Bilimsel Sosyalizm ve anarko-sosyalizm laboratuarı Kürdistan..I

Yazı dizisinde değineceğim bir çok konu olacağından, öncelikle bu satırların yazarının konuya hakim olup olmadığına bakalım.

Sirac Bilgin olarak ben, fedakar, Kürdistan ihtilalcisi bir aileden geliyorum. Sürgünde doğdum, ilk bilinçaltı gelişimimi orada tamamladım. Pek çok ünlüyü (bir çocuk olarak) orada tanıma fırsatı buldum. Ruhsal şekillenmem bu ortam sayesinde tamamen milliyetçi bir zemine oturmuştur.

Kuzey'e geri döndüğümüzde ülkenin işgal şartlarının, Günry-Batı Kürdistan'ınkinden çok daha olduğunu gördüm. Jandarma baskısı , kılık-kıyafet dahil her alanda hissediliyordu. Okuyan entellektüellerimizin büyük bir kısmı Türkler gibi düşünüyor, sahte "ülke" Türkiye'yi benimsiyordu. Bu ortamda babamın öncülük ettiği, fakat büyük çoğunluğu MİT'in kontroluna girmiş olan Şêx ve Mollalar tarafından sürekli sabotaja uğrayan bir mücadele cereyan ediyordu. Ama yine de çevre yavaş da olsa genişliyordu.
Bu zihinsel karmaşanın yaşandığı ortamda Ankara'da yüksek öğrenim günlerim başladı (1962). O sıralar Türk Devleti'nin Başkenti'nde "eski tüfek" Kürtler'in önemli bir kesimini sosyalist bir rüzgara kapılmış buldum. Gerçi babam da sosyalizmden bahsediyor, Ho Şi Minh'e olan hayranlığını gizlemiyordu, ama ayağı hep Kürdistan'daydı. Ben ise bir tarafımda bir eksiklik hissedercesine sosyalizmi öğrenme çabasına girmiştim. Bunun için de Türk yayınevleri ve çevirmenlere bağımlıydık. Onlar yanlış mı çevirir, paragraf atlar mı, cümlede ufak tefek değişikliklerle başka anlam ortaya koyarlar mı, düşünmüyordum bile. Elime ilk olarak "gizli" basılmış, dört daktilo sayfası (A-4) uzunluğunda "diyalektik materyalizm" denilen ve kısa verme uğruna diyalektiğin katl edildiği bir metin geçti. Ardından bir çok sol roman yayınlandı. Tabii ki her yayınlananı anında alıp okuyor, bir nevi ajite oluyorduk.

Sonra marxist klasikler yayınlanmaya başladı. Marx, Engels, Lenin, Mao, Stalin, Troçki gibi önde gelen isimlerden bahseden veya direkt onların kaleminden çıkan yazılar yayınlanıyor, insanları cezb ediyordu. Marxist Kürt ile Milliyetçi Kürtler arasında açık çekişmeler ve rekabetler başlamıştı. Bu çekişmede milliyetçi kesime yakın durmama rağmen Marxistler'in dışlanmasına da karşıydım. Fakat çıkan bütün Marxist klasikleri okumama rağmen kendimi bir türlü yetkin görmüyordum. Ama bir şeylerin ters gittiğine de emindim.

İşte bu sıralarda Marx'ın Kapital'ı tercüme edilerek piyasaya sürüldü. Öte yandan "Kapital nasıl okunur" başlıklı bir broşürde tercüme edilmişti. Fakat bu sistem beni tatmin etmemişti. Bunun için daha temelli bir şekilde konuya eğilmeye karar verdim. Bunun için de iktisatı bilimsel olarak öğrenmeli, bundan sonra onun eleştirisi görünümündeki Kapital'i daha esaslı bir şekilde anlayabilirdim.

O sıralarda Büyük Amerikan Ekonomisti Samualson'un geniş hacimli, makro- ve mikro ekonomiyi, klasikleri, neo-klasikleri, Keynesyen ekonomiyi, neo Keynesyenleri tümüyle tahlil eden kitabı Sanırım Demir Demirgil tarafından tercüme edilmiş ve piyasaya sürülmüştü. Bu kitabı notlar, alarak, yan notlar düşerek okudum. Sonra bu kez altını çizdiğim yerlere ağırlık vererek iki defa daha okudum. Bu arada o sırada Milliyet'te ekonomi tahlilciliği yapan Ali Gevgilili'den geniş ölçüde istifade ediyordum. Artık TOBB'un çıkardığı Türkiye İktisat Gazetesi'ne de abone olmuştum. Tobb'un yayınlarını alıyor, okunması gerekenleri okuyor, gerisini müracaat eseri olarak arşivliyordum.

Artık Marx'ın kapitalini okumaya hazırdım. Kitabı birinci ciltten itibaren okudum ve hiç bir zorluk çekmedim. Marxizm artık benim için çözümlenme aşamasındaydı. Önümde bir çokları arasında: Lenin'in "Felsefe Defterleri" (diyalektik çözümlemeleri itibariyle), Marx'ın "kapital"i, Engelsin "doğanın diyalektiği" yapıtları baş sıraya oturmuştu. Bu arada marxistler arası kavgaları, sebeplerini yakalayarak anlıyordum..

Böylece marxsizmi anlamamak diye bir problemim kalmamıştı..

2006-11-13

Sirac Bilgin

2006-11-13




Gorusunuz