Türkiye'de toplumsal ve yönetim düzeyinde şizofreni mi gelişiyor?-II

Şizofreninin tarifini topluma uyarlarsak, Türk Halkı'nın içinde bulunduğu durumu tamı tamına böylesine bir sosyal hastalığı aksettirdiğini görebiliriz. Şizofren Türk toplumu, dış ve iç mihrakların kendileri aleyhine komplo düzenlemekle meşgul olduğunu sanır. Yabancılar, istihbarat teşkilatları vasıtasıyla kendilerini sürekli takip ediyorlar sanırlar. "İç düşmanları vardır ve bunlar yabancılardan sürekli yardım almaktadırlar. Hedef devletlerini yıkmaktır. Türkler açısından "iç mihrak" Kürt Milleti'dir. Kürt "teröristleri ve ayrılıkçıları" fırsat buldukları anda Türk Devleti'ni parçalayacaklardır. Bu cesareti AB'den, ABD'den ve çevredeki görünmez düşmanlardan almaktadırlar. Hatta kendi TV'leri bile bazan bu yıkıcı unsurlara yardım etmektedirler. Kürtler'i yok etmedikçe kendilerine rahat yoktur. Bundan dolayı fırsat buldukça linç girişimlerini tekrarlamaktadırlar ve bunu genel bir katliamın provası olarak görürler... vs..

Bu şizofreni olduğu gibi Türk Yönetimi'ne de "bulaşmış"tır. İşte En büyük yöneticileri Büyükanıt'ın sözleri:
"Bir süreden beri devam eden ve adına da sanki çatışan iki ülke varmış gibi, 'ateşkes' denen bir süreç başlatılmıştır. Bu evvela yurt içinde çeşitli şahıs, kuruluş ve gruplarca gündeme taşındı. Bilahare AP'nin bazı üyelerinden ve bazı devletlerden benzer çağrılar yapıldı. Geçtiğimiz hafta da Irak Devlet Başkanı sıfatını taşıyan kişi (Burada Talabani'yi aşağılamaya çalışıyor), terör örgütünü ateşkes yapmaya ikna ettiklerini açıkladı. Dün de terör örgütü sözde ateşkes ilan etmiştir. Bunlar bu konunun ne kadar geniş çaplı bir kurgu içinde ele alındığı gösteriyor. TSK, silahlı tek terörist kalmayıncaya kadar terörle mücadelesini sürdüreceğini ilan etmiştir. Bu tutumumuzda değişiklik yoktur. Olmayacaktır. Terör örgütü için tek çare silahını kayıtsız şartsız bırakıp Türk adaletine sığınmaktır."

Aynı Zat bir makalesinde şunları kaydediyor:

"Türkiye Cumhuriyeti kültürel farklılıklara saygılıdır. Türkiye Cumhuriyeti kültürel alanda / bireysel kalmak ve ulus devlet yapısına zarar vermemek şartıyla kültürel zenginliklerin yaşaması için gerekli düzenlemeleri gerçekleştirmiştir, uygulamalar devam etmektedir. Bunun ötesinde, kimse Türkiye'den belirli bir etnik gruba kültürel alanın dışında ulus devlet ve üniter devlet yapısını tehlikeye sokacak, siyasal alanda / grupsal düzenlemeler yapmasını bekleyemez. Bu şekildeki kararlı tutum ve davranışlar, terör örgütünün, ayrılıkçı hareketlerin başarı umutlarını söndürür. Kararsızlıklar, belirsizlikler ise bölücü terör örgütünün ve ayrılıkçı hareketlerin umutlarının yaşamasına neden olur."

Şimdi bu konuşmayı, daha ziyade her türlü sıcak temas ihtimalini "provokasyon" olarak niteleyen yürtseverlerimizin çok iyi tahlil etmelerini öneririm. Büyükanıt, "Türkiye Cumhuriyeti kültürel alanda / bireysel kalmak ve ulus devlet yapısına zarar vermemek şartıyla kültürel zenginliklerin yaşaması için gerekli düzenlemeleri gerçekleştirmiştir" diyorken, aslında Kürt'e verebilecekleri en geniş haktan bahsediyordu. Bu Zat, devletin 1984 sürecinin başından beri benimsediği ve AB'ye uyum paketi çerçevesinde kanunlaştırdığı "bireysel kültürel haklar"dan bahsediyor. Bu hak "toplum düzeyinde", yani Kürt Halkı olarak kullanılamayacaktır (Ahmet, Mehmet, Sirac olarak kullanmak serbest).. Diğer tüm talepler ise şiddetle red edilmektedir. Dikkat ediniz, Büyükanıt denilen kişilik, "terör örgütü"nün yanında sürekli olarak "ayrılıkçı hareketler"den de bahsediyor.. Anladık, Terör örgütünden kastları PKK'dir, peki bu "ayrılıkçı hareketler" kimler ola ki? İşte burada hiç sektirmeden kaydedelim, PKK dışındaki tüm Kürt örgüt, parti, ve siyasi yoğunluklarıdır.

Şimdi bu Zat'ta akıl, mantık ve doğru muhakeme beklenebilir mi? Türk Devleti'nin resmen tanıdığı Irak Devlet'nin başı olan Sayın Celal Talabani'nin adını anmaktan kaçınmak resmen düşmanlık anlamına gelmez mi? Hele hele AB'yi neredeyse tümden Türk Devleti'ne karşı komplo içinde olduklarını, ateşkesin bile bir kurgu içinde ele alındığı üstüne basa basa söylemesi ve bu sözlerinin tüm komuta heyeti tarafından başka şekillerde formüle edilmesi tam da yönetim düzeyinde bir şizofreni'yi aksettirmiyor mu?.

Demeç sahibi bir diğer yönetici Türk Cumhurbaşkanı Sezer'dir. Sezer, (Türk) "Anayasa(sın)'da tek devlet, tek ülke, tek ulus ülküsünün kabul edildiğini kaydetti. Sezer, "(Türk) Anayasa(sına/)'ya göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün ve tekil devlet yapısına sahip" olduğunu söyledi. Sezer, "kurucu öge olarak, tek devlet, tek ülke ve tek ulusun söz konusu olduğunu, bu ögelerden ve tek dil, tek bayrak ülküsünden" vazgeçilemeyeceğinde ısrar etti. Tipik "Beton Mustafa" (Said-i Nursi) zihniyeti..Tek Ülke (Kürdistan yoktur anlamına gelir), Tek Devlet (Kürdistan bağımsız olamaz anlamına gelir), tek dil (Kürtçe yoktur anlamına gelir) gibi Kürt Milleti'nin gasp edilmiş haklarını tabii ve bu hakları yok saymanın "temel ülkü" sayıldığını söylemesi yönetim düzeyinde şizofreninin-paranoyanın tarifine tümüyle uyar.

Kendisini Türk Başbakanı sanan Erdoğan ise; "......'ateşkes' devletler arasında olan bir şeydir. Ama bu bir 'silah bırakma' olabilir. 'Ateş kesme' bile bu işin kavramları noktasında, literatürü itibariyle yanlış bir şey. Burada terör örgütünün silahı bırakması gerekir. Temennimiz odur ki silahlar bırakılır, ülkede barışın hakimiyeti de böylece, bölgede özellikle sağlanmış olur."

Bu Zat, sadece "silah bırak" emrini veriyor. Erdoğan'a göre silah bırakılırsa barış gelecek, böylece halkımız bir tas çorba içme şansına kavuşmuş olacak.. Haklar mı? Hak getire!..

Türkler'in bu yüksek tepkileri hem Güney'e ve hem Kuzay'e gözdağı vermeye matuftur. Kürt Milleti'nin yiğit evlatları elbete bu tehditlere milim değer vermeyeceklerdir. Tepkilere, endişe dolu horozlanmalara bakıldığında, PKK'nin ateşkes ilan etmesi hedefi bulmuştur. Yerinde bir davranıştı. Fakat umarım eski ateşkeslerdeki oyunlara gelinmez ve yeni şehitlere yol açılmaz..

Tüm Kürt Örgüt, parti, siyasi yoğunlukları ve yurtsever şahsiyetlerine içten çağrımdır:

Son bir haftada kendisini açığa vuran inkar ve imha politikasını hep beraber izledik.

-Anamız olarak bellediğimiz yurdumuzun tamamen yutulmasını istemiyorsak,

-Canımıza kast eden barbarlara kelleyi kolayca uzatmak istemiyorsak,

-Canımız olan dilimizi, kültürümüzü ve ruhumuzu şekillendiren mitolojimizin yok olup getmesini istemiyorsak,

Birleşelim. Hiç bir mazeret birlik zaruretinin önüne geçmemeli. Birlik bizi zafere götürecek olan tek anahtardır. Zaferi hazırlayacak olanlar sizlersiniz. Tüm parti, örgüt ve şahsiyetler biribirlerine karşı saygılı olarsa çok mesafe alınacağı benim naçiz kanaatimdir. Hiç bir parti dayatıcı olmamalı, kimin ne yapacağına karar verememelidir. Biribirimizi dinleyelim. Hepimizin öğreneceği çok şey vardır. Dinlemek anlamak demektir. Unutmayınız, hepimiz Kürdistan'ın zalimlerden kurtarılması çabasındayız. Bunu bilerek düşmanın ayrılığı getirecek olan tuzaklarına karşı uyanık olalım.

Karar sizindir..

2006-10-03

Sirac Bilgin

2006-10-03




Gorusunuz