ABD Dışişleri Bakanı Sayın Rice'a açık mektup

Sayın Rice,

25 Nisan'da Ankara'ya ineceğiniz hem Türk Hükümeti ve hem de tarafınızdan deklere edilmiş durumdadır. Oraya dünya ve bölge sorunlarını konuşmak üzere gittiğinizi beyan etmiş bulunuyorsunuz. Ziyaretinizden önceki temaslardan anladığımız kadarı ile Ankara, alt yapısı iyi hazırlanmış müzakerelere sahne olacaktır. Fakat bazı tuhaflıklar ve adaletsizlikler elbette şimdiden manifest hale gelmiş bulunuyor.

Bu tuhaflıkların en açık olanı Türk Ordusu'nun 250.000 mevcudu sizin Ankara'ya inişinizden hemen önce Kürdistan'ın stratejik açıdan kalbi sayılan üçgene yerleştirilmiş bulunmaktadır. Geniş bir harekat için gerekli tüm malzemeyi Özgür Kürdistan sınırının sıfır noktasına yığan Türk Ordusu şu anda sıkıcı bir bekleme sürecine girmiştir.. Bu gösteri, tam bir Osmanlı kurnazlığı ile, sizi köşeye sıkıştırmak için planlanmış bir silahlı diplomasi oyunudur. Bunu ABD kaynakları çok iyi bildiğinden kuşkum yoktur. Türk Askeri Rejimi, bu tabiri pek sevmezseniz de bir realitedir, sizi oldu-bittiye getirmeye çalışmakta, "Türk Kamuoyunun hassasiyeti" belirlemesinin ardına saklanarak Güney'e girme vizesini garantilemek gibi bir hesabın içindedir. Siz, "Kuzey Irak'ta bir operasyon şu aşamada mümkün değil" derken, Türk Dışişleri Bakanı Gül; "Terör örgütü artık hükümetimiz ve Türk kamuoyunda ciddi sorun. Tahammül sınırımız aşılıyor. Siz gereken önlemi almadıkça biz de örgüte karşı her türlü seçeneğimizi açık tutacağız. Bizim bütün amacımız, Irak'ın siyasi birliği, toprak bütünlüğünün korunması, demokratik barışçı bir rejim olması ve bu rejimin kendi halkı ve komşularıyla barışık olmasıdır" gibi çok hesaplı görüşlerle ortaya çıkmaktadır. Bu sözler, bir oldu-bitti çılgınlığı ile herşeyi bozmaya yönelik, yani Irak Toprakları'na (ki pratikte kurulmasında büyük emeğiniz bulunan Özgür Kürdistan'a) aniden girme gibi, işaretler taşıdığı açıktır.

Öte yandan bu görüşün, yani; "Bizim bütün amacımız, Irak'ın siyasi birliği, toprak bütünlüğünün korunması" ibaresinin yer aldığı bir cümlenin "Terör Örgütü" ile ilgisi, her iki oluşumun da, yani; "Terör Örgütü" dediği PKK ile "Kürdistan Federe Devleti"nin ikisinin de Kürt damgalı olmasından başka nedir ki? Eğer Türk Devleti'nin derdi sadece PKK'yi vurmaksa, neden Irak'ı bu işe karıştırıyor? PKK Irak'ta üslenmiş bahanesi, elbette geçerli değildir. Çünkü Türk Ordusu'nun 1990'lı yıllarda bazan 300.000 asker kullanarak Irak'a girdiği ve eli boş döndüğü malumunuzdur. Şimdi kendisinin yapamadığını Size yaptırmaya çalışması bir Osmanlı kurnazlığı'dır diyorsak, bu, malumu ilandan başka nedir ki? Türk Devleti'nin üst düzeyde ifade ettiği ve Irak'ta "Rejimin kendi halkı ve komşuları ile barışık olması" dayatmasının anlamını siz bizden çok daha iyi biliyorsunuz. Bu sözlerin altında Irak'ın Arap kimliği ile şekillenmesi ve Kürtler'in zayıf bir statü ile yetinmeye zorlanması talebi açıkça ve tabiri caizse sırıtıyor.

Türk Devleti bölgede büyük oynuyor. ABD'nin 500 Milyar Dolar'ı bulan maddi ve binleri bulan manevi kayıpla elde ettiği demokratikleşme ve terörün kaynaklarının kurutulmaya başlandığı ortama konmak ve bölgesel bir "Büyük Güç" rolu oynamak gibi hayaller içindedir. Bundan dolayı demokratikleşmesi için baskı altına aldığınız Suriye, İran ve Hamas veya Caferi türü devlet, örgüt ve şahsiyetlerle işbirliği içinde olmakta bir beis görmüyor (Hamas ilişkisi belki de sizin izninizle olmuştur). Şu anda İran, Suriye ve Türk Orduları, Kürtler'e karşı eş zamanlı bir fiili savaş başlatmış bulunuyorlar. Bu devletler "şu Kürt, bu Kürt" demeden, PKK ile mücadele adı altında tüm Kürtler'i eş zamanlı olarak hedef almış bulunuyorlar. Oysa her üç devletin ilhak ettiği Kürdistan topraklarının üstünde yaşayan insanlar demokrasinin en büyük aşığıdırlar. Kürt her üç işgal gücüne karşı varolma savaşımı içindeyken, bu kadar canhıraş haykırışları "Terör Örgütü" denilen bir oluşuma bağlamak, kendileri dışındaki insanları bakar görmez sanmakla eştir.

Sayın Rice

Siz, Türk Devleti ile, Türk Askeri ile ve Türk Basını ile temas halindesiniz. Konsolosluk düzeyinde de olsa seçilmiş Kürt Belediye Başkanları ile de temaslarınız var. Ama Kürdistan'da bir sessiz çoğunluk da vardır. Bunların bazılarının gücünü istihbarat teşkilatlarınız çok iyi bilirler. İşte bu sessiz çoğunluğu temsil edebilecek şahsiyetleri de dinlemeniz halinde çok şeyin daha iyi anlaşılacağını biliyoruz.

Kürt Milleti'nin çoğunluğu demokratik bir Kürdistan'dan yanadır. Marksist ideolojiye ve demokratik olmayan radikal dinci ideolojiye karşıdır. Bundan dolayı ne PKK'nin Türk Solu'nun etkisi ile yaptığı ve neredeyse Saddam Rejimi'ni geri getirmek için çaba harcayan Türk Devleti ve Iraklı Teröristler'le yan yana duruyormuş gibi bir izlenim vermesine sıcak bakmamaktadır.

Ama aynı PKK'yi oluşturan gerillalar Kürt Milleti'nin evlatlarıdırlar. Kürt Halkı bu gerillalara dokunulması karşısında oldukça hassastır. Bunu Amed'de başlayan ve pek çok yöremize yayılan başkaldırı eylemlerinde gördük. Kürt Milleti, kendisini İsrail kadar prestij sahibi sanan Türk Devleti'nin tarafınızdan sonsuz bir siyasi krediye boğulmasından elbette rahatsız olacaktır. Bu rahatsızlık, bütün tersliklere rağmen Güney'deki Kürtler'i de kapsamakta gecikmez.

PKK Yönetimi, Türkler tarafından pompalanan anti- Amerikan hislerin etkisi altındadır. Bunu biliyoruz. Ama bu hisleri kırmak, sizin bir-iki küçük adım atmanıza bağlıdır. Nasıl adımlar atılması gerektiği bellidir. Bu elbette sizin prensiplerinizden büyük tavizler vermeniz gerektiği anlamına gelmez. Sürece katılma fırsatı verilmesi, onlar arasında bulunan demokrasi yanlılarını elbette güçlendirecektir. Sonrası ise kendiliğinden gelir.

Buna karşın, Türk Devleti'ne verilecek olan sonsuz siyasi kredi, bölgede değişim isteyen güçleri değil, statükocu güçleri öne çıkaracak, güçlendirecektir. Bu ise İran ve Suriye rejimleri'nin bazı rötüşlerle olduğu gibi sürdürüleceği anlamına gelir. Türk Devleti hiç aralıksız bir şekilde her iki rejimle ilişkisini sürdürmektedir. Bu ilişkiyi size rağmen sürdürmeleri elbette düşündürücüdür. Oysa Kürt Milleti, her üç rejimle mücadele halindedir.

Kısacası, bölgenin en stratejik yerinde bulunan Kürdistan bir demokrasi vitrini haline gelebilir. Bu ise bütün bölgeyi etkiliyecektir. Halkın alternatifsizlik ve çaresizlikten dolayı sarıldığı her iki çizgideki radikalizmin panzehiri Kürdistan'dadır. Kürdistanlılar, İran'a karşı yürütülecek bir harekatta bütün güçleri ile sizin yanınızda yer alacaklardır ve onlar buna oldukça isteklidirler. Oysa Türk Rejimi'nin hesaplı hareket edeceği, sizinle ittifak halinde hareket etmesi halinde bile yeni problemlere yol açacağı açıktır. Bu durum Suriye için de böyledir.

Kısaca bunları da dikkate almanız umuduyla sağlık ve başarılar dilerim.

2006-04-23

Sirac Bilgin

2006-04-23




Gorusunuz