdistan'a katılmasını savaş sebebi saydıklarını hala ısrarla belirtiyorlar.

"PKK ile mücadele Türk Temsilcisi" Orgeneral Edip Başer, "Türkiye'nin sınır ötesi operasyon kararı vermesi durumunda ABD'nin engel çıkarmaması" için konuştuklarını belirtti. aynı Başer, "Operasyon kararını hangi koşullarda alacağımızı anlatıyoruz" dedi.Türk Temsilci Başer, ABD'nin Irak hükümeti ve Kürt gruplara baskı yaparak, PKK kamplarının dağılmasını ve silah bırakılmasını sağlaması gerektiğini söyledi (Radikal'den).

Bunlar olurken, Türk Devleti'nin Türkmenler'i silahlandırdığı artık ABD kaynakları tarafından da kamuoyuna bildiriliyordu. "US News & World Report dergisine konuşan ABD kaynakları, 'Bağımsız Kürdistan oluşumundan korkan Türkiye, Kerkük'teki Türkmenlere silah ve para veriyor' dediler. Dergiye göre, Kerkük'teki Şiileri, Kürtlere karşı korumak için de kente Mehdi Ordusu milisleri yerleştirildi Yani al-Sadr Militanları'nı). Amerikan US News & World Report dergisi, Amerikan kaynaklara dayanarak verdi haberde, Türkiye'nin, Irak'taki Türkmenler'e silah ve para verdiğini yazdı. Derginin Kerkük çıkışlı haberinde, 2007 için planlanan referendum ve petrol kaynakları konusunun bölgede patlamaya yol açabileceği ifade edildi. Bölgedeki ABD'li General Benjamin Mixon, "Hazırlıklı olmak gerekiyor, gerilim çok yüksek olacak" diye konuştu."

Öte yandan Irak Başbakanı Maliki, Terörist al-Sadr grubunu yeniden hükümete katılmaya razı etti. Maliki, BAAS Partisi'nin katılmasına karşı çıktı ve eski BAASİST Subayları ordunun yeniden yapılandırılmasında rol almaya çağırdı.

Buna karşın Başkan Bush, Kürdistan Başkanı Barzani ve Irak Başkanı Talabani ile içeriği tam açıklanmayan birer telefon görüşmesi yaptı ve endişelerini gidermeye çalıştı. Pentaogun'un yeni şefi de Irak'a gelmişken Başkan Barzai ile görüştü. Washington'daki yetkililer'in Türk Makamları ile yaptıkları ve içeriğikleri açıklanan konuşmalar da Kürtler'in lehinde. Biz bunları da bilecek, ama en kötü ihtimal için hazırlıklı olacağız. Siyasette 24 saatin çok kıymetli olduğunu bilmek zorundayız.

Buna karşın Kürtler'in uyanıklığında büyük fayda vardır.

Bizim için sorun oynanacak bir kart haline mi gelmek veya masada bir aktör olarak yer almak meselesidir. Her Kürt şapkasını önüne koyup buna yoğunlaşmalıdır.

Kürt Liderler vizyonları ile, çabaları ve yönetme kaabiliyetleri ile, diplomasideki yetenekleri ile, fikirlerini pazarlama başarıları ile bugünden itibaren bir yıl boyunca büyük bir imtihan geçireceklerdir. Kürt Liderleri'nin kısmen buna hazır olduklarını görüyoruz. Ama mesela "B-H Rapuru'nun etkisini yitirmekte olduğu" tezine katılmıyoruz. Biz ne çektiysek söylenenleri hemen iyiye yorumlayan Liderler'den çektik. Optimizim ve pesimizm iki kötü kardeştir. İkisi de bu yoğun psikolojik savaş ortamında zararlıdır. Tek inanacağımız yol, gerçekçi değerlendirmelerle geliştirdiğimiz yoldur.

Kürt Halkı ise, hedef kitle olarak Psikolojik Savaş'ın etkilerine karşı savunmasını geliştirecek, kolay bir yem olmadığını gösterecektir. Bunun en iyi yolu ise ulusal gururu, ulusal değerleri ve özgürlüğe giden yolda direngen bir şekilde ilerlemektir. Verilecek görevleri hakkıyla yerine getireceklerini görmek bize haz veriyor. Ama aynı şeyi Kürdistan şehitleri'nin kanı üstüne iltica hakkı almış olan Avrupa'daki bilhassa Güneyli Kürtler'de göremiyoruz. Stockholm'da yapılan ve Rapor'un protesto edildiği mitingi 18 partininin örgütlediğini düşünürsek şöyle en aşağısından 3 bin iştirakçi beklerdik. Ama gide gide 100 kişi gitti ki, çoğu da sevip saydığım insanlardandı.. Bu gün uyanık olmayacaksınız da ne zaman uyanık olacaksınız?

Şunu da hep gözönüne getiriniz: Düşman harıl harıl çalışarak bizimle tek dostumu ABD'yi karşı karşıya getirmeye çalışmaktadır. Güney bu oyuna gelmiyor, ama Kuzey için bunu söyleyemiyoruz. Bu tür bir düşmanlığa çanak tutan nazı Kürt odaklar sayesinde neredeyse Kuzey'i kaybetme noktasına geldik. Radikal İslam'ın gelişmesi bunun en uğursuz işaretidir.

Görev, birliğe giden yolu açmaktır. Görev, iliklerine kadar ulusal duygu yüklü olarak her alanda mücadele etmektir. Biz Düşman'ın on katı kadar yurtsever, fedakar ve milliyetçi olmak zorundayız. Görev ulusal bir strateji etrafında birleşmektir. Ya başaracağız ve başı dik dolaşacağız, ya da önümüze konacak bir parça ekmekle karnımızı doyurup kölece yaşamaya devam edeceğiz. Bu da mı anlaşılmıyor?

2006.12.22

Sirac Bilgin

2006-12-22




Gorusunuz