Baharda Hücum

Baharda hücüm veya orijinal adı ile Cheyenne Autumn, Zamanının büyük yönetmeni John Ford tarafından yönetilen ilk ve tek Amerikan yarlilerinden yana filmidir. Mari Sandoz'un romanından beyaz ekrana aktarılan hikayede, Cheyenne Şefi Little Wolf, toprakları ellerinden alınıp çöle salınan Yerliler'in isyanını anlatır. Neticede bir bahar vakti reservation bölgesinden 300 kişi ile hareket edip vatanları Wyoming'e gelen yerlilere ırkçı yüzbaşı rolunu başarı ile oynayan Karl Malden'in komutasındaki "Beyaz Ordu" saldırır. Sonuç tam bir katliamdır..

Tabii ki Kürdistan Kurtuşuş mücadelesi ile "Kızılderili" katliamı fazla benzeşmez. Ama ikisinde de yurdundan atılma var. Mesela Kuzey'de en aşağısından 6 Milyon insan ve Güney'de şimdi söz konusu edilmekte olan Kerkük'ten atılma projesi, ki baharda kanlı bir boğuşma sonucu belirleyecek gibidir.

Kürt Halkı, Baker-Hamilton Raporu hiç bir şekilde geçiştirilemeyeceğini çok iyi kavramalıdır. Rapor bize soğuk duş etkisi yapmamalı, tam tersine oldukça iyi bir uyarıcı etki yaratmalı, hırsımızı zirveye çıkarmalıdır. Böylece psikolojik savaşımda eas olan "mücadele azmi" kırılmamış, bilakis bileylenmiş olacaktır.

Evet, Economist; Bahar'da Kürdistan'a yönelik bir Türk hücumu'nun beklendiğini kaydediyor. Bazı gazeteler, ABD'nin Türk Devleti ile Kürtler arasında kaldığını yorum konusu yapıyor. Bazıları ise ABD'nin sınırlı bir Türk Müdahalesi'ne evet demiş olabileceğini bir tahmin olarak ileri sürüyor. Yine ABD yönetimi'nin, Baker-Hamilton Raporu'nda yer aldığı şekliyle, Kerkük ile ilgili iddialara karşı hiç bir yorumuna rastlamamamız oldukça düşündürücüdür. Türkler'in saldırı tehdidi adeta geçiştirilmekte, Merkezi Hükümet'in güçlendirilmesi konusuna asla değinilmemektedir. Bu açık saptırmalar dikkatle takip edilmelidir.

Türk Tarafı olarak, Orduları'ndan basınlarına sızan haberlere bakılırsa bu ilhakçı inkarcı güruhun "buzlar'ın erimesi"ni beklediği sonucunu rahatlıkla çıkarabiliriz. Sessiz ve derinden gidiyorlar. Kürdistan'daki baskılardan, tutuklamalardan ve yeni göçettirme politikalarından hiç bahsettirmiyorlar. Kürdistan ile ilgili ufak-tefek haberler ise yoğun bir ahlaksız magazin haberciliği aarasında kaybolup gitmektedir. Buna dikkat ediliyor. Türk Tarafının sessiz diplomasisinin epey mesafe kaydettiği, Blair'in Ankara ziyaretinden anlaşılmıştır. Bunları da dikkate almak gerekiyor. Blair'in Ankara'dan sonra Kürt Liderleri ile Bağdat'ta görüşmesini ben Kürtler'in hassasiyetlerine karşı bir jest olarak görme eğilimindeyim.

Kürt Tarafı Güney'de oldukça yoğun bir savunma hazırlığı içindedir. YNK ve PDK'ye bağlı askeri güçlerin tamamen birleşmesi, görünürde en fazla Newroz'a sarkabilir. Tüm Güneyli partiler aynı görüşler etrafında birleşmişlerdir. Bir yandan büyük çabalarla diplomasi yürütülürken, öte yandan da bir Irak Demokrasi cephesi oluşturulmaya çalışılıyor.

Bu satırları yazmak zorunda kaldığım için üzgünüm, ama mecburum. Oyunun büyüdüğü dönemlerde bir çok gizli el oyunda en iyi konuma gelmeye çalışırken, maalesef Kuzey'de öncülüğü ele geçirmiş olan PKK halkımızın kafasını karıştırmakla meşgul imiş gibi bir imaj veriyor. Hala o oyalayıcı, beş para etmez devletsiz konfederasyon tezi ile ortalıkta boy veriyor, Kürtler'i gerçek dertlerine çare aramak için yürütecekleri savaşta mücadele azimlerini kırıyorlar. Bahar'daki bir savaşın ufukta göründüğü bu zaman diliminde hala marjinallerin seslerini dinliyor, hala bir barışın eli kulağında imiş gibi bir imaj çiziyorlar.

Düşman Bahar'daki saldırı için tedbirlerini çok iyi almış bulunuyor. Bu hazırlıkların biri de "sessiz diplomasi"dir (silent diplomacy). ABD'nin bu diplomasi'de Türkler'e ne vaad ettiğini bilmiyoruz. Ama, iyi gerekçelendirilmiş bir Qendîl saldırısına "evet" dediği anlaşılıyor. Buna PKK'nin ikircikli, Kürdistani olmayan politikasının yardımcı olacağını kestirebiliyorum. İşte Öcalan'ın son avukat görüşmesi'nde söyledikleri:

".....Sizinle düzenli görüşebilmem önemlidir. Benim örgüt üzerindeki kontrolüm sürmelidir. Ben hiçbir şeyden korkmuyorum. Savaşmaktan da çekinmem. Ama bunu yapmak istemiyoruz, bunun çözüm getirmeyeceğini en iyi ben bilirim.

Ateşkes konusuna geliyorum. Süreç birkaç ay daha sürdürülebilir. Bahara kadar devam edilmelidir. Fakat imha temelli üzerlerine gelinirse kendilerini tabii ki koruyacaklar…"
Yukarıda Kürt Halkı'nın dikkatle altını çizmesi gereken iki isteği var:

-Örgüt üstündeki kontrolum sürmelidir. Öcalan daha önce hep "benim partiyi yönlendirmek gibi bir eğilimim yok" diyordu. Peki niçin bu can pazarında birden bire kontrol hevesi ile ortaya çıkıyor? Bunu "bahar'da hücüm" konsepti ile birlikte düşünün.

-"Ateşkes.......... bir kaç ay daha sürdürülebilir. Bahar'a kadar devam etmelidir." Neden mesela sonbahara kadar değil de özellikle bahara kadar? Bahar'a kadar beklemek için bir yerlere söz mü verilmiştir?

Biz tümünü birleştirdiğimizde ortaya gerçekten dehşet verici bir tablo çıkıyor.. Bahar'da Türk Saldırısı.. Bahara kadar bekleyip, tam da o sırada ateşkesi bozacak olan bir hareket.. Kiminle anlaşma yapılmıştır? Bunu elbette bir gün öğreneceğiz. Ama olmuyor. Çok çirkin işlerin döndüğü bu süreçte burnumuza çok pis kokular geliyor.

Sn PKK Yöneticileri!

Kürdistan tarih sahnesine çıkma yolunda epey nesafe almış bulunuyor. Ama son çıkışlar (ki bu çıkışlar her avukat görüşmesinde sinirden titreyerek beklediğimiz çıkışlardır) hep böyle sürerek gelmiş, Kurtuluş Savaşımı'nın bu belirleyici kesitinde kamuoyuna ulaşan görüşme bilgileri Kürt Milleti'nin aydın ve entellektüellerini sonsuz kaygılara sürüklemiştir.
Aynı gemideyiz. Türk Askerbaşı bu gemiyi batırmaya çalışırken onlara omuz veren bir görünüme izin vermeyin. Net olun. Ya anavatının imdadına koşacak ve gücünüz nisbetinde Düşman'a gerçek darbeler vurulmasına katkıda bulunacaksınız,, ya da hepimizi karşınıza alacaksınız.

Kürdistani olun, Kürdistani düşünün.. Düşman bir günde değişmez. Hele şu anda seni yoketmek için bütün olanaklarını seferber edip mesafe almışsa, geri dönüşsüz bir yola girmiş demektir. İyice düşünün ve yolunuzu deklere ediniz.

2006-12-18

2006-12-15




Gorusunuz