Türk'ün Savaş planı hakkında alternatif düşünceler ve Büyükanıt denilen hasta..

Türkler 25 Nisan'da bütün hatları ile Sn Rice'a yükleneceklerdir. Bu arada şantaj, manipulasyon ve ellerinden gelen her türlü "planger"liği ortaya koyacaklardır. İki tarafın ziyaret öncesi yaptıkları konuşmalardan müzakere edilecek bazı önemli noktaların bulunduğu anlaşılıyor. İki taraf birinci ağızdan bu noktaları ortaya koyacak ve tartışacaklardır.
Türk Tarafı, İran konusunda yardıma hazır görünmeyecek ve Kürtler'le mücadele için sınıra sevk ettiği 250.000 askerinin yaz ayları boyunca "yurdu savunma" görevini yerine getireceğini, ancak, sınır ötesi harekat için izin verilirse bu işi çabuk bitirip ABD'ye gerekli olan kolaylığı sağlayabileceğini iletecektir. Bu; tabii ki adi ve Türk'e yakışır bir şantajdır, onları küçültücüdür, kendi deyimleri ile Müttefikleri ABD'ye karşı "delikanlılığa sığmayan bir kalleşliktir". Bu şantaja ABD tarafının boyun eğmeyeceği kanısındayım. Yine de bekleyip göreceğiz. Kanaatimce bu gibi şaklabanlıklarla birlikte daha önceki yazılarda ve Ms Rice'a gönderdiğim açık mektupta belirlediğim hususlar gibi oyunların tümü oynanacaktır. Sonuç alıp alamayacaklarını peşinen bilemeyiz, ama tam da bu sırada ABD'nin Irak Büyükelçisi Xalilzad'ın, Başkan Talabani ile birlikte Kürdistan Federe Devleti Başkanı Barzani'yi ziyaret etmesi ve ardından Başkan Talabani'nin Türkler'in sınır ötesi harekatına kesin bir dille karşı çıkmasını dinlemesi durumu açıklayıcıdır.

Şunu açıklıkla beyan edelim ki Kürt Tarafı olarak biz, Türk'ün "hır-gür"ünden zerre kadar çekinmeyiz. Türk atasözüdür; "hırlayan 'Türk' ısırmaz".. Buyursunlar ve Güney'e girsinler de dünyanın kaç bucak olduğunu görsünler. Bu öyle 23 Nisan çocukları gibi marş söyleyip caka satmaya benzemez! Kürt Milleti emin olsun ki, Türk'ün Güney'e girişi, Kürdistan İstiklal Mücadelesi'nin zeferi için başlangıç olacaktır. İşte o zaman Türkler pervasızlığın bir taş gibi kafalarına indiğini göreceklerdir..

Şimdi gelelim 250.000 kişilik Türk Ordu Gücü'nün, ki işe yarar birliklerinin tümüdür bu, Kürdistan'a sevk edilişinin daha önce değinmediğimiz diğer muhtemel sebeplerine.

Daha önce de yazmıştım;Türk Devleti PKK'nin şahsında Kürt Soruınu'nu bitirmeye çalışıyor. Buna göre PKK'ye indirilecek her darbe Kürt Kileleri'nin moralını bozacak, böylece milletin mücadele azmini kıracak ve PKK dağıldığında artık başka bir örgütün kurulması, en aşağısından yakın bir gelecekte mümkün olmayacak. Böylece zamana yayılmış asimilasyon (yani beyaz soykırım) ile sonuca ulaşacak. Hemen ekleyelim ki bu hesabı, PKK dağılsa bile tutmayacaktır. Milyonlarca kurban vermiş olan bir milletin evlatları daha etkili, daha sert ve daha pervasız yeni bir parti veya partileri anında çıkarabilecek bir bilince ermiştir. Bunu ister unutsunlar ister unutmasınlar, umurumuzda değil...

Biz yığınağın sebebini analiz etmeyi sürdürelim..

Göründüğü kadarıyla Türk Askeri iki ihtimali düşünerek yığınak yapmıştır. Birincisi; ABD'den "sıcak takip hakkı" denilen Irak toprakları denilen Güney'e "geçici" olarak girme hakkı elde etmeye çalışıyor. Eğer ABD buna kesin olarak karşı çıkarsa o zaman ikinci şık aktüel olacak. Bu ikinci şıkta Kuzey-Güney Kürdistan'ı ayıran sınır çizgisi ile Doğu-Kuzey sınır çizgisi üzerinde etten bir duvar örmek yatıyor. Bununla Kuzey'deki gerillanın yolu kesilerek tecrit edilecek ve en değme hareketli birlikleri ile bu insanlarımız "yok edilecek"tir. Hesap bu.
Aynı hesaba uygun olarak konuçlanan Türk Müttefiği İran Rejimi de yol kesme konusunda aynı tarzda davranmaktadır. İran'ın Güney topraklarımıza girmesi ihtimali sıfır olduğuna göre bu senkronik ikili yığınağın sebebi açıkça böyledir. Öyleyse gerilla buna uygun pozisyonu kendi savaş tecrubesi ile almalıdır. Bizim savaşın pratiği ile ilgili bir önerimiz olamaz. Ama gerilla, Kürdistani bir doğrultu kazanmak zorunluluğu olan bir savaş sürecine girmiştir. Artık basit, tek şahsa bağlı konseptler bırakılmalıdır. Kitleler böylesi bir doğrultuyu daha iyi hazm edecektir. Velhasıl geri dönüşü olmayan (point no return) bir noktadayız.

Türkler'in en büyük şanssızlığı, ki bu bölgenin de şanssızlığı olabilir, ordularının başına Büyükanıt gibi bir psikolojik borderline vak'anın gelmekte olmasıdır. Bu kişilik, ki kendisini Atatürk'e benzetmektedir, "kader savaşı" olarak ilan ettikleri savaşın komutasını bizzat ele almıştır. Bu derece yüksek görevleri olan birinin savaş yönetmesi Türklerde Kemal'den sonra ilktir. Başkomutanlık meydan muharebesini yönetecek "mubarek". Kendisini Kocatepe'de hayal etmek için Gabar'ın güvenlikli bir tepesini karargah seçmiştir. Dürbünler gözlerde, sağa sola emirler yağdıran bu unsur, Şemzinan'da suçüstü yakalanmışlığın izlerini silmek için yırtınacak, ama yalancı bir zaferle sonbaharda geri dönecektir. Böylece geri zeka Türk Kamuoyu'nda yeniden prestij kazanmayı düşünüyor (geri zeka benim değil, Aziz Nesin'in yakıştırmasıdır).

Bu unsurun hareketlerini izlemek insana inanılmaz çocuksu geliyor. Gittiği her yerde marşlar söyleyen, "yıldırım Orduları Komutanı" pozları takınan, suçüstü yakalanan sabotörleri ululuyan, hukuk adamlarını işten attıran iğrenç ve tehlikeli bir kişiliği olan bu adam, bu büyüklük kompleksi ile Saddam'ı sollayacağa benzer. Ne yapalım, Düşman'ın kendisi de Ordu denilen bir eşkiya sürüsünün esiri halindedir. Böylesibir düşman ancak burnu sürtünürse adam olur.

Ama emin olsun, bu durum böyle devam edemez. Zazaki bir deyim var; "Aşık kelibya, def dırrîya".

2006-04-24

Sirac Bilgin

2006-04-24




Gorusunuz