Ortadoğu Savaşı ve Kürtler'in tavrı

Ortadoğu Savaşı, zahiri olarak Saddam'ın Kuweit'i işgali ile başlamış, İkiz Kuleler'in vurulması ile bu savaş, zahiri olmaktan çıkarak, bir realite haline gelmiştir. Kuzey Bölgemiz itbariyle Kürtler, bu savaşı gerçekten anlamış mı, kuşku götürür. Bunu Welatparêz'de yaptığımız "saldırmazlık" çağrılarına gelen cevaplardan kolaylıkla çıkarabiliyoruz. Çoğu insan bütün yazı ve politik yaşamı boyunca gıdasını sadece kardeşini yerden yere vurmaktan alırken nasıl başka bir cevap bekleyebilirdik ki?

Bu konuya yeniden döneceğiz..

Bu savaşın başlatıcısı ve planlayıcısı olan ABD'nin, şimdiye kadar neler deklere ettiğine bakarak bazı çıkarsamalarda bulunalım:

-Bush; biz teröre karşı yirmi yıl sürecek olan bir savaşı başlatmış bulunuyoruz.

-Rice: Ortadoğu'nun haritası değişecektir.

-Büyük Ortadoğu Projesi, ya da demokratikleşme..

Çok açık zihniyetle önümüzdeki tabloya baktığımızda, işin bizi çok aştığını, artık "düşük yoğunluklu" bir üçüncü dünya savaşının başlamakta olduğunu görürüz. Endüstrileşmiş ülkelerin hemen hepsinin parmağı bir şekilde işin içinde. Girilen süreçte artık geri dönüş yok. İran ve Suriye'nin ilk sıralarda yer beğendiği sistemli bir dizayn söz konusudur. ABD tarafından bu iki odağın zayıflıkları ile güçlü tarafları saptanmıştır. Lübnan Savaşı'na rakibi test etmekten başka bir anlam veremiyorum. Bir süre sonra sıra, ki bu Hizbullah'ı silahsızlandırmaya yetecek bir süre olabilir, asıl büyük boğuşmaya geçilecek ve yeni bir Ortadoğu'nun dizaynına geçilecektir.

Savaş bir gerçek haline geldiği halde Kuzeyli örgütler, hala şaşkın bir şekilde ortalıkta dolaşmakta, tavır belirleyememekte, tavır belirlediğini söyleyen PKK ise hala "Ortadoğu Halkları'nın demokratik birliği" gibi bir slogana sarılmakla sadece gerici Hizbullah gibi diktatoryal yapılanmaların, Saddamcı-Esad'cı Baasistler'in, İslam'ın istismarından medet uman kalpazanların, Kemalistler'in ve Komünist artığı marjinallerin değirmenine su taşımakta ve Kürdistan'a bu tavrı ile zarar vermektedir.

Oysa büyük savaşlar, büyük alt-üst oluşları da birlikte getirir. Büyük alt üst oluşlar ise satrancı çok iyi oynayanların kazançlı çıkacakları ortamlardır. Kürtler ilk iki savaşta kendisini vurmak, varlığını düşmana adamak için elinden geleni yaptı ve mükafatını darağaçlarında sallandırılarak aldılar. O savaşlar sırasında "Halifet-ül Müslimin" olarak belledikleri ve kutsadıkları Osmanlı-Türk Padişahı uğruna canlarını feda ettiler, "İslam Ümmeti"nin karşısında belledikleri ulusal şahlanışı red ettiler. Karşılık olarak SEVR'i yırtan LOZAN'ın devreye girmesine yolaçtılar. Sonuç, idamlar.. Sürgünler.. Katliamlar..

Şimdi ise İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Kuzey'de başlayan kader belirleyici bir boğuşmanın tam ortasındayız. Bu kez, WP Yazar çoğunluğu dışında, Kuzeyliler arasında iki tez ortaya çıkıyor:

Birincisi; Halklar'ın kardeşliği ve Ortadoğu Halkları'nın birlikte demokrasi için mücadelesi tezi, ki bu tezi kaba hatları ile PKK savunuyor. Bu tezi savunan PKK, Türk Devleti tarafından sürekli bir şekilde savunma durumunda bırakılmış, en sonunda da "programı belli olmayan" yeni bir savaşa itilmiştir. Kürtler açısından en ufak bir kimlik talebinin bile şiddetle üstüne giden Türk Rejimi'nin bu tavrı bir türlü doğru okunamamış, sürekli bir şekilde "halkların kardeşliği" sloganı yükseltilmiştir. Onlar bu slogana sarıldıkça Türkler Ulus olarak bize karşı birleşmiş, adeta mazluma karşı bir ulusal kurtuluş savaşı başlatmışlardır. PKK'nin vazgeçmediği "halkların kardeşliği" tavrı, bizi 1925-1938 katliamları'na götüren ve 1. Dünya Savaşı sırasında sarıldığımız "ümmet-i Muhammed'in kardeşliği" sloganının bir varyantı olmaktan başka bir anlama gelmez. Güney'de ve Kuzey'de, bizim "zararlı unsur" olarak gördüğümüz Türk Solu, Irak Solu ve hatta bazı dinci çevreler ile işbirliğine gitmeleri elbette Kürt Milleti için yol açıcı değildir.. Ölmüş olan İlkel Komunizm'i Kürt Evlatlarının cesetleri üzerinde diriltmeye kalkmak, milletimizin hangi derdine derman olacaksa bize açıklansın deriz.

İkinci tez'i savunanlar kısaca; Kürtler hangi şartlar altında olursa olsun "silahlara veda" etmek zorundadırlar gibi normal şartlar oldukça akılcı görünen bir söylemle ortaya çıkmaktadırlar. Bu çalkantıda Türk Legalitesi'ne uygun örgütlenme ve halk gösterileri ile sonuç almaya çalışmak programatik hedefleridir. Bu çizginin sahipleri için en uç eylem biçimi "sivil itaatsizlik"tir. Pratikte ise işleri güçleri (çoğunluk itibariyle) PKK ile uğraşırmaktır. Eylemli bir açılımlarını görmediğimiz bu parti ve şahsiyetlerimiz, maalesef yeni Ortadoğu Savaşı'nın anlamını idrak etmeden (kesinlikle tümü değil) sadece ve sadece bir diğer Kürd'e karşı "şah mat" diyeceği bir pozisyonu yakalama uğraşısı içindedirler..

Örnekler verelim: Şu veya bu partiye mensup olduğunu söyleyen bazı yazarlar, WP'de yazarken, Düşman'a karşı hemen hemen hiç bir satır yazı yazmazlarken, PKK'ye karşı olmayı bir iş bellemişlerdi. Yazılarda bir kalite olsa, bir vizyon verilse, neyse.. Hayır! Sadece PKK'ye ve PKK'liye karşı olmak yetiyordu onlara. "Şehit" diyorsun şehide açıkça ve hiç bir sakınca görmeden küfür ediyorlardı.. Atıyorsun forumdan bu kez başka foruma taşıyor aynı düşünceyi.. Peki be adamlar, bu kadar emekle ve güçlüklere göğüs gere gere meydana getirilen bu forumda ben şehide Küfür ettirir miyim? WP Yönetimi and içmiştir; biraz da şehit kanı ile meydana gelen bu forumu bedavacı "Kürtçüler"in çöplüğü haline getiremeyeceklerdir. Gittikleri yerde bu kez "demokrasi havarileri" onlara sahip çıkar ve Bremen mızıkacıları gibi bu kez toplu saldırıya geçerler.. Şimdi bu tavırların bu tutumların hangisi bizi birliğe ve güç olmaya götürür? Savaşı Yankiler veya Coniler verecek ve sana "al ye" diyecekler.. Bu elbette mümkün değildir. Emeğe saygının olmadığı toplumlar içten içe çürümüşlerdir. Bu çürümüşlüğü ortadan kaldıracak olan, yeni bir silkeleniştir. Karşısındakine saygıdır.

İşte bu donuk ruh, "fi" tarihinde savunduğu tezleri mutlak sayan her iki düşünce sistemi de yetersizdir. Siyasette "dün" yoktur. Türk Eski cumhurbaşkanı Demirel'in dediği gibi, "siyasette 24 saat çok uzun bir süredir". Ulusal Kurtuluş mücadelesi veren siyasiler siyasetlerini iç kavgalar üstüne şekillendirirlerse, gözümüzün içine girecek kadar bize yaklaşan fırsatlar da uçar gider.. bunu anlamalıyız..

Peki bu konuda kişi olarak ben ne düşünüyorum? Yarın da bunu açacağım..

2006-08-16

Sirac Bilgin

2006-08-16




Gorusunuz