Türk'ten AB'ye ve Kürtler'e: "No deal!"

Türk kendisini zayıf gördüğünde, tıpkı 1919-1924 sürecinde olduğu gibi, Kürd'e ve Batı'ya yaltaklanır. O yıllarda Türk'ün Kürd'e ilettiği kardeşlik yemini, söz verdiği Kürdistan'ın özerkliği ile ilgili vaadler hala arşivlerde duruyor. Aynı şekilde Fransa ve İtalya ile antlaşması, İngiltere'ye kul köle olması da cabası. Ama durumunu güçlendirği gün, tüm bunları unutur. Kürtler'in özerklik taleplerine cevap; "No Deal" olur. AB kiriterlerine cevabı da aynı şekilde. Kürd'ün özgürlükte ısrarı kanla bastırılır.. Tehdit! Şantaj! Pusu! Küçük çaplı katliamlar! Bunlar olağandır Türk için. Yoğun bir diplomasi ile satışa çıkarılan "stratejik konum"u alıcı bulur. Kürt artık uluslararası alanda bile eşkiyadır, teröristtir, maşadır..

Türkler her nedense bugünlerde AB ile arayı açmaya çalışıyorlar. Önce generallerin üst üste verdikleri demeçler, ardından Fransız Meclisi'nin "provoke" ettiği Türk Meclisi düzeyindeki "ayaklanma" ilgi çekici bir düzeye geldi. Salı gününden itibaren Türk Hükümeti'nin resmi tavrını izleyeceğiz. Böylece ABD'ye şirin mi görünmeye çalışıyorlar? Bunu direkt olarak bilemeyiz, ama yine deAB'ye karşı geliştirilen düşmanlığın sebebi olabilecek üç ihtimalden biri olduğunu seziyoruz. Kısa vadeli politika üretme ustası olan Türkler için ABD ile dostluk, AB'yi dışlamak suretiyle yapılırsa işe yarayacaktır. Hem nasıl olsa Türkler'in AB'ye kabulünün imkansız olduğu ortaya çıkmışken, neden ısrar ederek başka trenleri kaçırsın ki? Ortadoğu'da büyük bir boğuşma içine girmiş olan ABD'nin yanında yer almak, NATO üyesi bir devlet olan Türkiye için oldukça kolaydır. Böylece kendisine de bir pay düşebileceğini hesaplıyor..

AB'ye karşı geliştirilen düşmanlığın ikinci sebebi olarak Türk yayılmacılığına karşı bu birliğin set teşkil etmesi olarak görülebilir. Kıbrıs'taki işgal, Kürdistan'ın Güneyi'ne sarkma hazırlıkları, Kürt Sorunu'nda takip edilen ilhakçı tutum Türk Generalleri'ni çılgına çevirmiş durumda. Bu arada ard arda meclislere gelen Ermeni Katliamı ile ilgili tasarılar, Ankara'daki "Cengiz'in Torunları"nda paranoya yaratmış ve hezeyanlar dile getirmelerine yol açmıştır. Türk Yayılmacılığı'nın "gerileme dönemi"ne girdiği bu sıralarda, Ülkenin kaderini değiştirecek yeni bir "Köprülüler" devrinin arayışlarını güçlendirmiştir. Bunun için en kirli, en vahşi, en Osmanlı Oynuları ustası general ekibi yönetime el koymuş bulunuyor. Bunlar "memleketin makus talihi"ni değiştirmeye aday kişiler olarak kabul edilmekte, %90'a yakın (bazı anketlerde %87) bir sivil destek arkalarında durmaktadır. Bu ise AB'nin kurallarına tümüyle terstir. Türk-Ab ilişkilerinde açıkça iki kültür çatışmaktadır: İlhakçı yayılmacı Türk Kültürü ile vardığı düzey itibariyle bunun antitezi olan AB Kültürü.. Türk Devleti bunu "İslam-Hristiyan Kültürleri"nin öatışması olarak gösterse de bu; barbarlıkta ısrar eden bir devletin uygarlar klübünün kapısını çalmasından başka bir şey değildir..

Söz konusu düşmanlığın üçüncü sebebi; Türk Askerbaşları'nın iktidarda kalma arzusuna AB'nin kesin olarak karşı durmasıdır. Generaller, Türk Devleti'ni tapulu malları olarak görüyor, sivillere asla güvenmiyorlar. "Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü" söz konusu olunca Pavlov'un Köpeği misali kulakları dikleşiyor, başkalarına asla değil insan hakkı, söz hakıı bile tanımıyorlar. Generallerin literatüründe Kürt Milleti millet olarak, Kürdistan ülke olarak yoktur. Bir zamanlar "Kürtçe ıslık çaldı" diye insanların gözaltına alındığı bir Türk Devleti'dir söz konusu olan. Temneli inkar, yalan ve ilhak üzerine atılmış olan bu çürük devlet başlıca düşman olarak Kürtler'i bellemiştir. Türk Devleti'nin bu yapısını muhafaza ederek yaşaması, hele hele AB ile doğru temelde ilişki kurması mümkün mü? Elbette değil.. İşte bütün bunları alt alta koyduğumuzda Generaller'in ve onların "diz köpeği" olan sivillerin neden AB adı geçince gastrit nöbeti geçirdikleri daha iyi anlaşılır..

Evet "No Deal" Türkler'in Kürt Politikası'nda her zaman köşetaşı olmuştur. Bunun yanında, bilhassa bu günlerde dedikodu yaymak, desinformatif "bilgiler" pompalamak, yoğun bir propaganda faaliyeti yürütmekve "havuç-kırbaç" politikası Türk'ün başlıca psikolojik savaş metodlarıdır.Araç olarak her şey kullanılır.. Şimdi ise PKK'nin büyük umut bağladığı izlenimini veren bir Mehmet Ağar Vak'ası pat diye politik gündeme düş(ürül)dü..

Ağar'ı her aktif Kürt tanır. Bu zat Kürd'e karşı şiddetin temsilcisi olarak tanınır. Türk çete devlet yapısının mimarlarından biridir. Kürdistan'da Hizbullah'ın tüm yurtseverlere karşı harekete geçirilmeside, kirli operasyonların sahneye konmasında, faili meçhullerde hep onun izine rastlanır.

Bu adam paraşütle inercesine birdenbire politik gündeme oturuverdi.. Neden? Çünkü PKK'nın af ile dağdan indirilmesini istemiş.. Bu zat ayrıca PKK'ye politika yapma hakkı tanınmasını da istemiş.. İşte bu sahtekarca ve oldukça kurnaz önerileri PKK'nin "külyutmaz" çevreleri, "hoşap kalesi"ni yutar gibi yutmuş bulunuyorlar. Adam'ın tuzağı açıktır, ama yutanların gözleri kapalı.. Bu adam eninde sonunda açık vererek asıl niyetini ortaya koyacaktı. İşte SKY-Türk kanalındaki sözleri bunu açık birşekilde ortaya koyuyor; Şöyle:

"Bu Hükümet döneminde, terörle mücadele dışarıya ihale edildi. Diyarbakır'ın meselesini Washington'da, Süleymaniye'de değil Ankara'da çözersiniz. Ama işi öyle bir hale getirdiler ki, örgüt dar kapsamlı bir destekle ayakta dururken, şimdi uluslararası ilişkilerde statü kazanma yolunda ilerliyor." Diyor ve Askerler'in PKK politikasını onaylıyor.. Ama bir başka biçimde.

Lütfen yapmayın artık bu tür hafiflikleri.. Adam "gel, seni en iyi böyle yok ederim" diyor, sen de onu hiç düşünmeden bir nevi aklıyorsun. Olmaz bu.. Her atılan yeme koşmayalım. Dik durun, Düşman'ın karşısında bükülmeyin.. Galbright'in dediği gibi (Güney'i işgal girişimi karşısında) "Peşmerge, Türkiye'yi Viet Nam'a çevirecek güçtedir".. Siz de hiç tereddüt etmeden aynı performansı sergiliyebilirsiniz. Yeter ki yorgunları incitmeden bir tarafa ayıklayabilesiniz.. Türk Metropolleri hala bakir bir tsrls gibi Kürd'ü bekliyor..

2006-10-13

Sirac Bilgin

2006-10-13




Gorusunuz