Åžikayetim var!

Bu bir masal değil, sapına kadar gerçek.. Kürdistan'ın kanlı hikayesidir bu.. İki yüz yıldır her bahar vakti Düşman; ordularını toplar, vurur kendisini Kürdistan dağlarına, ovalarına, köy ve kasabalarına. Başlar kadınların, çocukların bağırışları arasında mallarını talan etmeye, insanlarını kılıçtan geçirmeye. Din kardeşiyiz dedik, olmadı.. İnsanız dedik hiç olmadı. İlle de baş eğmemiz gerekiyordu. Oysa baş eğmek bizim tabiatımıza aykırıydı. Onlar ise dayatıyorlardı köleliği. Kafalarımızı karıştırmaktaki ustalıkları en büyük yardımcılarıydı. Bir gün "Halifet-ül Müslimin" idiler, ertesi gün "emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşı veren ulus" oldular. Ama günlük hesaplar hep köle olarak kalmamız üzerine yapılıyor/du.

Türk Yalnız değidi bu dayatmada. Afyonkeş Fars Şahları hep onların yanında oldular. Sonra aralarına yeni bir unsur katıldı; Arap'tı bu. Üç ırk, dört devlet bizi yok etmekte diretiyordu. Şer cephesi olarak ittifakları bundandı. Türk'ün oynu çoktu. Bir gün "Sadabad Paktı"ında el sıkıştılar Şah ile, ertesi gün "Bağdad Paktı" ve "Cento"da merhaba dediler Arb'a, Fars'a.. Ama illa da şu NATO!ya girmeleri! Kıçlarını hep sağlam duvara dayadılar. Rus Yayılmacılığı belasını kullandılar, kuş sütü ile beslendiler. Silahın bini beş para olmuş, postalları bile NATO tarafından temin edilme durumuna gelmişti. Bu güne bakın.. İbretle bakın. Üç taraftan üstümüze çullananları görün. Hep aynı suratlar, hep aynı taktikler. Karıştır kafalarını. Din kardeşiyiz de, kültürümüz aynı de, kız alıp verdik de.. Ama ardından böl Kürd'ü ve çullan önce birinin üstüne ardından diğerinin. Bu savaş hareketliliğni hala şov olarak niteleyen bir Karayılan'ın varlığı ne talihsizlik.. O ne talihsizliktir ki hala Kürtler'in bir kısmını yönetenler, Türk'ten "işaret" beklemekte..

Düşman'ı uyguladığı taktiklerden dolayı suçlayabilir misin? Eğer iyi bir önderlik isen asla! Varsayalım ki suçladın, ne elde edersin? Hiç! Düşmandır, senin esaretini varlık sebebi olarak görmüştür.. O halde seni ezmek için her yolu mubah görmesine niye sinirlenesin ki? Senin de görevin, savaşın genelleştiği, görülmemiş bir şekilde her alana yayıldığı bu süreçte doğru yürüyüşü, doğru tavrı yakalamak ve uygulamak değil mi? Ama ben bu bilincin yakalandığından şüphe duyuyorum.. Uyurgezerlerin, on-otuz yıl önce söylediklerini bugün de aynen söylemekle övünenlerin, skolastisizmi devrimci direngenlik olarak algılayanların kol gezdiği bir diğer süreci yaşıyoruz. Düşman'ın "final" dediği bir savaşı uyguladığı bu bu dönemde lak-lakçıların, biribirini dişlemeye çalışanların, çelmecilerin adam yerine konduğu bir dünyadır bizimkisi..

Kürdistan yanıyor.. Kürdistan kan kaybediyor. Kerkük ciddi bir tehdit altında.. Gençlerimiz dövülüyor, linç ediliyor. İnsanlarımız sudan sebeplerle işkenceye alınıyorlar. Evler yıkılıyor, meralar yasaklanıyor. Millet olarak açlıkla terbiye ediliyoruz. Türk TV bültenleri, Kürtler ile ilgili meselelerde merkezi olarak hazırlanmış haberleri, merkezi bir dille veriyorlar. "Panik içinde bulunan terör örgütü" yalanı baş sloganıdır Düşnam'ın. Tartışmaların en insaflısında bile aşağılanıyoruz. Moğol tipli, insana benzeyen bir Türk yaratık tartışmada biz Kürtler'e "mağara öğrenimli" kişiler diyememeli idi.

Peki kaç kişi bu ağır, aşağılayıcı şartların bilinci ile hareket ediyor? Bakınız dergilerde, gazetelerde yazı yazanlara, forumlarda görüş bildirenlere.. Bu gidişatın ağırlığını kaç kişi hissediyor? Biri çıkıp "Kerkük için savaşırım" dediğinde hemen adamın altında buzağı mı arayacaktınız? Bir diğeri Habur'a kadar yürüyüş düzenlemeye teşebbüs ettiği için dövülerek derdest edilirken bu kez diğer takım susuyorsa neye yararız?

Eğer PKK'li Karayılan hala "Türk Devleti ile ortak paydada birleşmek istiyoruz" diye düşünüyorsa, bu ortak paydanın sadece "teslim ol" ihtarı olduğunu hatırlatalım (bu cümleyi boşuna kullanmıyorum, ciddi sebebi var). İsdyan ediyor insan bu kafa yapısına.. Kürt gencini savaşa sürüyorsun.. Fakat amaç ne onu deklere ettiğinde insanlarımızı hayal kırıklığına uğratıyorsun? Neden dağdan inmiyorsun öyle ise? Biz bu kader savaşında evlatlarımızı desteklemeye devam edeceğiz. Bunu, biri senin gibilerinm yakasına yapışıp bir kenara itince daha bir şevkle sürdüreceğiz.

Geçen gün bir Kürt Milliyetçisi ile telefonla görüştüm.. Sesi düşmüştü. "Ne oldu, maça mı gittin" diye soracak oldum, ama bin pişman oldum. Cevabı çok nazikti lakin bir tokat gibiydi: "Ben Kürdistan ile ilgili kötü bit haber duyduğumda sesim üç-dört gün düşer".. İşte Kürdistan'da böyle canların olması umut vermeli herkese.. Ama neden ben hastalanıp yataklara düşmüyorum?. Veya... Neden senin isyanın yeri göğü sarsmıyor?

Evet Milletim, şikayetim var aydınlardan yana, neden öne çıkıp daha gür bir sesle Yurda sahip çıkmıyorlar diye..

Şikayetim var örgütlerden yana, neden hala birlik yönünde ciddi adımlar atmazlar diye..

Şikayetim var o insanlarımızdan ki, Düşman'ın böl ve yönet poltikasına milletimizi, yurdumuzu bilmeden de olsa feda ederler..

Şikayetim bu ölüm kalım savaşının farkına varmayandan..
Sözün bittiğini, Türk Devleti'ne, Türk'e anlatacak hiç bir şeyin kalmadığını bilenlere merheba!

Kürd'ün kader günü bugündür deyip ortaya atılana merheba!

Kötü haber duyduğunda sesi düşen o büyük gönüle merheba!

2006-05-12

Sirac Bilgin

2006-05-12




Gorusunuz