Kürt Gerillası ve yarını

Gerilla sözcüğü İspanyolca'dan gelir. Guerra=savaş, Guerilla=Küçük çaplı savaşı yürüten anlamında kullanılır. Terim ilk olarak Napolyon istilasına karşı savaşan İspanyol direnişçileri için kullanılmaktaydı. Daha sonra anlam değiştirerek tüm direniş amaçlı asimetrik savaş gerçekliğini tanımlayacak şekilde değişikliğe uğratılmıştır.
Gerilla, silahı eline aldığı andan itibaren tek sermayesi olan canını uğrunda savaştığı amaç uğruna ortaya koyar. Açlıkla, soğukla, malzeme yokluğu ile, tabii hastalıklarla kendisi boğuşmak zorundadır. Yaralandığında veya kuşatıldığında, sırf düşmanın eline geçip sır vermek zorunda kalmamak için canına kendi eliyle son verecek bir bilinç düzeyindedir. İyi bir gerilla eğitimi alırsa, eğilmiş bükülmüş olanından değil, tam anlamıyla Kürt'e yaraşır bir tarih bilincine de kavuşacaktır.
Gerilla, Kürt Gerillası, ister peşmerge olsun ister Kuzey'deki adıyla gerilla olsun, milletimizin namusu olan ulusal değerlerimizi özgürleştirme mücadelesinin öncüsü olmuştur. Bu bakımdan her ne şartla olursa olsun, gerillaya toz konduran bir zihniyette, bazı yapısal bozukluklar vardır demektir. Milletinin bağrundan çıkmış olan özgürllük savaşçılarını aşağılayan birinin ya tarih bilinci eksiktir, ya da vicdanını çok cimri işleten bir kişiliktir. Gerilla da eleştirilir, ama zamansız değil. Savaş sırasında gerillayı ulu-orta eleştirenler elbette düşmanın değirmenine su taşıyorlardır. Kriz anları da aynı düzeyde kritiktir. Bu bakımdan eleştiri (pozitif/negatif) zamanı iyi ayarlanmak kaydıyla gereklidir ve somut olmalıdır. Gerillanın çektiği güçlüklerin kaydedildiği 33 teyp bandını elinin altında bulunduran biri olarak, onları çok iyi tanıyorum. Ne güçlükleri göğüsleyerek bir avuç özgürlük için savaştıklarını, bu bantları bile dinlerseniz, hissedebilirsiniz.
Kürt Gerillası, Güney'de ve Kuzey'de çok eşitsiz bir savaş yaşadı. Kestirmeden, 1961 itibariyle alırsak, ilk günlerden itibaren bile peşmerge nüvelerinin dört inkarcı- ilhakçı devlete birden karşı koymak zorunda kaldıklarını görürüz. 350 cıvarında insan dağa çıkmış, bunlardan sadece (aklımda kaldığı kadarıyla) 179'unun silahı vardı. Bunların da çoğu eski model. 1963'e kadar peşmergelere bütün sınırların kapalı olduğunu söylersek durum daha iyi anlaşılır. "Mırtoxe"ye atacak tuzları bile yoktu. Suriye 5.00 kişilik bir kuvveti Irak'ın yardımına göndermiş, Mısır anti-Kürt propagandanın şampiyonluğunu yapmaktaydı. Bu durumuyla Kürt kırsal alan gerillasını, Küba hariç, ki onlar sadece ülkedeki iktidarla boğuşuyorlardı, hangi ülkedeki gerilla Kürdistan'daki kadar zor şartlarla karşı karşıya kalmıştı, bilen varsa kaydetsin.
PKK Gerillası'nın en büyük dezavantajı, Lider'in kendisi idi. Bu Lider'in Suriye rejimi ile içiçe geçmişliği en son boyutu ne olursa olsun yıkımın mukkader olacağının delili idi. Kuzeyli Gerilla fedakarlığın zirvesini sergileyordu. Ama Lider'den gelen çelişkili ve zor talimatlar onları her an güç durumlara sokuyor, kırımlara yol açıyordu. Uzaktan kumanda ile gerilla savaşı yürütülemezdi. Ama liderleri yanlarında olsaydı dahi güçlükleri yine olacaktı.
Evet, fedakarlıktan bahsediyorduk. Siz hiç iki ay aç kaldınız mı, bilmem. Ama iki ay açlıkla boğuşan iki bayan gerillanın acı ve kahramalıklarla dolu hikayesi nobel alacak bir romanı doldurabilir. Eksi 30 derecede karın üstünde yatmak, yıllarca taşı veya sırt çantasını yastık olarak kullanmak, Her an baskına uğrama tehlikesini hissetmek, stressini yaşamak elbette lafla söylendiğinde kolay gelir.
Kürt Kırsal alan gerillası rolunu oynamış, bu alanda yapılabilecek olanları yapmıştır. İçinden geçmekte olduğumuz süreç itibariyle artık Kuzey'de veya her hangi bir bölgemizde kır gerillası esas mücadele gücü olarak alınmamalı. Hele 1999'dan beri yaşadığımız büyük yıkım gözönüne alınırsa bu tarzın artık inandırıcı olmaktan çıktığını görebiliriz. Kır gerillası bulundurulacaksa, başka mücadele tarzlarının yardımcı unsuru olarak alınmalıdır.
Düşman'ın hiçbir barışçı çözüme yanaşmadığı, işin başında söylediklerini başka kelimelerle ifade etmekten başka bir açılım sergilemediği ortada. Sıcak teması, şimdi massif bir psikolojik savaş eşliğinde sürdüren Düşman, "yok et, çöz" konseptinden bir adım dahi gerilemediğini göstermiştir. Bütün barışçı çözüm isteyen kurumlar Düşman'ın açık hedefi halindedir. Kürt'ün her alanda aşağılanması alabildiğine sürüyor. Büyük bir yıldırma savaşı açıktan açığa, göstere göstere sürdürülüyor. Kürdistan sözcüğü ısrarla ve kararlılıkla yasaktır. Güney'in pasaportlarındaki "Kürdistan" kaşesi bile bu barbarların tüylerini diken diken ediyor. Burada Dr Açıkalın'ın makalesine kaydettiği bir diyalogdan iki cümleyi hatırlayalım (İkinci adam birinci adama):
"Fakat eğer İspanyollar İspanyol ve Fransızlar Fransız iseler neden Basklar Bask değil? Bu kadar aşağılanan bir halkın ETA'sı olmaz da neyi olur peki?"
İnsanın, Dr Açıkalın'ın marsist bir gözle yazdığı makalesini okuduğunda, "Bask" yerine "Kürdistan" koyarak düşünesi geliyor. Aynı inkar, aynı ilhak, aynı aşağılama. Türkler'in inkar ve ilhak temelinde yaklaştığı Kürt ve Kürdistan Sorunu'nun çözümü için uzun zamandan beri adını koymayarak önerdiğimiz yeni bir mücadele konsepti gündeme oturmalıdır. Ciddi, uygulanabilir ve kararlı bir kadronun arkasında duracağı bir kensept.
Ben kişi olarak, eylemsel anlamda durulmaması, çözüm teşebbüsü açısından zamana yayılmaması gereken bir konsepti uzun zamandır tarif ediyorum. Bunun dört kolu olacaktır.
1) Düşmanın legalitesini zorlayacak açık örgütlenme. Burada partilerden, derneklerden tutun, fan kluplerine kadar uzanan her türlü bir araya gelme aracı kullanılmalıdır. Düşman eğer bizi kendi meclislerinde temsil için yapılacak seçimlere sokarsa, hiç bir komplekse kapılmadan en uygun bir şekilde ve birlikle hazırlanacak bir liste ile seçime girilmeli, bu platform sonuna kadar kullanılmalıdır. Hatta seçime sokmazsa, bağımsız adaylarla kendimizi dayatmalıyız.
2) Sivil itaatsizlik olarak tarifini bulan kitle duruşları büyük bir kararlılıkla uygulanmalı, mantıki gerekçelerle katılım hızla yukarıya çekilmelidir. Bu eylem biçimi, düşmanın şiddet kullanma fırsatını en aza indirecek taktiklerle yürütülmeli, Kürdistan'ın asıl boğuşma alanı haline getirilmesinden kaçınılmalıdır.
3) Kır gerillası, eğer sürdürülecekse, sadece vur-kaçlarla yetinilmeli, düşmanın kullandığı yüksek savaş teknolojisine insanlarımız yem olarak sunulmamalı. Yani eğer çatışma olacaksa, düşmanın seçtiği alan ve anda değil, gerillanın seçeceği alan ve anda böylesi hayati eylemlere girilmelidir. Kırsal alan, ayrıca şehirde sıkışmış olan eylemci için sığınma alanı olabilir.
4) Şehir Gerillası.. Döneme en uygun mücadele araçlarından biri de şehir gerillasıdır. Ben buna yazılarımda "Düşmanın anladığı dilde mücadele" diyordum. Bilindiği gibi düşman şimdiye kadar savaşı Kürdistan'a hapsetmiş, Türk kesimlerine bu savaşı hissetirmemeye çalışmıştı (asker cenazeleri hariç). Böylece Türk kesimi ekonomik gelişmesini bile sürdürürken, Kürt Milleti bir yedek işgücü ordusu olarak bu kesimlere sürülmüştür. Zaman içinde asimilasyona uğrayacağı hesaplanan bu Kürt nüfusu, beyaz katliam denilen ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından da yasaklanmış olan bir nevi yoketme konseptinin kurbanları olacaklardır. İşte şehir gerillası bu oyunu bozacak yeni bir "aktör" olarak devreye girmelidir. Başlıca faaliyet alanı olarak Türk çoğunluklu metropolleri seçecek olan bu gerilla, İRA ve ETA'yı örnek alabilir. İslami Şehir gerillasının tek hedef olarak sivilleri seçmesine karşın, Kürt gerillası başlıca ekonomik ve askeri hedefleri seçecektir.
Bu konuda daha açık fikir beyanları gereklidir. Fakat geciktirici ve saptırıcı olmamak kaydıyla. Bütün iş, yorgun ve yılgın olmayan yeni nesile düşmektedir. Siz ne dersiniz? 2006-02-03

Sirac Bilgin

2006-02-03




Gorusunuz



gerilla herÅŸeydir

kadir

2009-04-29 16:26 - gerilla kürt milletinin her aşamada kollayıcısı ve koruyucusudur. millet için ölümü bile güze almiş onurlu şerefli dirençli kürt gencidir.gerilla kürt savaşçisidir.