Bilimsel Sosyalizm ve anarko-sosyalizm laboratuarı Kürdistan..VI

Kuzey itibarı ile Kürdistan'ın en büyük talihsizliği, öncülüğü elinde tutan hareketin yaşanan büyük alt-üst oluşlara rağmen ideolojisini doğru dürüst bir tarzada masaya yatırmaması, öncülük edilen sosyal devrimin karekterini anlamaması ve anlamamakta direnmesidir. Zora dayalı da olsa (ki Kürdistan insanının yapısını gözönüne getirdiğimizde bu bir zorunluluktu) dev bir örgütlenmenin yaratılmasının, silahlı mücadeleye giden adımların cesaretle atılmasının (isterse Suriye Baası ile koordineli olsun) ve ilk kurşun olayının gerçekleşmesinin hayali bile güzelken, Bu hayaller PKK sayesinde önümüze bir gerçek olarak çıkmıştı. Fakat, 2002'den itibaren Hareketin dayandığı ideolojiyi sistematik olarak derin bir analize tabi tuttuğumuzda hayal kırıklığı ağır bastı ve hala dillerine pelesenk ettikleri bilimsel sosyalizmin çerçevesini aşmamakta ısrar etmeleri hayal alanımıza/dünyamıza bir tokat gibi iniverdi. Nedir bu?

Şimdi çok kısa bir şekilde bilimsel sosyalizmin diğer kolundan şöyle bir bahsederek konuyu bağlayalım:

Marx'tan sonra Leninist ihtilalle kurulan Sovyetler Birliği katı bir prıletarya diktatörlüğü ile noktalandığında başta Gramsci ve Althusser olmak üzere önemli bir düşünür yoğunluğu kendisini Marxizm'in devamı sayan Leninizm'e bilimsel verilerle karşı çıktılar. Gramsci, 1917-Rus İhtilali'ni "Das Kapital'e karşı bir ayaklanma" gibi ağır cümlelerle eleştirdi. Zamanında Euro-comunism diye adlandırılan ve sovyetçi yazarlar tarafından aşağılanan düşüncenin mimarlarından birisi olan Gramsci çok güçlü tahlilleri ile düşmanlarının bile dikkatini çekebilmişti.
İşte buradan PKK Lideri'nin eklektik "ideolojisi"nin gelişimine gelebiliriz. 2000 yılına kadar Marxist-Leninist bir programı olan ve Kürdistan'ın bağımsızlığı için savaş veren partisi, İmralı'dan pompalanan "yeni" görüşle Leninizm'i programdan çıkardı ve yerine marxizm merkezli "ekolojik toplum" düşüncesini yerleştirdi. Bunun yanına da bir nevi feminizmi koydu ve (sivil) kurumlara dayanmayı hedef olarak verdi. Bu anarko-sosyalizme giden yoldu (ayrıca Mathew Forstater ve John Bates'e bakınız).

PKK Lideri İmralı'da "geliştirdiği" değişim konseptinde bir adım daha atarak "demokratik konfederalizm"i gündemleştirdi ve PKK'ye bir kongre daha taplatarak program maddesi haline getirdi.

Bu programda en fazla propagandası yapılan; devlete karşı tutumdur. Şöyle ortaya koyuyorlar: "Ayrı devlet, sürekli üst tabaka ve burjuvazinin talebidir. Kaldı ki halklar devletçi olamaz. ........... Devlet kurma yöntemlerine karşı olmak ilkesel bir tutumdur. Burada karşı olunan devlet kurma özel görevidir. Yoksa zorunlu bir devlet olma durumu ortaya çıktığında buna yönelik tavır, onu ele geçirip kendi devleti yapmak değil onu demokratik duyarlılığa bağlamak biçiminde olacaktır. ............Halklar için temel araç, toplumun ekolojik ve demokratik koordinasyon biçimleridir. Bunun için esas alınacak en temel formül 'ne kadar ihtiyaç o kadar sivil toplum kuruluşlarıdır.' Ne kadar az devlet o kadar çözüm, sıkça tekrarlanan bir formül halini almıştır."

Murray Bookchin'in egemen devlet, ama burjuva olduğunu belirttiği devlet için ortaya koyduğu tezleri, karman çorman bir şekilde Kürdistan'a, yani ilhak edilmiş bir ülkeye ve onun esir halkına adapte edilmeye çalışılıyor. Anarko-Sosyalist nitelemeye çok yakın olan Bookchin'in tezleri PKK yöneticilerinin dilinde doğrudan doğruya bu doğrultuda kullanılmıştır. PKK'nin İmralı'dan gelen teorik belirlemeleri en iyi tercüme eden Duran Kalkan bu çerçevede PKK'nin yönelişini (mealen) "Bilimsel Sosyalizm'e gidiş, demokratik konfederalizmi hayata geçirerek olacaktır." şeklinde sunar.
PKK yöneticileri Kürtler'in devletleşmesine "bilim adına" karşı çıkıyorlar. Etnisiteye karşı çıkan yazarların milliyetçiliğe karşı çıkmasını, açıkça olmasa da referans olarak kullanıyorlar. İmralı'nın "bana devleti verseniz bile red ederim" demesi oldukça ilginç ve ibret vericidir. Oysa teoride kalan, ayakları havada belirlemeleri zorlamak, Bağımsızlık Mücadelesi'nde milyonlarca şehit veren Kürt Milleti'nin fertlerini birer laboratuar kobayı yerine koymaktan başka bir şey değildir. Oysa Devrim, evrimci değişim, diyalektik düşünce tarzı (hegelci ve ondan bozma Engelsci) hep; birikimin gereğinden söz eder. Birikim ise "bardağı taşırdığında değişim zorunlu hale gelir. Ama Kürdistan ulusal mücadelesinde birikim zaten 200 yıllık bir boğuşma sürecinde hep değişimi emredecek kadar vardı. Biz İmralı Takipçileri'ni ısrarla gerçeği kavramatya çalışacağız.

Olaya yakından baktığımızda devlet konusunda iki temel hata işlendiğini göreceğiz. Şöyle:

-İmralı'nın çeşitli aşamalarda kaynak olarak istifade ettiği Bookchin, Althusser, Garmsci, Balibar ve Wallerstein vs çeşitli açılardan konuya bulaşmış bulunuyorlar. Bir an için bunların tezlerinin haklı olduğunu düşünsek bile, yukarıda isimlerini verdiğimiz ve vermediğimiz yazarların hiç birinin; tüm hakları yok sayılmış, dışlanmış ve asimilasyona terkedilmiş esir bir ulusun (bir nevi) işgalci-ilhakçı devlete karşı kendi kaderini tayin hakkını "devletleşme" lehine kullanmamasını tavsiye etmez. Yazılanların tümü hakim bir sınıf ve egemen devletle ilgilidir, ki bu haliyle bile yukarıda adlarını saydığımız yazarların tümünün ileri sürdüğü tezler, yani "bilimsel-sosyalist", " anarşist" veya "anarko-sosyalist", "anarko-komünist" geniş ölçüde tartışılır tezlerdir.

Ama özellikle inkar ve imha ile karşı karşıya olan Kürt Milleti'ni "neden devletleşmek istiyorsunuz" gibi bir sorgulamaya almak ne kimsenin aklından geçer ne de bunu bilimsel bir tez olarak sunanları ciddiye alırlar. Bir yanda ilhakçı bir DEVLET bütün gücü ile yüklenip Kürdistan'ı yakıp yıkarken, öte yandan İmralı'nın emri gereği Kürt Ulusu devletleşmeyi red edip boynunu yağlı ilmiğe uzatacak.. Bu bilimsel olabilir mi? Bilim her süreci kendi şartlarında ve elindeki verilerin ışığında incelemeyi emrederken, Kürt Milleti baroları, spor kulüplerini örgütleyip muhtarlıkları demokratik araçlar haline getirecek, ekonomik alanda kooperatiflerle yetinecek.. Anarko-sosyalistler PKK'nin bu eklektik tezinin kaynağını bile; "desentralizasyonu esas alarak, mahalli tüketim için mahalli üretim" olarak görürler..

İmralı'nın devletleşme yoluna giren Güney'e karşı yıkıcı bir propagandaya girişmesini, Kerkük Sorunu'nda düşmanın tezlerine, tabiri caizse "yatmasını", biz, bilim süzgecinden geçirdiğimizde, PKK Lideri'nin ülkemiz için bir çekim merkezi haline gelen, dünya firmalarının ilgi duyduğu bu bölgemize karşı takındığı tavrı, demokratik konfederalizm tezine sahip çıkanlar bir daha düşünün ve bu tavrın ADINI SİZ KOYUN diyoruz.
-Kürt Ulusu'nun karşısında ordusu, hukuk sistemi, ekonomisi, üniversiteleri, polisi, ittifakları ve camileri ile bizi ezmeye hazır dört devlet varken, biz, şartları olgunlaşmış devlet gerçeğini bile yıkacak ve dernekleşeceğiz.. Bu iş için hiç bir gereği yokken gerillayı bile ölüme süreceğiz.. Bu nasıl bir mantıktır? Diyalektik mantıkla hiç bir ilgisi olmayan, Aristo mantığının bile hiç kabullenmediği bu mantığa göre Kürt için her derde deva bir ilaç var; Demokratik konfederalizm.. Anlayan beri gelsin.. (zorunlu olarak devam edecek)

2006-11-23

Sirac Bilgin

2006-11-23




Gorusunuz