Baş Düşman Türk tehdit ediyor

İki satırla ABD seçimleri: Kongre'de Demokratlar'ın çoğunluğu ele geçirmeleri Başkan Bush'un işini güçleştirecektir. Ama Başkan'ın doğru bildiği yolda yürümesine çok az bir ihtimalle etkide bulunabilirler.. Kimse, bilhassa Türkler ham hayale kapılmasınlar.
-----------------------------------
Yazıma ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve 2004'de lrak Geçici Koalisyon Yönetimi'nin danışmanı Michel Robin'e teşekkürle başlamak istiyorum. ABD'den gelen çelişkili açıklamalara bir nebze de olsa açıklık getiren ve Düşman'ı adeta çıldırtan sözleri benim yazılarıma ve benim gibi tereddütleri olan Kürtler'e de bir cevap niteliğindedir. Şöyle diyor Mr Robin: "Kürt-Amerikan ilişkileri ortak çıkarlara dayanmaktadır. Kürdistan, istikrarlı ve güvenli bir bölgedir. Kürtlerle böylesi bir ittifak geliştirmek Amerika'nın çıkarınadır." Mr Robin bir başka yerde de Kürtler ile ABD'nin müttefik olduklarını kaydediyor. Böylece "İttifak tekeli"ni Türkler'in elinden alıyor.

Aynı gün Türk Dışişleri Bakanı Gül, çok korkakça, şerefin zerresinden yoksun bir tehdit savuruyor: "ABD'ye güveniyorlarsa... ABD gidici, Türkiye ebedi kalıcı. Talabani ve Barzani ihtirasa kapılmasınlar. İhtiraslı liderlerin sonu bellidir. Ellerindekileri de kaybederler. Miloseviç'in hali ortada. Karadağ gitti, koskoca Yugoslavya dağıldı." Mahalle çocuklarının dili ile politika yapmak tam da budur. ABD gidiciymiş... İşte o zaman görürsünüz gününüzü.. "Siz yalnız iken saldırdığımızda kimler tarafından korunacaksınız?" demeye getiriyor. Bu bana Irak'ta Saddam rejimi düşerken Özgür Politika'da kümelenmiş Türk Solu'nun tehditlerini hatırlattı..

Bunların başında gelen Mihri Belli o günlerde şöyle diyordu: "Kerkük bölgesinde yaşayan Türklerin kaderinin Türkiye'yi yakından ilgilendirmesi doğaldır. (....) ABD, Kuzey Irak'ta bir Kürt federe devleti kurulması doğrultusunda önemli adımlar atmaktadır. Feodallerin önderliğinde bir uydu devlet olacaktır bu, Kuveyt misali. Bu uydu devlet, politikasında sürekli olarak Kürt ilkel milliyetçiliğini yani Türk, Arap ve Fars düşmanlığı temasını işleyecektir."

Tıpkı Mihri Belli gibi, Gül de; "Tarihi bir hatanın eşiğinde duruyorlar" diye "uyardığı" Kürt Liderler'e şu emirleri yağdırıyor:

-Kürdistan peşinde koşmayın.

- Kerkük'ü ele geçirme hayalinden vazgeçin.

- PKK'yı kollamayın.

Şimdi Kürt Ulusu'na karşı en üst düzeyde bir tehdit niteliği taşıyan bu emirnamerleri açalım:

Kürdistan peşinde koşmamak..

Burada Gül Tarafından açık ve Türk Literatürüne uygun bir dille "Kürt Milleti'nin kendi kaderini tayin hakkına, özellikle bu hakkın bağımsızlık lehine kullanılmasına karşı çıkılıyor. Psikolojisini de hesaba katarak analiz edersek, Türkler, Kürdistanlı Liderler'in Bağımsız Kürdistan lehine açık bir eğilim içinde olduklarını görüyor ve bu eğilimin dört parçada fitilleyeceği "bağımsızlığa ve özgürlüğe yürüyüş" sürecini geri dönüşsüz bir şekilde başlatacağını görüyorlar ve bu gerçek onları çıldırtmaya yetiyor. Kısacası Erdoğan'ın şu sözleri Türkler'in Kürt gerçeğidir: "Arjantin'de bile Kürt Sorunu olursa oraya da müdahale ederiz..." Hiç tehditlerine güvenmesinler, şartlar oluştuğunda Kürt Önderliği, Türkler'in hiç sevmediği adımı atacak ve Kürt Ulusu'nun tarih sahnesine çıkışını ebedileştirecektir.

Kerkük'ü ele geçirme planından vazgeçmek..

Irak Anayasası, önderler düzeyinde toplumsal uzlaşma, yani koncensus ile hazırlanmış bir anayasadır. Bu anayasayı Irak halkı oyları ile kabul etmiş ve yürürlüğe sokmuştur Toplumsal düzeyde demokratik consensus). Anayasa'da "Türk Devleti'nin veto hakkı(!)"ndan bahseden bir "dip not" yoktur. Dolayısı ile Türkler'in güçlerine dayanarak bir komşu ülkeler federasyonu'nun içişlerine karışması elbette kabul edilemez. Irak Halkı, Devleti ve Hükümeti bu iç problemi anayasalarının 140. Maddesi'ne uygun olarak çözeceklerdir. Bu madde şöyledir:

''1- Yürütme organı, Irak Geçici İdari Yasası'nın (GİY) 58. maddesinin tüm fıkralarıyla uygulanmasının tamamlanması için gerekli adımları atar. 2- GİY'in 58. maddesinde yer alan ve geçiş hükümetinin sorumluluğunda uygulanan hususlar, bu anayasaya uygun olarak seçilecek yürütme organı tamamı yerine getirilene değin sürdürülür. Bu çalışmalar, normalleştirme, nüfus sayımı ve sakinlerinin iradesini tespit için Kerkük ve diğer anlaşmazlık bölgelerinde en geç 31.12.2007 tarihinde referandum düzenlenmesine kadar tamamlanmalıdır'' (http://export.gov/iraq/pdf/iraqi_constitution.pdf)

Referanduma kadar bazı düzenlemeler şart koşulduğu için bir komisyonun kurulması öngörülmüştür. Bütçesi 200 Milyon dolar olan bu komisyon referanduma kadar aşağıdaki işleri yapacaktır:

1-Saddam rejimi tarafından zorla Kerkük'ten çıkartılan Kürtler ve Türkmenler Kerkük'e geri dönecek.

2- Kerkük'e gelecek olanlar ve Kerkük'e sonradan gelmiş Arapların Kerkük'ün dışında başka yerlere gitmeleri için zararları tanzim edilecek.

3- Irak rejimi tarafından Kerkük'ten ayrılmış ilçeler ve köyler tekrar Kerkük'e bağlanılacak.

4- Kerkük'te nüfus sayımı yapılacaktır (ANF).

Durum yukarıda maddeler halinde sıralanan meşru zeminde çözüme doğru gidecekken, birdenbire Maliki Hükümeti'nin komisyonu genişletip işlevsiz kılma ve komisyonun yasal hakkı olan bütçesini bloke etme gibi bir yola saptığını, böylece Türk Hükümeti ile vardığı anlaşmanın su yüzüne çıktığını görüyoruz. Öte yandan el-Sadr Militanları'nın da sinsi bir hazırlık içinde olduklarını görüyoruz. Bu arada Türk Devleti'nin Kürdistan'a elektrik ve gaz ambargosu uygulmaya başladığını, Kürt Yönetimi'ni bu hassas noktalardan vurarak kitle ile karşı karşıya getirmeye çalıştığını görüyoruz.

İşte tam da bu noktada Türk Devleti'ni yönetenlerin, Kürtler'in Kerkük için neler feda edebileceklerini bilememenin veya görmezden gelmesinin cehaletini yaşıyorlar diyorum. Mustafa Barzani Kerkük için "BAAS Modeli" özerkliği red ederek 1974'te Irak-Rus-İran-ABD komplo ve savaşını gözxe almış ve (komplo açısından) ihaneti yaşamıştı. Bir dünya koalisyonuna karşı hafif silahlarla ve bir parçaya dayanarak savaşan Kürt Milleti bugün çok değişik bir noktadadır. Uçaklar hariç, bugünkü modern ordusu ile, Güney-Kuzay ulusal birliği ile ve haklılıktan ileri gelen kararlılığı ile onlarca yıl savaşmayı göze alacak, Türk Devleti'nin de çökmesini intac edecektir.. Bu kuru bir propaganda değildir. Yakın tarihimizde yaşanan zaferler neler olabileceğinin en açık delilleri olarak değerlendirilmelidir.

PKK'yi kollamak..

Türk Hükümeti, Kürtler'in sıkıntılı geçen 1991-2003 sürecindeki alışkanlıkla, Kürtler'in hep Türk hakimiyeti için biribirlerini kırdıklarını görmek istemiştir. Şartlar'ın değiştiğini bir türlü görmek istememektedir. Bundan dolayı Güney Hükümeti'nin PKK'ye karşı kuvvet sevk etmemesini bir türlü içine sindirememektedir. Bunu şimdilerde "PKK'yi kollamak" olarak lanse ediyor. Generaller Devleti hiç öyle boşuna ayaklarını yere vurmasın. Bu kardeş kavgası, göründüğü kadarıyla geride kalmıştır. Kuzey'de siyaset yapan Kürt Partileri'nin, yani DTP, HAK-PAR ve partileşme kararı olan diğer bazı grupların bir araya gelme çabaları, büyük güçleri harekete geçirebilen partiler arasında sıcak ilişkilerin gelişmesinin yayılmacı politika izleyen Türk Devleti'ni "bunalım"a sokmaması beklenemezdi. Gül'ün endişe dolu tehditi şu anda Kürtler'in Ortadoğu'da hatırı sayılır bir aktör haline gelmesidir. Kürt elbette bu kartı generallere hediye etmeyecektir..

Miloseviç benzetmesi..

Kürtler tarafından bu konuda katıldığım pek çok şey yazıldı. Büyük ölçüde katılıyorum. Şu anekdot'u eklemek isterim:

Bolşevik İhtilali'nin en ateşli günleri idi.. Bir gün (Bürokrasi çerçevesindeki çekişmede olacak) Lenin'le Trotski çok kırıcı bir tartışmaya girerler. Tartışmanın bir yerinde Lenin, Troçki'ye hitaben şu satırları düşer:

"Tarih seni hain olarak kaydedecektir..."

Buna Troçki'nin cevabı oldukça vecizdir:

"Bu belirleme tarihi kimin yazacağına bağlıdır"..

Evet Bay Miloseviç Gül, tarihi kim yazarsa belirleme hakkı da onun olacaktır..

Kürt bunu biliyor ve tarih sahnesine çıkmakta diretiyor..

2006-11-08

Sirac Bilgin

2006-11-08




Gorusunuz