Cunta; öncesi, fiili ve sonrası

Türk Kemalistleri ve Askerbaşları danıştaylarının uğradığı saldırıdan sonra ummadıkları bir destek ziyafetine kondular. Böylece 86 yıldan beri ellerinde tuttukları Kemalist Türkiye'de iktidarlarını daha da pekiştirdiler. Şimdi artık söz konusu olan soru şudur: Kemalin Askerleri açıkça iktidar koltuğuna mı oturacaklar, yoksa kukla sivillerin ardına saklanarak Avrupa ve ABD açısından daha serbest bir ortamda işlerini mi yürütecekler?. "İşleri" ise bilindiği gibi, atatürkleşerek ya da aralarından bir Atatürk çıkararak "yurda musallat olan Kürtler'i ve İslamistler'i" temizlemektir. Kısacası üniter devleti tümüyle TEK MİLLET İKTİDARI üzerinde yeniden inşa etmektir.

En kuvvetli ihtimal Türk Askerleri'nin direkt iktidara gelmeyi "Türkiye'nin Ali Çıkarları" gereği ancak belli şartlarda düşünebilecekleridir. Bu şartlardan şu anda en fazla tahrik edici olanı, İslami AK-PARTİ'nin iktidarda kalmakta ısrar edip, Çankaya'ya çıkacak zatı kendisinin seçmeyi Türk Anayasası'na uygun olarak dayatmasıdır. Eğer sonbaharda bir erken seçim düşünmezlerse (ki bazıları 22 Ekim tarihini telafuz etmeye başladı bile) bu direnme bir kuvvet gösterisine dönüşecek, sonunda Asker'in "istemeyerek" iktidarı direkt devralması ile sonuçlanacaktır. Korkak Kabadayı Erdoğan'ın fazla ileri gitmeyeceğini sanıyoruz. Fakat yine de Türk Hükümeti'nin Başı AB süreci'ne güveniyor ve Askerlerin bu süreci kesintiye uğratmayacağı inancına sarılıyor olabilir. Ancak internetteki Türk alternatif cunta sayfalarından izlediğimiz kadarı ile Kemalizm'in bekası için Türk Askerleri'nin hep alarm halinde oldukları merkezindedir.

Biz şimdi AK-PARTİ'nin direneceği noktasından yola çıkarak olacaklara yaklaşalım:

Böylesine kuvvet eşitsizliğine dayalı bir direnişin varacağı sonu Türk Tarihi defalarca göstermiştir. Tıpkı 27 Mayıs 1960 öncesinde olduğu gibi, cuntacı çevreler ellerindeki bütün olanakları kullanarak provokasyon üstüne provokasyon yaratarak, Türkiye'yi yönetilemez bir hale getireceklerdir. Bir yandan yükselen Kürdistanilik bilinci, öte yandan Ortadoğu çağında birleşik bir cephe oluşturmakta epey mesafe alan İslamist yükseliş, bu kargaşayı arttıran unsurlar olarak lanse edilecek, müdahale tam-tamları daha gür çalmaya başlayacaktır. Böylece Almanya, Fransa ve Avusturya'nın açık, diğer büyük güçlerin kapalı bir şekilde ortaya koyduğu gibi, AB'ye girme umudunu zaten yitirmiş olan Türkiye'de istikrar herkesin baş sorunu haline gelecektir.

Bu durumda "Laiklik ve ülke bütünlüğü tehlikeye girmiştir" sloganıyla harekete geçecek olan cunta zaten hazırdır. Bu cunta elbette "yeni Atatürk" Büyükanıt"ın liderliğinde olacaktır. Bunda kuşku duyacak bir yön yok. Bir çetebaşı olan bu kişiliğin daha önce yaptıkları, sonsuz yetkilerle açık bir şekilde iktidara geldiğinde yapacaklarının aynası olacaktır. Her alanda çeteleri kullanacak olan bu General, kuşku duyduğu her kişi, kurum ve odağa yönelmekte bir beis görmeyecektir. Hem içteki rakiplerini tasfiye edecek, hem de Kürtler'e bütün gücü ile yönelecektir.

İşte bu eylemsel durumu ile cunta, kısa bir süre içerisinde dincileri de yanına alacak, Ortadoğu düzeyinde düşman olarak bellediği Kürt Milleti'ne karşı, mümkün olan her türlü eylemlilik içinde olacaktır. "Deneme-yanılma-düzeltme-yendiden deneme" metoduyla Güney'e müdahale provalarına başlayacak olan yeni Atatürk, ABD'nin refleks gücüne göre düzeltmelerde bulunacaktır. Öte yandan bölgesel düzeyde ittifaklarını güçlendirerek ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin dinamitlenmesi, zaafa uğraması için el altından veya açıktan manevralara başlayacaktır. Türk Devleti'ni, Mısır'dan Bahreyn'e ve İran'a kadar bütün diktatörlerin sarılacağı bir cazibe merkezi haline getirmek isteyecek olan bu maceraperest generale karşı uyanıklık esastır..

Şimdi bu cunta deneyine karşı Kürtler'in mücadelesini çok belirleyici bir kârla yükseltmek ve hatta çözümü noktasını dayatıcı bir zaferle taçlandırmak mümkündür. Yeter ki ulusal bilincimizi; kişisel kinimizin, dar grupçu çıkarların, megaloman örgüt fetişizminin, önüne koyalım. Burada en büyük görev elbette Kuzey'^deki en büyük örgüte düşer. Ama o büyük örgüt böbürlenmeye devam ederse, cuntanın Kürdistan Milli Hareketi'ne kazandırdığı prestiji yok eder ve açık bir şekilde askeri bir idare sürerken, yine biz suçlu durumuna düşeriz.

Bu yazdıklarım, Türkler'e karşı gerekli olan bazı sert silahlı cevaplardan vazgeçmemiz gerektiği anlamına gelmez. Tam tersine cuntanın varlığının yarattığı antipatinin bu tür cevapları daha da kabul edilebilir hale getirecektir. Demek istediğim başkadır. Yani Birleşik Kürdistani Güçler'i dışlayan bir örgüt egoizminin zararlarına işaret etmek istiyorum. Bunu gerekirse bir başka yazıda detayları ile açacağım..

Kısacası, tüm Kürt örgütlerinin bir açık cuntanın iktidara geleceğini hesaplayarak Ülke içindeki örgütlenme tarzlarını gözden geçirdiklerini umarım. Hiç bir örgütün "damgalanmış" kadrolarını gizli örgütlenmede kullanmayacağını umuyorum. Çünkü cuntanın ilk el atacağı kişiler bunlar olacaktır. Hapse girip çıkmış, eylemsel alanda bilinen kişiler gizli örgütlere yanlış bir prestij sağlarlar. Sonuna kadar kanunsuz bir cuntacının iktidarında ise bu kişiler harekete alabildiğine zarar verirler. Bu kişiler isterlerse legal mücadele alanında yerlerini alırlar. Türk legalitesine uygun mücadele edenler ile gizli örgüt çalışması yürütenler mümkün mertebe iç içe geçmemeli. Yarınki cuntaya hazırlıksız yakalanmamak için bunlar asgari şartlardır.

Eylemlilikte süreklilik esastır. Bilhassa şehir eylemciliğinde dozun iyi ayarlanması ve eylemliliğin grafiğinin yukarı doğru olması Düşman'ın dayandığı tabanı demoralize eder. Kürt Şehirleri'nde sokağa hakim olmak yeter. Buralarda gerekmedikçe asla silahlı eyleme izin verilmemelidir. Türk'ün istediği her şeyi Kürdistan'a hapsetmek, kendi metropollerini güvenli hale getirmektir. En önemlisi ise davasına partisinden çok, Milleti'ne Lideri'nden çok, Ulusal Onura kişisel onurundan daha çok değer biçmektir. Yani HER ŞEY KÜRDİSTAN İÇİN!

2006-05-22

Sirac Bilgin

2006-05-22




Gorusunuz