Türkler bizi "emir ve komuta zinciri içinde emirle" aşağılarken..,

Türk Kıdemli askeri medyası çok ince taktiklerle Kürtler'i kendi öz ulusal kişiliklerinden utandırmak, mücadele azimlerini kırmak ve böylece beyinlerini teslim almak için elinden geleni yapıyor. Yoğun bir propaganda bombardımanı altındayız. Desinformasyonlar, ulusu bölme gayretleri, kaş çatmaların eşliğinde "eşitlik" türkülerı alabildiğine programlı bir şekilde söyleniyor/yürütülüyor.

Türkler son bir yıldır kademeli olarak, bu sene ise zirveye ulaşmış bir şekilde Kürdistan'daki "Töre cinayetleri"ni işliyorlar. Özkök bunu en aşağılık bir şekilde işleyenlerin başında gelir. Neden? Neden "Kürt Sorunu" varsa, Türkler'in Hürriyet Gazetesi başyazarı tarafından "töre cinayetleri" birdenbire Kürtler'in "Kürt Sorunu" olarak lanse ediyor? En aşağısından 83 yıldır Kürdistan'ı sıkı bir denetim altında tutuyorlar da, törelerimiz neden şimdi akılarına geliyor?

Kuşkusuz Kürt Aydınları ve partileri de bu gerici törelere karşıdırlar. Ama Kürtler'in iradeleri kendi ellerinde mi? Toplumsal işleyişin kurallarını Türkler mi koyuyorlar, Kürtler mi, bir de buna bakmak lazım. Hangi Kürt parti ve örgütü hangi konuda irade beyan edip uygulama alanına koyma şansına sahiptir ki Kürtler "şunu şunu şunu yapmadı" diye aşağılarlar? Yavuz hırsız ki ne yavuz hırsız.. Bakın Güney'deki yönetime.. Daha henüz dört başı mamur bir şekillenme dahi geçirmeden, töre ve nhamus cinayetlerini en ağır suçlar arasına soktu. Elbette bunun içi doldurulmalı, eğitimle halkın kafasına sokulmalıdır. Bu da olacak..

Babası ilk okul ikiden ayrılmış da, anası hiç okula gitmemiş de.. Buna rağmen kendilerini çok iyi yetiştirmişler de.. vs vs.. "İşte biz böylesine zor şartlara rağmen uygarlaşabildiğimiz halde bu 'mağara adamları' bir türlü uygarlaşamıyorlar" demeye getiriyor. Özkök adlı bu zat ayrıca Kürtler'i AB'ye de şikayet etmeyi ihmal etmiyor.

Buyurun size zorla aydın, zorla entel tipi yaratmanın sonucu. Özkök denilen fikir fukarası başyazarın yapısı bu kadar basit. Anası, kendi deyimi ile; "kılık kıyafeti, davranışı, olaylara bakışı ile bize hep çok iyi bir örnek oldu".. Bunlardır işte Türk usulu uygar olmanın kriterleri; "kılık-kıyafet", "davranış" ve her ne anlama geliyorsa "olaylara bakış".. Bunlar bir tamam Kemalist kriterlere uydu mu uygarsın.. "Maymun uygarlığı" derler buna. Hani maymuna bazı şeyleri kullanmayı öğretirsin de bunları başarıyla kullanır ya, neredeyse hiç farkları yok. Kendilerinin buluşu bir şey? Yok.. Ambalaj sanayiini biraz aşar duruma gelmeleri tenik uygarlık açısından hiç bir şey ifade etmez, bunu bilirler de, yine de kendilerini bize "uygar" diye satmaya kalkarlar.. Canı cehenneme!

Ben izlemedim, izleyen forum yazarı arkadaşların bildirdiğine göre, Maymunlar familyasının en sevimlilerinden olan Şebek Maymunu'nu andıran suratı ve aynı seviyedeki fikirleri ile Yalçın Küçük bir Türk TV'sinde Güney'e karşı agressiv cümlelerle saldırıya geçmiş, askerlerin akıl hocalığına soyunmuştur (alışkın olduğu gibi). Küçük'ün zıddı olduğunu iddia eden Belli ise bir "başka" açıdan Güney'e savaş açmış bulunuyor, hem de bir Kürt TV'sinde! Fakat bunlar yetmiyor tabii ki.. Açın "İslami" TV'leri aynı dozda, neredeyse aynı kelimelerle aşağılama ve saldırıları dinler, seyredersiniz.. Bütün bu tiplere ciddi ve anında cevap vermeye çalışan tek Kürt yayın organı var; Welatparêz.

Tek tek kişilere cevap vermek elbette partilerin işi değildir. Ama Kürt Yazarları'ın, siyasi gözlemcilerinin, aydınlarının meydanı bunlara bırakmamak gibi bir görevleri olmalı. Bu kişilkler hakkında bütün bildiklerini yazıya dökmek suretiyle halka iletmelidirler.

Şimdi "kişilik" deyince aklıma Yalçın Küçük ile ilgili bir anım geldi. Küçük bir ara MED-TV'de tartışma programları yapıyordu. TV Yönetimi'nin dayatması ile olacak, bir programına beni de davet etmişti. Aynı anda bir de Türk Solu kişiliği de konuk olarak boy göstereckti. Ne Küçük beni severdi, ne de ben Küçük'ü. Bunun için hakkımda (aleyhte) delil aramaya, sıkıştırmak için zayıf noktalar bulmak için, etraftaki tanıdıklar nezdinde soruşturmaya başlamıştı. Nihayet bir şeyler bulduğuna emin olarak program öncesi benimle konuşmaya oturdu.

Elinde üç dört kitabım vardı. Bunlardan biri de "Zerdüşt'ün Gathaları" idi. Şöyle konuşmaya başladı: "Ben program sırasında misafirlerimin çalışmalarını da tartışırım. Senin çalışmalarını da inceledim. Gathalar orijinal olarak şiir halinde yazılmışlardır. Oysa senin tercümen nesir halindedir. Bu olur mu?" Ben ağzıma hakim olamadım ve bu konudaki sırrı program öncesi anlattım (keşke programa bırakıp bu unsuru orada rezil etseydim). "Sn Küçük, Gathlar'ı hiç kimse şiir olarak tercüme edebilmiş değildir. Ne Fransızlar, ne İngilizler ne de Almanlar bu konuda muvaffak olamadılar. Çünkü Gathlar'ın dili çok eski ve biraz da ilkeldir. Şiir halinde tercüme etmeye kalkacak olanlar bu gathaların vermek istedikleri mesajı bozarlar". Adamın rengi attı ve "iyi ki programda bunu sormadım" der gibi bir tavırla konuşmayı kesti. Program başladığında beni aşağılamak amacıyla ilk sözü Türk'e verdi. Adını unutttuğum bu Türk'e hep "filanca arkadaş" diye hitap ediyordu. Soru sırasını bana getirdiğinde hitap "Sn Bilgin"e dönüştü. Normalde oldukça memnun olmam gerekirdi. Fakat bu şartlarda Küçük'ün amacı resmen aşağılamaktı. İşte tam bu sırada Öcalan telefon vasıtasıyla programa girdi ve direkt olarak bana hitap ederek "Sirac Yoldaş" demeye başladı. Çok kızmıştı İki Türk'e... İşte bu adamlar böyledirler.. Fırsat buldukları her alanda Kürt İnsanı'nı gözden düşürmeye çalışırlar..

Kısacası aşağılık, devşirme bir geleneğin aşağılık militanlarından Kürtler ne bekler ki?

2006-06-21

Sirac Bilgin

2006-06-21




Gorusunuz