Üşümezsoy bu kez "Zaza" ve "Alevi" dedi..I

Üşümezsoy yine yazdı, yine yazacak.. Onun görevi Kürtler'i yok göstermek, bizim görevimiz ise büyük Kürt Milleti'nin böylesine inkarcı, imhacı ve yurdu ilhakçı bir düşmanlar kompozisyonuna rağmen nasıl dimdik ayakta durduğunu beşgeleri ile ortaya dökmek ve İstiklal Savaşımı'mıza hiç olmasza bu yönden katkıda bulunmaktır. Bilimle cehaletin, zobalıkla berxwedanın bilek güreşidir bu.
Doğrusu ben Kemalistler'in cehaletlerini fark ediyordum, ama bu kadar cahilce delillere sığınmak zorunda olduklarını bilmiyordum. Türk Kemalistleri, Nihal Adsız adlı Türk Milliyetçisi kadar bile dürüst olmadıklarını gösterdiler.Bu takımın bir özelliği bilim dilini ural-altaylılaştırmak olmaktadır. Mesela Üşümezsoy, Türk Milleti'ni bir "orda" olarak gösteriyor. Orda, Moğolca'da çadır demektir. Yani bu orda misali Türk Milleti bir şeyleri örtüyor, altında barındırıyor. Bu alttaki kimlik mi dersin, kiltür mü dersin, her ne ise, tümü ile ordanın altında yatmak zorundadır.. İşte bu alttakiler "kalık" oluyor.. Kalık, yine ural-altay dillerinden birinde gök kubbe ile yer arasında bulunanlar oluyor.. Gök kubbe yine Türk'tür. Altındakiler ise Kürtler (o, Kırmançlar diyor) ve Tacikler gibi (alt, hem de belki aşağılık) kültür gruplarıdır! Şükürler olsun Tacikler şu anda bir devlettirler. Bazı sorunları var, ama bu sorunlar, devletin bağımsızlığını etkilemeyecek olan rejimsel sorunlardır..
Üşümezsoy'un yazı mantığında şu açıkça görülür: Kürt, Kürt olasın da ne olursa olsun! Bu tabii ki bir korkunun ifadesidir. Yazısının bir çok yerinde "Ekrad" sözcüğü geçer. Bu adam "ekrad" Arpaça'daki "krat" kelimesinin çoğulu olduğunu (krt), bunun da "Kürtler" anlamına geldiğini çok iyi bilir.. Ama yazmaz, gizli kalsın ister ki, cahil okuyucuları ne anlama geldiğini bilmesinler..
Üşümezsoy, Zaza ve Alevi'yi Türk olarak gösterme mecerasına başlarken yine Yavuz Selim ile başlıyor işe. Neler yapmış bu Yavuz neler! 8 yıllık saltanatının ilk 2 yılı İstanbul'da (Kostantiniye'de) geçiyor. Sonra 1914'te (Ağustos) Şah İsmail ile karşılaşmak üzere Kürdistan'a geliyor. Orada iki yıl kalıyor, ama son yılı yine savaşta geçiyor.. Ama Üşümezsoy yine de 10 yıllar sürecek bir misyonu, hem de Osmanlı arşivlerinin haberi olmadan, bir misyonu yerine getirerek, sun'i "Kırmanç" dediği Kurmanclar'ı Kürdistan'a getirip yerleştiriyor, buna mukabil Türkmenler'i de oradan sürüyor! Ne kadar harika bir senaryo.. Ama hayali. İstendiği kadar delil sunduk boşuna. Be birader, Osmanlı arşileri dersen, işte Osmanlı arşivleri, defalarca ve siz Türkler'in kaleminden sunduk. Batılı yazarlar dersen, işte batılı yazarlar, taradık onları da sunduk.. Şimdi vahiy gelmiş gibi, Bu Kemalistler hiç bir dayanakları olmadan nasıl bu kadar pervasızca okurlarına gerçek dışı şeyler yazabiliyorlar? Hayret ki, nasıl hayret.. Dört seri makalede, detayları ile, belgeleri ile gerçeği sunduğum halde Üşümezsoy, "dediğim dedik, çaldığım düdük" havasında..
Kısaca Kürtler hep oradaydı. Yavuz Selim, İdris-i Bitlisi'nin yardımı ve Şii-Sün'i çelişkisinin katkısıyla Kürtler ile bir antlaşma yaptı ve bunu ilan etti. Ardından IV Murat bu antlaşmanın yürürlükte olduğunu bir kez daha tekrarladı (belgesini internette dahi bulabilirsiniz). Dolayısıyla hiç kimse Kürtler'i biryerlere taşımadı.
Üşümezsoy boyuna "Koyun"larla uğraşıyor, "Akkoyunlu, Karakoyunlu" diye sayıp dükerken, yerleşik Kürtleri göçebe ve hatta bunları "ötele bogul uruglar" olarak niteler. Hani bir savaşa girerler ve bir halkı esir alırlar ya, işte bu esirlere veya kölelere Moğollar bogul diyorlar. Yani adam Ekrad kabileleri'ni (yani Kürt kabileleri) bu koyun soylulara bağlarken bile kin kusuyor, aşağılıyor, ama yine de Türki bir federasyona almayı ihmal etmiyor.. Kürtleri hep göçebe vs şeklinde sunuyor. Ama, ister koyunları ak olsun, ister kara, koyunculuk yapanların antik çağlarda ve hatta Türkler gibi bazı toplumlarda çok daha sonraki çağlara kadar yerleşik olmayacağını tarih bilgisi olan herkes bilir. Kürtler'de de, tıpkı Türkmenler gibi, modern zamanlara kadar göçebe aşiretler bulunabiliyor. Bu genel kuralı bozmaz. Kürtler geneli itibariyle Zerdüşt zamanından beri yerleşik topluma geçmişlerdir. Bu kazılarla sabittir. Yerleşik kavimler tarımcı ve zenaatkar kavimlerdir.. Bunun için Kürdistan'da yapılan kazılarda daha ziyade tarımla ve zenaatlıkla ilgili bulgulara rastlanırken, Moğollara yaklaştıkça, yani Türki kavimlerin atayurdunda hayvan kemiklerinden başka bir şey bulunmaz..
Türk Cumhurbaşkanlığı forsunda birer yıldız olarak yer alan Türk Devletleri serisi arasında Akkoyunlular ve Karakoyunlular bie yer almazken, Şerefname'de açıkça Kürt Beyliği olarak yer alan, ki Üşümezsoy bu yapıtı hep delil olarak gösteriyor, Çemişgezek açıkça bir Kürt Beyliği olarak yer alır, hem de çok yüksek bir asalet yakıştırması ile. Dolayısıyla Üşümezsoy'un Erzincan-Erzurum yöresinde varlığından bahs ettiği "başat bir "Bayındır konfederasyonu" havada kalır.
Bu girişte Üşümezsoy'un çelişkili, aceleci, temelsiz ve metodsuz makalesini biraz tanıtmaya çalıştım. Ara başlıklarda bile düzenli bir sıralama yoktur. Zaza diye başlıyor, Alevi'ye geçiyor, sonra tekrar Zaza'ya dönüyor. Gelecek yazıda hada sistemli bir cevaba geçeceğim. Böylece Türk'e, yerin kendileri için ne kadar dar olduğunu göstereceğim.. Bakalım, "el mi yaman, bey mi?" 2006-02-08

Sirac Bilgin

2006-02-08




Gorusunuz