Yatha Ahu Vairyu

Yatha ahu vairyo: Tanrı'nın yapılmasını istediği şey, kutsallığın (anahtarıdır).

"Keçelok" mahlasını kullanan bir okuyucum yukarıdaki üç sözcüğü başlık yaparak, neden "Çağdaş Zerdüşt Öcalan"a karşı yazılar yazdığımızı terbiye sınırları içinde soruyor.. Kitaplarımın tümünü (yani site'ımda bulunan kitaplarımın tümünü) okuduğu da ekliyor. Fakat yaptığı şanssız mukayese, Zerdüşt'ü hiç anlamamış olduğunu gösteriyor. Şimdi kısaca bu merkezde kısa sürmesini istemediğimiz bu son berxwedan'ın anlamını bir daha tahlil edelim. Fakat özellikle Düşman'ın durumunu ortaya koyacağız.

Zerdüşt'ün tebliğ ettiği din hiç bir şekilde barış dini değildir. Bu dine göre insanın yaradılışının sebebi Kötü'ye karşı mücadeledir. Zerdüşt, Kötü ile uzlaşmayı kesinlikle red eder. Ona göre Kötü ile uzlaşmak, onun buyruğuna girmek demektir. Kötü, Kürt Milleti'nin mücadelesi söz konusu olduğunda Türk Devleti'dir. Her yönü ile ezilen bir millet olan Kürt Milleti başkaldırı hakkını kullanmak zorundadır. Bu başkaldırı fiili olabilir. Sözle olabilir. Eğer bunların ikisi de mümkün değilse, içten gelen bir nefret ifadesi olabilir.. İyi düşün, İyi söyle ve İyi yap (Humata Huxta Hvaraşta). Zerdüştiliğin bu temel prensiplerinin hiç birinde Kötü ile uzlaşma yoktur..

Türk Devleti ve giderek Türkler, her yönü ile Kürtler'i yemektedir(ler). Kızıl ve Beyaz soykırım bu barbarların Kürt Milleti'ne reva gördüğü en uygun akibettir. Kürt Milleti, eğer sessiz kalacaksa, ölecek demektir. Bir şeyler yapmak lazım, ki bunu da halkımız defalarca göstermiştir. Her kalkışmaya, her direnişe, her sert adıma "provokasyon" gözüyle bakan uzlaşmacılar zaten açıkta. Bunlardan bahsetmek bile abesle iştigaldir.

Biz, Türk Devleti'nin Kürt Milleti'ne karşı topyekun bir savaş ilan ettiğini uzun süre önce delilleri ile ortaya koymuştuk. Bunu zaman zaman PKK'nin de dile getirmesi, onların gerçeği tüm çıplaklığı ile içlerine sindirdiklerini göstermez. Çünkü gözleri hep o olmayan "barış"ta ve hiç bir zaman olmayacak olan "halkların kardeşliği"nde idi ve belki hayret edeceksiniz, hala da öyledirler.. Ama Kürt Milleti her alanda kendileri aşmaya başlamıştır. Roj TV'de, sansürden kaçmış olan ve 2 Nisan 2006 tarihinde saat 17.00'de yayınlanan "dengubas" programında kahraman bir kadınımız şöyle haykırıyordu (mealen): "Hep halkların kardeşliği diyorduk. Yalan! Hani halkların kardeşliği? Çocuklarımızı, gençlerimizi ve kadınlarımızı öldürenler kardeş olabilir mi?"

Oysa olaylar üzerine demeç veren Duran Kalkan hala şöyle konuşabiliyor:

''Yani bu gelişmeleri görerek anlayarak, biraz demokratik, biraz insani davranarak çözüm üretmeye yaklaşmak. Demokratik yöntemlerle halkların kardeşliğini bozmadan çözmektir. Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi pazarlık yapmak değil. Kimse ondan pazarlık falan istemiyor. Bir şey istediği de yok. Biraz insani davransın, biraz demokrat olsun, demokratik yöntemlerle yaklaşık göstersin istiyoruz. Bu da Türkiye halkı için gerekli''

Şimdi bu sözler bir lider kadronun sarf edeceği sözler midir? Kardeşliği bozmadan çözüm üretmek ne demektir? Çocukça, kendi halkını kandıran (çünkü Düşman, halkların kardeşliğine gülüp geçiyor ve aldırmıyor) bu sözler milletimize hangi doğru hedefi gösteriyor? "Kimse onlardan pazarlık falan istemiyor" doğru bir saptamadır, ama bu cümle tek başına alınırsa. Bu cümlenin ardından gelen "Kimse ondan bir şey istemiyor" cümlesi tam bir felaket! Oysa biz sanıyorduk ki ardından "sizi ordunuz ve otoritelerinizle birlikte Kürdistan'dan def edinceye kadar mücadele edecek bir halk iradesi harekete geçmiştir. Geçici bir yenilgi yaşansa da zafere kadar mücadelenin temelleri atılmıştır" diyecek.. Nerede?

İşte bu zihniyet İmralı'dan feyzini alıyor. Bu uzlaşmacılığın daniskası değil mi? Bu zihneyetteki biri Zerdüşt olabilir mi?
Kürt Milleti'nin istenen kararlılıkta ve gereken taleplerle yönetildiği bir ulusal örgütlenme yoktur. Ama PKK'nin bu direnişe öncülük etmesi İmralı ve Qendil için son şanstır. Bu krediyi çok iyi kullanmaları gerekir. Halkı boş taleplerle moral bozukluğuna uğratmaya hiç bir hakları yoktur. Bu kez de tökezlerlerse onlara dünyayı dar etmek bizim boynumuzun borcu olacaktır.

Şimdi biraz da Düşman Türk Devleti cephesine bakalım.

Türk Başbakanı Erdoğan bundan uzun süre önce "dozu, etleme göre ayarkanmış bir şiddet uyguluyoruz" demişti Biz o zaman da dikkat çekmeye çalışmıştık. Şimdi direniş günlerinin derinleşmesine paralel olarak o münafık yüzünü göstermiş, kadın, çocuk, ihtiyar demeden bir bütün halinde Kürt Milleti'ni hedef göstermiştir. Kartlarını artık açık oynuyor. Düşman Kürt Direnişi'ni üç aşamada çözeceğini, birinci aşamanın örgütsüzleştirme olduğunu saklamıyor. Bu durumda saldırıyı boşa çıkarmanın yolu "eylem içinde örgütlenme" metodunu kullanmaktır. Bunu öçncülük yapan PKK'li kadro ve sempatizanlarda deneyebilirler. Herhangi bir iç ihanete karşı hazırlıklı olmanın en iyi yolu budur. Düşman şu anda bütün gücü ile yükleniyor. Yapacakları daha fazla bir şey yok. Ancak kitlesel bir katliamı uygulamayı düşünenşeri olabilir. Dünyadaki son deneyler ve gelen tepkiler bunun yol olmadığını, Türk Devleti'nin sonunun başlangıcı olabileceğini iyi hesaplıyor olmalılar.

Bu arada çıkacak olan yeni kanunlarına da hazırlıklı olmak gerekir. Hatırlıyorum, Mısır Diktatörlüğü bir ara "kanunsuz miting" yapmaya kalkanlara müebbed ceza getirmişti. Ama işledi mi? Hayır. Rejim ancak Batı'nın sınırsız kredisi ile ayakta kalabiliyor. Bu durum Türk Devleti için de geçerlidir. Her oyunlarını bozacak karşı taktikler mutlaka vardır.

Bir diğer husus Kürt Milleti'ni açlıkla terbiye etmeye çalışmalarıdırç Direnişçilerin buna ciddiyetle eğilmeleri gerekir. Eğer bu direniş kök salıp uzun yaşayabilecekse bir "savaş ekonomisi" düşünülmelidir.

Kısaca akıllı hareket edilecektir. Zafer Kürt Milleti'nindir. 2006-04-03

Sirac Bilgin

2006-04-03




Gorusunuz