Kürdistan büyük bir komplo mu yaşıyor?

Şunu açıkça, öncelikle ve hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde bildireyim: Benim direnen gerillayı ve şehir eylemcilerini destekleme politikamda hiçbir değişiklik yoktur. Türk Devleti geri dönüşsüz bir süreç başlatmıştır. Bu süreç Kürt Milleti'ne karşı topyekun bir savaşı ifade ediyor. Dolayısı ile gerillanın silah bırakması yolunda yapılan çağrılara karşıyım. Direnmeyi seçen gerillanın kendisidir. Benim çağrımla başlayan bir savaş söz konusu değildir. Dolayısı ile ben onları yönetmiyor, yönlendirmiyor, Kürdistan'ın şeref savaşçıları olan bu evlatlarımızı tüm kalbim ve yazılarım ile destekliyorum..

Şimdi konuya dönelim:

Globalizmin en önemli silahları olan Dünya Bankası, İMF ve WTO'u dolaylı ve dolaysız olarak kontrol eden ABD, oluşum halindeki veya bu yolda başkaldırı durumunu yaşayan yeni ulus-devletlerin kurulmasına, istisnalar hariç, karşı olduğunu çeşitli platformlarda altını çizerek bildirmiştir. Bunu biz, ABD'nin tezlerini daha açık ve öğretici bir şekilde formüle eden Strobe Talbott'ta çok esaslı bir şekilde görüyoruz. Talbott, "görüşlerini" Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sekreter yardımcılığı yaptığı dönemde, "Foreign Policy" dergisinin 2000-Spring sayısında "Karşılıklı bağımlı bir dünyada kendi kaderini tayin etmek" başlıklı makale neşreder. Çeçenya, Kosova, Doğu Timor, Açe, Abhazya, Nagorno Karabax, Transnustria gibi (ki siz buna Kürdistan'ı da ekleyiniz), kendi ülkelerinde nüfus çoğunluğuna sahip olan, fakat İlhakçı devlet nüfusu ile birlikte düşünüldüklerinde "azınlığa" düşen bu ülkelerde bağımsızlık savaşının devam ettiğini, bu durumun er veya geç Amerikan dış politikasının bir sorunu haline geleceğini söylüyor ve şöyle devam ediyor:

"Bağımsızlık, yeni devletlerin yaratılması bakımından hala güçlü ve önemli bir dürtü, özellikle merkezi eyaletler arasında artan bağımsızlık yanlısı eğilimler Devlet içi çatışmalarda ana devletten ayrılmaktan daha iyi bir çıkar yol sunmaktadır: Merkezi Hükümete yardım edilerek, bağımsızlık talep eden toplumun Merkezi Hükümetin parçası olarak kalmasının sağlanması karşılığında demokrasinin ve sınır ötesi ekonomik kalkınma ve siyasi işbirliğinin geliştirilmesi ."

İşte bu nokta gözönüne alınarak, "ayrılıkçı" PKK Lideri Abdullah Öcalan "tutuklandı". Talbott bu yeni durum sayesinde pekçok Kürd'ün "bağımsızlık" rüyasından uyandığını, silahlı mücadelenin, onların temel haklarını almalarına yardım etmediğini daha iyi anladığını belirtir. Zaten Türkler için Helsinki Zirvesi'nde AB'ye üyelik yolunun açılması ile insan hakları çerçevesinde "sorun"u hal yoluna sokması için fırsat doğmuş olduğunu da ilave eder.

Dikkat edilirse Kürtler'in büyük bir kısmı silah bırakılması ve siyasete dönülmesi yolunda çağrılar yaparken, bu demeç ve yeni NATO konsepti önemli rol oynamıştır. Soğuk Savaş döneminin baş düşman kavramı olan komunizmin durdurulması konsepti başarıya ulaşmış, yeni düşman; etnik milliyetçi çatışmalar ve dini radikalizm olarak öne çıkarılmıştır. İşte PKK Lideri'nin derdest edilmesi ile öne çıkan Kürd Liderler'in (Kuzey itibariyle) silah bırakmaya çok istekli olmasının altında yatan gerçekleri burada yakalayabiliriz. Bu Liderler, belki de bu konsepti bilmeden, ama kendilerini etkileyen bazı (muhtemel) gizli görüşmelere ve "fısıltılar"a kapılarak ırkçı-inkarcı bir rejimle "demokrasicilik" oynayabileceklerini sanmaktadırlar.

Abdullah Öcalan'ın son avukat görüşme notlarını, Karayılan'ın demeçlerini dikkatle inceledim. Araştırmasını yaptığım konu ile sıkı ilişkili olduğu için hemen (ama döneme uygun uslupta) cevap vermeyi ulusal bir görev bildim. Sayın Öcalan (Türk Devleti'nin inadına Sn), 1920'lerin ulus-devlet konseptinin günümüze uymadığını, krize yol açtığını söylemiş ve bunun düzeltilmesi için kendi formülünü ortaya koymuştur. Ulus-devlet oluşumu konusunda öne sürdüğü tezlere elbette katılmıyorum. Ama bu belirleyici değildir. En nihayetinde Kürt Milleti'ni ilgilendiren ve uzun süre etkileyecek olan kendi tezlerini söz konusu etmek gerekiyor. Bu tezleri şöyle özetleyebiliriz:

-Kürtler, Türkler ve diğer kültürler hep birlikte Demokratik Türkiye Ulusu'nu oluştururlar.. Sn Öcalan bunun yeni bir kavram olduğunu iddia ediyor. Oysa "demokratik" sıfatı kaldırıldığında ortada kalan Türkiye Ulusu, 1920'lerde Ziya Gökalp tarafından ortaya atılan ve geniş kabul gören bir tezdir ve Atatürk Milliyetçiliği denilen ucubeye temellik eder. Ulus-devleti kolaylaştırıcı bir tez olarak algılanmıştır. Bunu daha önce detayları ile anlatmıştık. Fakat bu yazı açısından bu da önemli değildir.

-Üniter devlet kabul ediliyor. Bu önemli..

-Türkçe resmi dil olarak aklır.. Bu da önemli.

-Türk Bayrağı olduğu gibi kalacak..

-Yurt, Türkiye denilen toprakla bir bütün halinde Kürdistan'ı da kapsar (üniter devlet).

-Yerel anlamda Kürt yönetimleri

-Kendi yerel parlamentosu

-Bayrağı olmalı

-Kürtler'in kendi bayrakları olacak, ama üniter devlet bayrağı ile birlikte..

-Kürtler için dil, kültür, ekonomi, çevre, mesleki gibi alanlarda açılımlarını gerçekleştirebilmelidirler (bu son haklar, -meli, -malı ekleri ile muallakta bırakılmıştır)..

Bu noktada yine Talbott'a dönüyorum. Dikkat ederseniz, Abdullah Öcalan'daki dönüşüm, üstüne monte edilen ve tatbiki imkansız "konfederasyon" tezini bir tarafa bırakırsanız, Talbott'un zikrettiği tezlerle uyum halindedir. Bu tezlerin ve Talbott'un resmi sözcülüğünü yaptığı ABD Dış politikası tezlerinin, ayrıca, Kürt politik odaklarının bir kısmı ve bağımsız entellektüellerin tezleri ile resonans halindedir. Talbott, hak arayan yerine merkezi hükümete yardım edilmesini istiyor. Böylece bağımsızlık talep eden "bölge" ilhakçı devletin elinde kalacak, buna karşılık Merkezi Devlet yapısının demokratikleşmesi istenecek. Sonuçta dış ekonomik ilişkiler ve siyasi işbirliği bu yardımın yarattığı baskı altında gelişecek.. Yani bir taşla iki kuş vurulacak..

Öcalan'ın tezleri şaşırtıcı (olmayan) bir şekilde Talbott'un çizdiği çerçevenin içinde kalıyor. Aynı şey Kürt Milleti'ni sürekli korkutmakla meşgul odaklar için de söz konusu..

Talbott, zayıfa karşın ilhakçı güçlüyü destekliyor ve böylece söz konusu devleti kendi politik hegemonyasına katıyor (veya katmayı amaçlıyor).. Bizimkiler ise, "elimizden bu kadar geldi, ne koparırsak kardır" havasında.. Burada söz konusu olan korkunç bir katliamdır.. Kürt Milleti gibi büyük bir milleti asimilasyon denilen beyaz katliamın kucağına atmaktır. Talbott'un çizdiği çerçeveyi kabul etmek, Türk Devleti gibi iğrenç bir geçmişi olan bir devletin kucağına atmak cinayettir. Buna boyun eğmek ise adlandırmada güçlük çektiğim bir davranıştır.

Kürt Milleti, Abdullah Öcalan'ın esaret süreci ile paralel olarak yürürlüğe konan büyük bir komployu yaşamaktadır desem yeridir. Kürt Milleti, eminim ki direnişi ve bu tezleri boşa çıkarıcı bir savaşımı yeğleyecektir. Gerillanın kahramanca direnişi bunun göstergesidir.

Bunun üzerinde herkesi düşünmeye davet ediyorum..

2006-05-15

Sirac Bilgin

2006-05-15




Gorusunuz