ABD Ortadoğu'da değişimden vaz mı geçiyor?

Irak'a müdahalenin başladığı ve geliştiği günlerde, biz dahil neredeyse bütün dünya savaşın kısa bir süre içerisinde Suriye ve İran'ı da kapsayacak şekilde genişleyeceğini sanmıştı. Başkan Bush'un ikinci dönem iktidarında Dışişleri bakanlığına getirilen yeni "Demir Lady" Miss Rice Mısırda verdiği bir demeçte ABD adına özeleştiri yaparak "Bizim en büyük günahımız diktatörlere destek vermekti. ABD bundan sonra asla bu yola sapmayacaktır" mealinde bir demeç vermiş diktatörlerin korkuya kapılmasını sağlamıştı. Aynı Rice "Ortadoğu'da haritalar değişecek" dediğinde neyi kast ettiği açıkça ortadaydı. Hele BOP'u ilan ettiğinde ciddiyeti biraz daha barizleşmişti.

Aynı ABD, işgalden aşağı yukarı bir yıl sonra Kerkük'te Türk müdahalesi arttıkça, açıkça Kürtler'in tezini savunuyor ve "Kerkük, Irak'ın bir iç sorunudur. Iraklılar bunu anayasaları çerçevesinde çözeceklerdir. Tüm dış müdahalelere karşıyız" mealindeki sözleri ile görüşlerini pekiştiriyorlardı. Başkan Bush daha da ileri giderek Kürt Federe Devleti Başkanı Mesut Barzani'yi Beyaz Saray'da, devlet başkanı protıkolu ile karşılamıştı.

Öte yandan Beyaz Saray, Dışişleri ve Pentagon yetkilileri peşpeşe verdikleri demeçlerle Kürdistan'a yapılacak hiçbir dış müdahaleyi kabul etmeyeceklerini açıkça bildiriyorlardı.

Bütün bunların anlamı, BOP'un laboratuarının merkezine Kürdistan'ın konulduğu, Kürdistan'ın bir demokrasi kalesi haline gelmesi için elden gelen yardımın yapılacağı idi. Kürdistan'da demokrasi yerleşmesi bu özgürlükler adasının bütün bölge için bir çekim merkezi haline geleceğini gösterecekti. Demokrtasi sanayileşme ile paralel gitmezse yaşayamayacağına göre, ABD'nin teşviki ile enfrastrüktür çalışmalarına hız verildi. Alt yapısı sağlam olmayan bir coğrafyada elbette fabrikalar yükselmezdi. Yollar, kanalizasyon çalışmaları, su projeleri, enerji sorununa köklü çözüm getirecek orta vadeli programlar peşpeşe uygulama alanına sokulmaya başlandı. Dev alışveriş merkezlerinin inşası, fuarlar, gittikçe gelişen havayolları ve havaalanları, iletişim ağlarının kurulması, komputer kursları bu hummalı faaliyetlerden bazılarıdır. İnsan kaynaklarını karşılamak için rasyonel düzenlemelerle kalitesi yükseltilen öğretim kurumları, gelişmiş dünya devleri ile bağlantı halinde çalışmalara yönelmiştir.

Bütün bu değişim ve devinim olumlu bir örnek yaratacak bir yaratıcılık ile birleşince Ortadoğu için gerçek bir demokrasiye emin adımlarla ilerleyişin işaretleri ile dolu iken, 2006 ABD Kongresi ve Kısmi senato seçimleri sath-ı mailine girilmişti. Demokratların cansiperane bir şekilde seçimlere asılmaları ve Başkan Bush'un Irak Politikası'ını hedefe oturtmaları iktidar partisini, göründüğü kadarı ile korkutmuş, seçimlerde bir varlık göstermeleri mümkün olmamıştı. Seçim yenilgisi ile Bush'un Rumsfeldt'i kurban vermesi ise Beyaz Saray'ın kurmayları arasında bir güvensizlik dalgasının yayılmasına yol açmıştı.

Seçimden sonra Irak'daki politikaları değerlendiren ve yeni öneriler getiren bir komisyon kuruldu. Bu komisyon önerilerini Beyaz Saray'a sunmuş bulunuyor. Bush bu raporu kısa bir süre içerisinde değerlendirip yeni bir Irak Politikası saptayacağını bildirmişti.

Seçimden bugüne kadar Bush'un bazı sözleri ve tavırları kuşku uyandırıcı gibi görünüyor. Talabani'nin İran'a gitmesi, Suriye Dışişleri Bakanı'nın Bağdat'ı ziyareti gibi konularda Bush; "Irak'ta seçilmiş bir hükümet vardır, komşuları ile ilişkilerini kendisi belirler" diyordu. O ABD ki bu iki haydut devlet konusunda ne kadar hassas görünüyordu, herkes görmüştü. Ne oldu da bu hassasiyetin dozajı bu kadar düştü, normal insanların anlaması mümkün değil.

Bu gibi tereddüt yaratıcı açıklamalar kesilmeden devam etti. En nihayetinde yine pek anlaşılmayan bir adım daha atılarak Amman'da Irak Başbakanı ile görüşen Başkan Bush, onunla birlikte Mısırlı Mubarek'in temsilcisi'ni ve Körfez Ekonomik işbirliği (bu örgütün adı tam aklımda değil) Örgütü'nün temsilcisi olan anti-demokratik sultanların, emirlerin temsilcilerini de çağırdı. Herkes vardı, ama Kürt yoktu. Bu toplantının daraltılmış bir şekli yakında Washington'da toplanacak. Buna da davetli değiliz.. ABD bu konuda Kürt Yönetimi'ne doyurucu bir açıklama borçludur.

Fakat benim anladığım kadarıyla ABD Irak'taki iç boğuşmanın dış desteklerini dinlemek ve neticede bir şekilde ikna ederek Irak'taki mezheb kavgasından uzak tutmaya çalışıyor. Mr Bush'un görüştüğü heyetlere baktığımızda, Irak Başbakanı dışındaki kişilerin tümünün Sün'i Müslüman olduklarını görürüz. Bu elbette anlamlıdır. Talabani'nin İran ziyareti'nin de kendiliğinden gerçekleşen bir ziyaret olmadığı da kesindir. Ama İran'ın tavrı her zaman olduğu gibi olumsuzdu. Bu olumsuzluğun Farslar'ı nereye sürükleyeceğini de, eğer yaşarsak, hep birlikte göreceğiz.

Başkan Bush'un yakında yeni Irak politikasını açıklayacağı deklere edildi. Bu politikanın geçmişteki ile pek büyük farkı olmayacağını "ara demeçler"den biliyoruz.

Bu arada Kürdistan Silahlı Kuvvetleri'nin bir istila ihtimaline göre şekillenip mevzileneceğini umuyorum. PKK'nin yönettiği gerilla ordusu'nun büyük bir dikkatle mevzilendirildiğini görüyoruz. Hiç kimsenin oyununa gelecek zaman değildir. Türk Askerbaşı'nın gizliden icra ettiği tahriklerle gerillayı maceraya çekmek istediğini görüyorum. Ama tecrubeli komutan Murat Karayılan'ın bu oyuna gelmeyeceği kesindir. Gerilla, Türk Askerbaşı'nı; anını, yerini ve şeklini kendisinin tayin ettiği bir mücadeleye sürükleyecek tecrubeye sahiptir. Gerilla komutanlığı tahriklere, benden de gelse kulağını tıkamalıdır. Kazanmanın yolları; Düşman'ı tanımak, hazırlık, birlik, komplolara gelmeme becerisi, lojistik destek, Cephe gerisini optimal derecede örgütleme, birlik ve tahriklere kapılmadan doğru zemin ve zamanda gerekeni yapmaktır.

2006-12-03

Sirac Bilgin

2006-12-03




Gorusunuz