Türkler'le sohbet-III

Siz Türkler'in geliştirdikleri bir slogan var: "Şehitler ölmez, vatan bölünmez".. Ben bu sloganın doğruluğunu tartışmam bile. Vatan gerçekten bölünmemeli. Vatanın bölünmesini bir tarafa bırakın, düşünmek dahi suçtur. Şehitler ise vatan kadar azizdirler. Çünkü onlar istiklal uğruna kanlarını vatan topraklarına dökmüş, vatanlaşmışlardır.. Bu iki kutsal değeri bir araya getirmek ve onları korumak yüce bir duygudur.

Peki, buraya kadar anladık ve içerik olarak olamasa da teoride aynı görüşteyiz. İçerik olarak olarak da aynı görüşte olmak için "Vatan" kavramını açma lüzumunu hissediyorum. Vatan nedir? Tabii ki bu soru biraz da ilkokul sorusu gibi geliyor insana, ama Siz Türkler o kadar şartlanmış, sorunlara o kadar körlemesine dalıyorsunuz ki, kavramlar anlamlarını kaybediyor. Dahası bilimsel saptamalar karşısında bile saldırganlaşıyorsunuz. "Bu saldırgan tutumunuz umurumuzda bile değil" diyemiyoruz. Yaptığınızın savaş kışkırtıcılığı olduğunu, savaşın ise yıkım, gözyaşı ve ölüm getirdiğini bilmenize rağmen, tutumunuzda, en üst kurumunuz olan ordunuz başta olmak üzere tüm kurumlarınız, partileriniz ve giderek fertleriniz düzeyinde ısrar ediyorsunuz. Sizin için vatan askeri zor kullanılarak zapt edilen her karış topraktır. Ama gerçek öyle midir? Sizin zorla işgal ve giderek ilhak ettiğiniz topraklarda yaşayanların iradesi olmayacak mı? Sizin "Vatan" diyerek bayrağı diktiğiniz her alan gerçekten vatanınız mı olmalı? Bu elbette mümkün olmaz.

Bu gerçeklerin ışığında "Vatan" kavramını açıyorum. Vatan kelimesi Arapça'dır. Türkçe'de Vatan kelimesi'nin karşılığı yoktur. Vatan kavramı yerine "Yurt" kavramı yerleştirilmişse de Moğolca olan bu kelime "içinde yaşanılan çadır" gibi bir anlama gelir (Yurt is the name commonly used to refer to a Mongolian Felt Tent or Ger). Bu çadır=vatan gerçeği, Siz Türkler'in tarih boyunca, Selçuk ve Osmanlı dönemlerine kadar sabit bir "vatan sahibi olmadığınızı, göçebe hayatını tercih ettiğinizi, talancılık ve avcılıkla geçindiğinizi gösterir. Siz Türkler'in Vatanı yoktu, ama talancılıktan ileri gelen askerlik anlayışınızla iyi örgütlendiniz ve OLMAYAN VATANI EDİNDİNİZ. Şu anda bir kısmınızın üstünde yaşadığınız Ortaasya toprakları, kadim Aryani ve bir kısım yerli halkların Vatanı idi (bu yerli halklar kaybolmuş bulunuyorlar). Anadolu ise Grek, Laz, Gürcü, Frigyalı ve atalarımız Hititler'in vatan edindiği alanlardır. Kürdistan'nın büyük bir kısmı ise Anadolu'nun dışındadır. Siz bakmayın Atatürk'ün uyduruk isimlendirmelerle Kürdistanın Kuzey'inin adını "Doğu ve Güneydoğu Anadolu" olarak değiştirmesine. O cağrafyanın Anadolu ile bir ilişkisi yoktur. Buna karşın Kürtler'de Vatan kavramının karşılığı "Niştiman", "Wilat" ve "Welat"dır..Bu da, bin yıllardır Kürt Milleti'de çoğunluğun yerleşik toplum halinde yaşadığını, bu kavramın yaratılması gibi bir lüzumun bundan dolayı hissedildiğini gösterir.

Vatan gerçeğine dönersek; bu kavramın sadece bir toprak parçası olarak ele alınması gibi bir işlevi olmadığı gibi; "toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır" gibi yanlış belirlemelerle de bir ilgisi yoktur. Eğer böyle ise; İsland hemen hemen hiç savaşmadan bağımsızlığını elde etmiş bir toprak parçası olunca, toprakları bu kafa yapısına göre "vatan" değil midir?

Öyleyse vatan kavramını kansız sözlerle açmalıyız. Böyle bir halde vatan, belli bir milletin üstünde millet olarak doğduğu, mitolojisini oranın şartlarına göre şekillendirdiği, dilini geliştirip, oranın ihtiyaçlarına göre şekillendirdiği, kültür birikimini yarattığı, nimetleri ile beslendiği ve sonuçta pazarını yarattığı coğrafyadır. Söz konusu coğrafya kişilerin ruhsal şekillenmesini sağlar, yapısıyla topluluğu korur, yanlışlarını bağışlar. Bu yönüyle anadır.

Siz Türkler, göçebe olarak Moğolistan dolaylarında yaşamış, oranın şartları ile şekillenmişsiniz. Lidere tapıcılığınız, askere tapıcılığınız bundandır. Tabii ki bizim Siz Türkler'e "haydi bakalım, madem "yurt" seni şekillendirmiştir, o halde oraya dönün diyemeyiz. Çünkü şu anda üstünde yaşadığınız toprakları Yunanlılar'dan, hem de Lozan gibi bir antlaşma ile onaylı olarak elde etmiş bulunuyorsunuz.

Ama Kürtler'le hiç bir resmi antlaşmanız yoktur. Zaten Lozan sadece Türk-Grek sınırını onaylayan bir antlaşmadır. Kürdistan kısmı açıktır. Bundan dolayı hukuki olarak da bizim ülkemize sahip çıkma hakkımız vardır. Eğer "hukuk da neymiş, biz üstünde yaşadığınız topraklara hakimiz ve bu halimizle uluslararası kabul görmüşüz" derseniz, ki öyle diyorsunuz, o zaman Kürd'ün vatanına sahip çıkması, onun uğruna son ferdine kadar savaşması da kaçınılmaz olur.

Vatanı bölünen siz değilsiniz, biziz.. Vatanımızı birleştirmek ve onu ilhakçı, işgalci siz Türkler'den, Farslar'dan ve Arablar'dan kurtarmak bizim namus borcumuzdur. İlhakçı olmak Sizin Kürdistan üstünde hak iddia etmenizi birlikte getirmez. Dolayısı ile "vatan bölünmez" sloganı sizin değil, bizim sloganımızdır. Siz ancak "ilhaktan vaz geçmeyiz" falan diyebilirsiniz. Bu tabii ki haksız, onursuz bir taleptir. Bizim ise anamızın namusu payimal olmuştur. Birazcık onuru olan fertlerimiz (ki bu büyük bir çoğunluktur) kanlarının son damlasına kadar namusumuza sürülen bu kara lekeyi silmeye çalışırlar. Biz bunun için toplam ikibuçuk milyon şehit verdik. Eğer sizin şehit sayınız eşitsiz kuvvet kullanımının cereyan ettiği böylesi savaşlar dizisinde yarım milyon insanı bulsaydı acaba sonunuz ne olurdu? Bir düşünün.

Şehitler demişken, sizin Kürdistan'daki kayıplarınıza asla şehit denilemeyeceğini hiç düşündünüz mü? Mazlum, İslam çoğunluklu bir millete karşı savaşarak, onu esir tutmaya çalışanları şehit olarak anmak için için bütün dinlerin yeniden şekillenmesi gerekir.. O askerlerin ölmemesi gerekir. Bunda yerden göğe kadar haklısınız. Ama siz onları başka bir milleti köle olarak tutmak için gönderirseniz, elbette bizden de her yaştan gençler şehit düşenler, sizden de hayatını genç yaşta kaybedenle olacaktır.

İstiklal büyük bir tutkudur. Bu tutku bedeni şöyle bir sardımı bırakmaz. Vatnına ve İstiklaline sevdalanmış olan Köle millet o sevgiliye kavuşmak için bütün varlığını ortaya koyar. Biz, erkeği ve kanıdıyla Kürt Milleti olarak bu sevgiliye dokunmak için 200 Yıldır kanımızı feda ediyoruz. Gerekirse bir yüzyıl daha yaparız bunu. Hiç kuşkunuz olmasın. Dünyada özgürlük ve bağımsızlıktan daha şerefli hiç bir şey yoktur.. (Türk Solu ile devam edecek) 2006-09-10

Sirac Bilgin

2006-09-07




Gorusunuz