Yurtseverler tatilde

Dünyadaki tüm ulusal kurtuluş ve bağımsızlık savaşlarına kıskanarak bakıyorum. Yaz-kış demeden çalışıyor, üretiyor, boğuşuyor, şehit düşüyorlar. Bir yanları kan gölü, öte yanları bitmez tükenmez bir inanç. Her boğuşmadan daha da direnç kazanarak, çelikleşerek çıkıyorlar. İşte Tamiller.. İşte İstiklal Harbini yeni kazanmış olan Doğu Timorlular.. İşte Filistinliler.. Hatta diktatoral yapılarından nefret etsem bile Hizbullah.. Çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, Kadın-erkek demeden büyük bir boğuşma yaşadılar, yaşıyorlar da "of" bile demiyorlar. Milli haysiyet bunu icab ettiriyor da ondan.

Yazacağım anekdot neredeyse aynen cereyan etmişti. Yıllarca önce (Devrimci-Komünist) bir Kürt Heyeti, Güney Amerika'da "Ulusal Kurtuluş Savavaşları Dayanışma Konferansı" mı ne, böyle bir toplantıya davet edilir (o da galiba Türk Solu'nun aracılığı ile). Orada konuşmalar yapılır. Kurtuluş mücadelesi veren her ulus kendi halkının durumunu açıklar. Sıra Kürt Heyeti'nin sözcüsüne gelir. O da her zaman duyduğumuz "bizi eziyorlar.. Emperyalizm ülkemizi dörde böldü.. Katliamlar yaşadık" vs türünden bir konuşma yapar. Daha sonra sıra Kürt istemlerinin tartışılmasına gelir. Konuşmacılar dayanışmalarını bildirirler. Fakat aralarından biri, Kürdistan'ın yüzölçümünü ve nüfusunu sorar. Bizim ki de marifetmiş gibi; "Kürdistan'ın yüzölçümü 500 Bin Kilometrekare, nüfusu ise 30 Milyon" der. Demesi ile soru sahibi deliye döner:" İn aşağı! Burası sizin gibilerin yeri değildir! Nasıl olur da bu kadar geniş bir yüzölçümüne sahip, bu kadar nüfusu barındıran bir ülke hala bağımsız değil? Bu doğrudan doğruya sizden kaynaklanır, başkasını şikayete hiç hakkınız yoktur." Der..

Evet Kürt Kardeşlerim.. Batı Sahra denilen bir Ülkenin varlığından bile haberdar mıyız? Nüfusu yaklaşık 270 bin olan bu ülkenin neredeyse tümü çöllüktür. Ama oranın halkı 1973'te önce İspanyol sömürgecilerine, sonra da Arap sömürgecilere karşı bugüne kadar savaştı. Öncülüğünü Polisario'nun yaptığı İstiklal Harbi'nde sayısız kurbanlar verdi ama eğilmedi. Şu anda dünya tarafından, Uruguay hariç, tanınmayan bir bağımsız devleri var. Fas'ın "verdiği" özerkliği red eden bu halk, elbette tatil yapmıyor ve evlatlarına şerefli bir yarın bırakmak için, elverişsiz coğrafyaya rağmen mücadele ettiler, ediyorlar..

Elbette Kürdistan'ın şartları ile Tamil'in, Doğu Timor'un, Sudan'ın egemenliği altındaki Darfur ile Güney "Sudan"ın, Kuzey İrlanda'nın ve Bask'ın şartları elbette benzeşmez. Kürdistan'ın gerek stratejik konumu, gerekse tabii kaynakları, ülkemizin her zaman ilgi kaynağı olmasını sağlamış, halkımızın rahat bir nefes almasının önünde büyük bir engel teşkil etmiştir. Bu bakımdan Kürdistanlılar hep orantısız ve ittifak halindeki güçlere karşı mücadele etmek durumunda kalmışlardır. Öte yandan dinsel bağnazlık, İslam Dini'ne getirilen cahilce, teslimiyetçi ve manipulatif yorumların da etkisini hesaplamalıyız.

Ama 1961'den beri Güney-Kuzey ve Doğu'da susmayan top atışlarının derin uykulardan uyandırıcı etkisini de unutmuyoruz. Bir milletin fertleri eğer 200 yılda verilen ikibuçuk milyon şehide rağmen hala, önemli bir bölümü itibariyle, "din kardeşliği" ve "Marksist kardeşlik"ten bahsediyor, ama işgalci devlet Müslümanları ile Marksisleri'nin yaptığını, yani kendi milletinden yana tavır alma gibi bir duruşu sergilemiyorsa, bunda yabancılaşmanın etkisini ciddi bir şekilde aramak lazım.. Bağımsız İslam devletleri yöneticilerinin kapalı kapılar ardında alaya aldıkları "din kardeşliği" sadece Kürtler'in tapulu malı haline gelmişse, bu kafadan daha çok çekeceğimiz var demektir..

Esir bir milletin evladı için şeref ve haysiyet nedir? Karısının, kızının ve ailede, mahallede ne kadar dişi varsa hepsinin orasını burasını kollayayım derken onları intihara sürüklemek midir? Ataerkil toplumu derinleştirmek mi? Eve ekmek getirmek mi? Kahvede masadakilerin çay parasını ödemek mi? Komşuya karşı gerektiğinde kan davası gütmek mi? Bunlar mıdır şeref? Bu mudur haysiyet? Hayır!

Vatan, ister esir olsun ister bağımsız, her milletin esas namusu ve haysiyetidir. Vatan insana ekmek veren, insanı oluşturan genlerin oluştuğu alandır. Vatan bağımsız olmuşsa, kurulan devlet senin varlığının bekçiliğini yapar. Fakat eğer işgal altında ise, o toprakları çiğneyen düşman postalları aslında senin namus ve haysiyetini çiğniyorlar demektir. Senin hakkında karar veren onlardır. Ekmeğini ağzından kapan, doğal zenginliklerine el koyan, dilini, tarihini, kültürünü yasaklamakla kalmayıp asimile eden, kendilerine mal eden yine onlardır.

Tam yurtseverlik, katıksız ulusal kurtuluşçuluk, vatanın kurtuluşu için tıpkı feodal anlamda namus kavramına saldırıyı defetmek için elinden geleni yapmaktır. Söyleyin, erkek veya kadın hangimizin "manusu" garanti altındadır? Türk Polisi, bilhasa bu dönemde kapıyı bile çalmadan evine giremez mi? İstediği aile ferdine istediği muameleyi yapamaz mı? Buna bacak arası namus da dahil değil mi? Neden 13 yaşındaki kıza 350 Türk'ün tecavüz ettiğini kafanızın içine kazımazsınız?

Bu; Esir millet-ilhakçı millet ilişkisini yok etmek için insanlarımızın büyük bir kısmı elbette seferberdir. Zindanlar bunlarla doludur. İşkencehaneler bunların ikinci evidir. Dağlarda açlıkla, soğukla ve muhbirsel, korucusal ihanetle boğuşarak direnenler zevk için mi yapıyor bunları? Yeni yeni örgütlenmeye, düşmanla, düşmanın anladığı dilde boğuşmaya çalışanları, Türk Legalitesi'ne uygun siyaset yapmak için çok tehlikeli şartlarda mkücadele edenleri "rantçılık"la suçlamak olur mu?

Yurtseverlik, en başta düşmandan nefret etmeyi emreder. Ama bazı "yurtseverler" tatillerini "iyi yerlerde" geçirmek için sahillerde Tırko'nun cüzdanını daha da şişiriyorlarsa, bunları da teşhir etmek sizin görevinizdir.

2006 yazında hiç bir Kürt'ün tatil yapma hakkı yoktur.. "Yurtseverler tatilde" olamaz.

2006-08-19

Sirac Bilgin

2006-08-19




Gorusunuz