Üşümezsoy bu kez "Zaza" ve "Alevi" dedi..III

Kürtler, İslamiyeti diğer halklara nazaran öyle kolay kabul etmediler. Zerdüşti olarak kalmak için her yerde direndiler, haraç ödediler, yüksek cizyeye razı oldular, fakat dinlerini önce direkt Zerdüştilik, sonra ise şu veya bu ad altında sürdürmeye devam ettiler. Bu yazdıklarım eğer delillerle takviye edilmezse elbette çok kolay red edilebilecektir. Bunun için elbette belge gerekiyor. İşte bu bölümde ben bu belgeleri sunacağım ve bu belgelerin ışığında konuya yeniden döneceğim. Şimdi konumuza giriş yapabiliriz:
Müslümanlar'ın Bizans'a karşı zafer kazanmasından sonra, Ruha yöresinden Cizre'ye kadar olan bir bölgede büyük bir Zerdüşti katliamı başlamıştı. Çünkü buranın inatçı halkı "ateşe tapıyor"du ve bir türlü "imana" gelmiyorlardı. Bu katliam. sürerken, bir toplantıda, komutanlardan biri Halife Ömer'e, "ben ateşe tapan bir halk ile konuştum, onlar ne Yahudi, ne Hristiyan ne de Ehl-i Kitab idiler. Onlarla ne yapacağımı bilmiyorum" dediğinde 'Abd ur Rahman bin 'Auf şöyle demişti; "Ben Peygamberimizden (SAS), 'onlara ehl-i Kitab imiş gibi davranın' şeklinde emrettiğini duydum" deyince katliamlar Halife'nin emriyle durdurulmuştu (Kaynak: Kitab ul musalik Wel Memalik- Yazan İbn Hawkal).
Bir gün al-Kufa'ya vali olarak tayin edilen al-Muğriba ibn Şu'ba, Halife 'Umar'dan; Hudhaifa ibn-al-Yaman'a, Adharbaycan'a vali olarak tayin edildiğine dair bir mektup getirir. Bu vali Eyalet'in başkenti olan Hazar Denizi'nin yakınındaki Ardabil'e kadar ilerler. Fakat Eyalet valisi (o zamanki İran'da marzban deniyordu valiye) halk milisleri kurup bu haraççı yabancılara karşı müthiş bir direnişe geçti. Milisler tamamen Kürtlerden oluşuyorlardı. Uzun direnişlerden sonra yerli vali ile müstevliler arasında bir antlaşma imzalandı. Buna göre Adharbaycan'lılar Araplar'a 800.000 dirhem vergi ödeyeceklerdi. Buna karşılık Araplar hiç kimseyi esir almayacak, öldürmeyecek, Ateş Mabedleri'nden hiçbirini yakıp yıkmayacaktı. Bilhassa dinsel görevlerini yerine getirmeye çalışan Şiz'deki (şimdiki Ormiye) Kürtler'e karşı uygulanan baskılar durdurulacak, Newroz kutlamaları serbest bırakılacaktı. 'Umar bu antlaşmadan memnun olmamış olacaktı ki al-Yaman'ı görevden aldı onun yerine as-Sulami'yi vali olarak atadı. Bu vali hemen bir bahane uydurdu ve halka saldırdı. Direnenleri ezdi, mallarını talan etti. Dördüncü Halife 'Ali ibn-abu-Talib (Hz Ali) ise bunu da beğenmedi. Bir yandan al-Aş'ath'ı bölge valisi olarak tayin ederken, öte yandan da bölgesel Başkent olan Ardabil'e bir kısım Arab'ı yerleştirerek halkı assimile etmeye çalıştı. Artık düzenli siciller tutuluyor, maaşlılar tayin ediliyordu. Ali'nin bu valisi Kürt insanının o zamanki kalbi olan Ardabil'de ilk camiyi inşa eden istilacı olarak tarihe geçecekti (Futuh ul Buldan- Baladhuri). Fakat Araplar'ın tüm gayretlerine rağmen, İbn Hawkal'ın, "Kıtâb ul masâlik wal mamâlik" adlı kitabında kaydettiği gibi; Hicri 4. asırda Azerbaycan'da hala sayısız ateş mabedi vardı
Yöneticiler her alanda müslümanlarla gayri müslümleri biribirinden giyimleri itibariyle ayıran "giyim emirnameleri" yayınlatıp uygulatıyorlardı. İşte bu noktaya çok dikkat ediniz: Suyuti'nin bildirdiğine göre bütün "ehl el dhimma" ayırdedici bir giysiyi günlük elbiselerinin üstüne giymrk zorundaydılar. 754 yılında Bağdad'da başlayan uygulamaya göre bu, hristiyanlar için mavi, yahudiler için sarı ve Zerdüştiler için kırmızı olacaktı ((Kaynak kitap adı: husn ul muhaddara). Daha sonra bu emirname genelleşti. Sonraları sadece kemerle ve külah veya sarıkla yetinilecekti. Zerdüşti Kürtler artık "Kızılbaşlı", yani "kızılbaş" olmuşlardı... Bunu daha sonra daha iyi bağlayacağım.
Yine Halife Ömer, 'Uthman bin Hunaif ve Hudhaifa adlı iki kişiyi ödenecek vergi miktarının tesbiti için gayr-i müslimler'in yaşadığı memleketlere gönderiyor. Bunlar, "bu adamın ödeyeceği vergi miktarı tesbit edilmiştir" anlamında, yakalıklarını mühürlüyorlardı. Bu konudaki ilk uygulama Kürdistan'ın Xaniqîn bölgesinde görülecekti (Futuh ul Buldan, Baladhuri).
Mas'udi, "Murûc udh dhahab" adlı kitabında "Yeşil Kilise" de Abû Zakariya adlı bir Hristiyan'la "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh" üçlüsünü tartıştığını kaydeder. Oysa aynı zaman diliminde "Zerdüştiler'in kendi tapınaklarını boyamaları 'camilere benzeyebilirler' gerekçesiyle yasaktı" diye kaydediyor Xazi bin ul Wâsiti (J.A.O.S.; 1921). yani bir tarafta serbestçe yeşile boyanabilen kiliseler, diğer tarafta boyanması yasak olan ateş mabedleri.. Çünkü Hristiyanları koruyabilecek bir Bizans ve Avrupa hala vardı. Fakat Zerdüştiler kolay lokma idiler.
'Abdullah bin Tâhir kendisine dinletilmek istenen "Wâmık ve Adhrâ" adlı aşk hikayesini, sırf Zerdüştiler yazdı diye dinlemeyi red ettiği gibi fırlatıp suya atmıştı. Dawlatşah'ın kaydettiğine göre aynı şahıs Magular'ın eseri olan tüm kitapların yakılmasını da emretmişti.. Bir diğer anlatımda İslam din adamları Firdowsi "kâfir" olduğu gerekçesiyle müslümanların gömüldüğü mezarlığa gömülmesini yasaklamışlardı. Nizâmi, "Çahar Maqala-1909" adlı yapıtında; bir İslam din adamının, Firdowsi'nin mezarı başında, "O; Pers Kıralları'nın dualarını okuduğu için ona hatim indirmeyi red etmişti" diye yazar. Bunlar Firdewsi "şahnama'"yı yazdığı için başına gelenlerdir, yoksa Müslüman olmadığı için değil.. Nihayet Halife Mutawakkil en büyük kültürel temizliği yaptığında artık Avesta'nın dörtte üçü bir daha ele geçmemek üzere kayıplara karışacaktı.
İşte bu baskılar sonucu, İslam görüntüsü altında "sırri" bazı Kürt odakları oluştu. Bunlar Med Mitolojisi'nin renklerini hiç kaybetmeden taşıyacaklardı. En önemlileri, bir Kısım Farslar'ın da içinde yer aldığı "İsmailiyye" adı altında süren ve kendileri ile düşüncelerini bir sır gibi saklayarak yıllarca direnen Kürt Alamut Kalesi sakinleridir. Kale o zamanın Kürt Toplumuna hala yurtluk eden Ardabil'e yakın, Gilan ve Dailam'ın güneyindeki sarp, dağlık bir alandaydı. Kale istilacı Türkler'den geri alınmıştı. Bu kaledekiler'in dini sembolu Tawus Kuşu'dur (Bkz; Nancy Hatch Dupre, An Historikal Guide to Afganistan)! Bilindiği gibi Tawus Kuşu, Êzdî Kürtleri'nin en temel mitolojik figürü olan Melek Tawus'u temsil eder. Tawus, ayrıcadünyanın yaşayan en eski dini kitabı olan Rig Veda'da da yer alır (RG Veda, book the eight, Hymn; İndra-I, ayet; 25).. Rig Veda'nın Hindular'ın dini kitabi olduğu biliniyor. Bu durumda, Êzdîlik ile İsmailiye'nin bağlantısı ve bu ikisinin en eski Doğu Aryan Mitolojisi ile bağlantısı ortada. MÖ 2000 yılında şekillenen ve MÖ 1800'lü yıllarda yazılı hale gelen Rg Veda'nın tanıklığı yeter bize.. Rg (Rig) Veda'nın figürleri'in çağdaşı İrani mitolojik figürler ile bir çok ortaklığı olduğunu biliyoruz. Dileyen Avesta'nın talandan kurtulmuş bölümleri ile Rig Veda'yı karşılaştırarak kendisi de görebilir. Görüldüğü gibi büyük, şaşaalı bir uygarlık ile karşı karşıyayız. Öyle koyunun akı ve karası ile ilgisi olmayan bir uygarlık.. (devam edecek) 2006-02-26

Sirac Bilgin

2006-02-16




Gorusunuz