4. İttifak.. İlk üçü var mıydı?

Uzun bir süreden beridir Avukat Notları'nı konu alan bir yazı yazmadım. Fakat Türk Devleti'nin Kürt Milleti'ne karşı topyekun savaş ilan ettiği ve "yok et, hallet" prensibi ile Kürdistan İstiklal Mücadelesi Neferleri'nin üstüne gitti bu süreçte, bilhassa son gelen notlarla, Öcalan'ın bilerek veya bilmeyerek (bunu okuyucunun takdirine bırakıyorum) Türk psikolojik savaş birimlerinin çok sevineceği demeçlerini daha da berraklaştırarak kitlelere ilettiğini görüyoruz. Ben kişi olarak buna seyirci kalamazdım. PKK Kadroları ve sempatizanları bu yazımı mümkün mertebe tarafsız bir gözle okuyup, berrak bir beyin süzgecinden geçirsinler. Amacım bin bir emek ve gözyaşı ile oluşmuş bir örgütü zayıflatmak değildir. Bilakis onun dağılması yönündeki çabaları görmelerini ve bu likidatör çabalarda nelerin çakıştığını göstermek, bu partinin güçlenmesi için tek ilaç olan Kürdistani çizgiyi, amasız, eğemen kılmaya katkıda bulunmaktır. Eğer kadrolar diretirlerse yönetimin aksi yöndeki direnişini kırabileceklerdir.

Son Avukat notları oldukça ilginç belilemelerle doluydu. "Eğer PKK kötü niyetliyse, Türkiye'yi bölüp parçalamak istiyorsa devlet başta beni de olmak üzere PKK'yi imha etsin" cümlesi bile tek başına şapkamızı önümüze koyup düşünmemizi gerektirecek aşağılamalarla doludur. Türk Devleti bir fetiştir bu cümlede. "PKK kötü niyetli ise.." o halde öldür bizi! Vallahi billahi biz bölüp parçalamayı istemiyoruz! Çok ama çok uğursuz bir cümle değil mi bu? Bütün gücü ile seni yok etmeye çalışan gücü hem yargıç, hem savcı ve hem de cellat olarak kabul etmek, dünyanın hiç bir yerinde görülmemiştir..

Evet, Öcalan'ın, "4. Kürt-Türk İttifakı" üzerine demeç verip, bölücü olmadığını ıspatlamaya çalıştığı bir günde, Türk Devleti Şemzinan'ı bombalayıp bizden 11 yeri doldurulamaz can alıyor, Meclisleri'nin komisyonu yeni terör yasasını onaylıyordu. Herkes bilir ki bir ölüm-kalım savaşı sürerken, "teslim olma"nın şartlarını konuşmak, peşinen yenilgiyi kabul etmektir, ki ne gerilla ve ne de PKK Kitlesi buna hazır olmasa gerek (Hatta kesinlikle değildir!). Türkler ilk kez "topyekun mücadele" adı altında Kürt Milleti'ne karşı savaş ilan etmiş ve belli bir program dahilinde bu savaşı yürütmektedirler. İşte bu noktada alttan alıp Düşman'ı yumuşatmaya çalışmak abesle iştigaldir. Onların istediği de böylesi demeçlerdir. Türkler açısından bu tür demeçlerin psikolojik savaştaki faydası, Kürt Liderlikleri'nin sözde yerde süründüğünü hem kendi kitlesine gösterip moral şırınga etmek, hem de Kürt Kitlesine gösterip mücadele azmini yok etmektir. Biz bu oyunu red ediyoruz.

Öcalan ısrarla tarihte cereyan etmiş olan üç Kürt-Türk İttifakı'ından bahsetmektedir. Bu, düpedüz yakıştırmadır, bu, Türkler'le birlik içinde bulunma arzusunu (tamamen kişisel korkudan dolayıdır bu istek) gösterenlerin ve düşmanın bazı kurnaz (İslamcı) taktisyenlerinin uydurmasıdır. Demek ki 4000 kitap okuduğunu iddia eden Öcalan, kitapları ya sadece at gözlüğü ile okumuştur, ya da Kürt tarihini ciddi bir şekilde araştıran vadinin uzağında durmayı tercih etmiştir. Peki ben neden böylesi ittifakların hiç vücut bulmadığını iddia ediyorum, arz edeyim:

Öcalan'ın iddia ettiği I.İttifak; güya Selçukiler ile Mervaniler arasında gerçekleşmiştir. Oysa olaylar bize Kürtler'in Selçukiler'e asker vermelerinin bir ittifak ile uzaktan yakından ilişkisi olmadığını gösteriyor. Selçukiler, İran'a yayıldıktan sonra kendilerine karşı en fazla direnenler Kürt Devletleri idi. Bu Devletler'den "Şeddadiler" Selçuk akınları sonucu yıkıldı. Fakat Alamut Kürt-İsmaili Devleti Türk akınlarına direndi. Bunun üzerine ardlarını güvene almak için Türkler Azerbaycan'da "Atabek Devleti"ni kurdular. Bundan sonra Suriye ve Batı Kürdistan'a yöneldiler.

İşte tam da o sıralarda Büyük Mervani Hükümdarı Nasıru'd-Devle ölmüştü. Bu hükümdar ölmeden önce Mervani Devleti'ni iki oğlu Nasr ve II.Said arasında paylaştıracaktı. İki devlet de artık çok zayıftı. Selçuklular bunları kolaylıkla kendilerine bağladılar ve Bizans Orduları ile karşılaşmak üzere Malazgirt'e doğru yol aldıklarında Bu Kürt kralları "teslim anlaşması" gereği 10 bin kişilik hazır ordularını Türkler'in emrine verdiler. Buna ittifak denebilir mi? Bu kadar onursuz bir onursuzluğa ittifak diye sarılmak da neyin nesi oluyor? Kişilik zedelenmesinin ötesinde bir şeydir bu. İttifaklar; eşit, bağımsız ve bir ortak düşmana karşı yetersiz kalan iki veya daha fazla devlet tarafından yapılır. Biri diğerine bağımlı iken ittifak olmaz.. Bunu çocuklar bile bilir.

Öcalan'ın bahsettiği ikinci ittifak ise İdris-i Bitlisi ile Yavuz arasındaki yine "korumayı" içeren bir antlaşmadır. Doğrudan doğruya dini ve mezhebi güdülerle ortaya çıkmıştır. Ortada yine iki eşit güç, iki bağımsız devlet yoktur. Bir takım Kürt Beyleri'nin vekili İdris-i Bitlisi ile Yavuz arasında yapılan bir nevi yarı teslim antlaşmasının sonucudur. Yavuz, bu antlaşmadan önce 40 bin ile 70 bin arasında Kürt Kızılbaş insanını sırf "Şah İsmail"e yardım edebilirler şüphesi ile kılıçtan geçirmiştir. Eğer İran Şahı hata yapıp Sun'i Kürt Beyleri'nden 11'ini savaştan önce tutuklayıp yerlerine Şii Fars Beyleri'ni göreve getirmeseydi, İdris'in bu hezeyanı da gerçekleşmezdi.. Velhasıl bu himaye antlaşması Türkler'in Anadolu'ya ve daha sonra da Kürdistan'a rahatça yerleşmelerine, yani bugünkü köleliğimize yol açacaktı..

"Üçüncü İttifak" ise diğerlerinden daha uğursuz bir şeydi. Mustafa Kemal, 1919'da Kürdistan'a geldiğinde, Orada iki kongre toplamaya karar verir. Bu Kongreler'e yağcılıktan hoşlanan şeyh ve ağalar davet edilir. Bunlara birer mektup yazan Mustafa Kemal, "ellerinizden bu ederim (öperim) efendim.." diye biten ibareler koyuldukça yağlanmış Kürt Ağa ve Şeyhleri (geniş kesimi bunun dışında tutuyorum) tel tel oluyor ve bir Osmanlı Paşası'nın ellerini öpmesinin karşılığı olarak kongreye katılma yarışına giriyorlardı. Kürtler'in örgütlü güçleri, mesela Kürt Teali Cemiyeti "her nedense" kongreye davet edilmiyeceklerdi.. Kemal, "köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı" diyordu.

1923'te her şey bittiğinde Kemal'in emriyle bu mektupların tümü toplandı ve yakıldı. Yani belgeleri yakanlar Öcalan'ın iddiasının aksine, Kemal'in kendisi idi.. Kemal, Kürtler'in hükmi şahsiyet sahibi hiç bir gücü ile görüşmedi, onlarla hiç bir nizami antlaşma yapmadı.. Bu mudur ittifak? Bu mudur o göklere sığdırılmayan Kemalizm? Hayır! Ortada hiç bir tarihte imzalanmış bir ittifak yoktur. Hayır! Birlikte kurulmuş olan bir cumhuriyet yoktur.. Hayır! Kemalizm'de hiç bir keramet olmadığı gibi, Kürt için katliamdan başka bir şeyi de ifade etmez. 1924'ten ve hatta 1919 Koçgiri'den tutun 1938'e kadar tolu katliamlar tarihidir kemalizm..

Böyle gelmiş ama böyle gitmeyecetir sevgili Kürt Milleti.. Her gecenin bir sabahı da olacaktır.

2006-06-25

Sirac Bilgin

2006-06-25




Gorusunuz