Üşümezsoy bu kez "Zaza" ve "Alevi" dedi..IV

Üşümezsoy'un talihsizliği, tüm çalışmalarını Özel Harp Dairesine bağlamasıdır. Yoksa profesörlük gibi bir kariyeri bulunan bir adamın bu kadar komik bir duruma düşmesi beklenemez. Zaza'yı Türk olarak nitelemek, Kızılbaşlığı ise Türk sekti olarak kabul ettirmeye çalışmak her bhabayiğidin kari olmasa gerek. Halk ve giderek millet olarak bir mitolojileri bulunmayan Türkler'i bölgeye din anlamında nizam verdirecek kadar rol biçmek elbette büyük bir hayal gücü ister. Fakat Türk Özel Harp Dairesi bu hayal gücü ile de yetinmiyor, her şeyi türkleştiriveriyor. Büyük dinlerin, büyük felsefi okulların, büyük uygarlıkların beşiği olan Kürdistan'ı yok gösrerirken bu kadar gülünç olmayı göze almak benim diyen bir bilim adamının cesaret edemeyeceği bir iştir.
Biz cevabımıza kaldığımız yerden devam edelim..
İsmailiyya inancına dönerek bazı saptamalarla, Alevilik, Êzdîlik ve Ehl-i Haqq dinleri ile bu dinin bazı benzerliklerinden hareket ederek bağlantı ve süreç içindeki gelişimi daha iyi koyabiliriz.
İsmailiyya'da Kuran'ı Kerim'in lafzına değil, bu lafzın ötesindeki anlamına bakıldığı deklere edilir. Fakat gerçekte Kur'an-ı Kerim ile hiç de barışık değildirler. Kur'an-ı Kerim'e bağlılık İsmailiyya Dini'nde bir taqıyyadan ibarettir. Gerçekte onlar İslam örtüsü altında eski dinlerini, Zerdüştiliği, biraz reformize ederek sürdürmekteydiler.
Onlarda, tıpkı Kızılbaşlık'ta olduğu gibi "sevgi ve insan" merkezi bir yer tutar. Sevgi herşeyin üstündedir (Ben Kızılbaş betimlemesini yaparken hep Kürt "Alevi"leri kast ederim). Batıniler İsmailiyya Dini mensupları) Kur'anı Kerim'e inanıyormuş gibi yapan, ama aslında özünü sakladıkları dinlerini büyük bir gizlilik içinde sürdürdükleri için kendilerine "sırri" deniliyordu. Gerçeklerini bir sır gibi saklayıp, hiç ama hiç kimseye açmazlardı. Böylece üstünü Ali hayranlığı ile cilaladıkları ata dinlerini sürdürebiliyor ve hatta yayabiliyorlardı.. Kızılbaşlar da aynı şekilde hep bir sırdan bahsederler(di). Bir Kızılbaş için büyük sırrı saklamak en büyük görevdir.
İslam yazarlarına göre İsmailiyya (Dini)nde haşhaş insanları aldatmak ve sahte cennete inandırmak için kullanılırdı. Bu çok basit bir desinformasyondur ve bu konuda İsmailiyya mensupları tarafından yazılan hiç bir kayda rastlanmamıştır. "Haşhaş yiyeler"veya kullananlar yakıştırması tamamen İsmailiyye Dini'nin karşıtları tarafından uydurulmuştur. Alamut Kalesi kayıtlarında böylesi bir kullanıma dair hiç bir kayıt yoktur (Edward Burman, The Assassians-Hollyy Killers of İslam)... Fakat efedrin türü bir bitki özünün kullanılmış olma ihtimali çok yüksektir. Bu Zerdüştiler'in "Homa" kullanımına benzer. Efedrin veya benzeri bir Homa extractı eski Med mitolojisine uygun olarak kullanıldığında, bilhassa savaşta canlılık veriyordu. Bundan dolayı sürdürmeleri kuvvetle muhtemel olan bu gelenekleri Zerdüştilik'in "Homa" kullanma rituellerinin belli bir ölçüde kopyası olabilir. Homa, benim çok iyi tartıştığım bir konu olduğu için, sadece "Zarathuştra" adlı çalışmamı referans olarak vermekle yetineceğim. Yaşayan doğu aryani kavimler arasında Homa adını tanrı ile özdeş olarak kullanan tek diyalekt grubu Çewlig yöresindeki Zazalar ve Soma adı altında Hindular'dır, ki bu da Zerdüştilik ile oldukça sağlam bir bağlantıdır. Öte yandan Kızılbaşlar şarap içmekle ünlenmişlerdir. Bir çok Batılı Araştırmacı ve bu arada ben de Batı yörelerinde Homa olarak şarabın belli bir miktarda ve rituel ciddiyet içinde kullanıldığını kabul ediyorum. Yani Kazwin, Ardabil, Azerbaycan, Goran ve Alamut'daki Efedrin veya benzeri bir özün yerini; Dersim, Sivas, Malatya, Maraş veya Erzincan Kızılbaşları arasında şarap almıştır.Daha sonra açıklayacağımız gibi bu Kızılbaşlar Alamut ve çevresindeki insanların torunlarıdırlar (veya önemli bir bölümü itibariyle). Bu da çok önemli bir bağlantıdır.
Kadim İsmailiyya Dini'nde (ben buna mezhep diyemem) müzik eşliğinde, araştırmacılar'ın "dans" dedikleri, benim ise günümüzün "semah" betimlemesini uygun gördüğüm bir törensel rituel sergilerlerdi. Bunu ışığın varlığında yapmaları da kayda değer. Aynı rituel ayini Kızılbaşlar da günümüze kadar icra etmektedirler. Müzik, saz eşliğindedir. Sözle Kürtçe'dir. "Dans", semahtır ve mum ışığında icra edilir.. Aynı olgu Azerbaycan Kürtleri'nde de görülür. Baladhuri, buradaki Zerdüşti Kürtler'in Newroz kutlamaları, dinlerini serbestçe icra etmeleri ve bu semaha durma serbestisi için (Baladhuri buna "raks" diyor) haraç ödediklerini kaydeder. Bu retrograd bağlantının önemi umarım Üşümezsoy tarafından anlaşılmıştır.
Kadim İsmailiyye Dini'nde ruh, iyi ve kötü'den oluşur ve bunlar yan yana vardır. Kızılbaşlar da "ne ararsan içinde ara" derler. Yani iyilik de kötülük de sendedir. 'Eline, diline, beline hakim ol" deyimi aslı itibariyle bir arınma deyimidir. Buna İsmailiyye Dini'nde "El İsme" denir.
İkinci dini esas; kurtuluştur ve buna El Mahdiyya deniliyor. İslamda "12. İmam, Mahdi" konsepti yoktur. Fakat Zerdüştiler'de, Zerdüşt'ün bir gölde saklı tohumlarından türeyecek olan bir Soaşyant ve Hristiyanlar'da inecek olan bir Yesus (İsa) vardır. Bu arada Mehdi'nin yedinci büyük olarak; Adem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa veMuhammed'den sonra gelir Edward Burman, age). O'nun ruhu, Tawus Kuşu'nda saklıdır. İşte İsmailiyya'nın bu 7'ler konsepti, Zerdüştiler'in Heftan (yediler) konseptinin gizlenmiş halidir.
Üçüncü esas Al Taqiyya, yani gerçek dinini gizleyip islam gibi görünmektir. Biz bunu daha önce tartışmış ve Kızılbaşlar'ın "sır" dedikleri konsepte uygunluğunu görmüştük..
En sonunda ise Mehdi'nin gelmesi ile aslına rücu, yani evrenin ışığına dönüşme sürecine girilecektir. Bu Zerdüştilik ile uyum halinde bir dini esastır..
Alamut ve cıvarı güçlü İslam Orduları'na rağmen hep bağımsız yaşadı. Ne Araplar, ne Farslar, ne de Selçuk Türkleri onların bağımsız yapılarını yıkamadı (Aynı bugünkü düşman dizilişi). İsmaliyya nizamı 1256'da Mogol sürülerinin yoğun saldırıları ile yıkldı. Bütün önderleri öldürülen bu Kürt grubu dağıldı. Ama bulundukları yerde barınamadılar. Kurmanc-Zaza ayırımsız bütün sırri Kürtler Kürdistan'ın geçit vermez yerleri olan bugünkü yurtlarına çekildiler. Maraş'ın, Malatya'nın ve Sivas'ın bir bölümü, Erzincan, Dersim, Elazığ'ın bir bölümü ile Çewlig'de yerleştiler. Zaza ve Kurmanc sayısı nerede ise eşitti.
Bu arada kaydedeyim ki, yakın zamanlara kadar Çewlig Zazaları tümü ile Zerdüşti, ama "Taqıyya" yapan bir Zerdüşti sektine mensuptular. Bu sekt, Naqşi Şeyhi Şêx 'Eliyê Paloyi'nin bölgeye gelmesine kadar önemli ölçüde devam etti. Şêx 'Eli, altı halife yetiştirdi, ki bunların ömenli bir kısmı Çewlig çevresindendi.. Bunların çalışmaları sonucu bölgede bir kısım Kızılbaş hariç, tüm aşiretler Sün'i (Şafii) mezhebine döndü...
Şimdi toparlayalım: Kürtler, Zerdüşt dinini üç önemli din grubunun şemsiyesi altında günümüze kadar taşıdılar. Bunlar Kızılbaş, Kake-i (Ehl-i Haqq) ve Êzdîlik'tir. Fakat yaşadıkları büyük baskılar, öğrenim görmede yaşadıkları zorluk ve bundan dolayı bir kayıt sistemlerinin olmayışı Zerdüştiliğin söz konusu versiyonlarını tanınmaz hale getirmiştir. Ama ne olursa olsun bu üç din ve bilhassa Üşümezsoy gibilerin el attıkları Kızılbaşlık, Kürtçe ibadette bulunmak suretiyle ulusallıklarını muhafaza etmişlerdir.. Bunu hiç bir oldu- bitti değiştiremez. 2006-02-28

Sirac Bilgin
Not: Sirac Bilgin'in araştırma ürünlerini kaynak bildirmeden kullananlar suç işlemektedirler. Bu konuda kanuni yaptırım isteme hakkımız saklıdır..

2006-02-28




Gorusunuz