Bağımsızlık savaşımında aydın olmak..I

Aydın kavramını tarif etmek oldukça zordur. Bu lonuda çeşitli seminer ve TV konuşmaları ile makalelerim dolayısıyla yaptığım hazırlıkları, aklımın erdiği kadar muhakeme ederek vardığım sonuçta bir tariften ziyade, ancak aydında olması gereken sıfatları sıralayabiliyorum. Bunun için önce aydın ve entellektuel ayırımını yapacağım. Yazılarımı dikkatle takip edenler okun sivri ucu ile hep entellektuellerigöstermişimdir, ki bunların çoğu kendilerini, inanarak, aydın olarak görürler. Bir çok Türk kaynakları'nı da şöyle birn karıştırdım. Onlar da aydın ile enterllektuel arasında bir ayırım yapmazlar. Oysa batılı ciddi araştırmacılar "intellegentsia" olarak niteledikleri aydınlar ile "intellektuel" olarak niteledikleri zeki ve çok okumuş, genel kültürü yüksek kişi arasına fark koyarlar. Kısaca intellektuelde bulunan bütün vasıflar aydında bulunur. Yani aydın iyi bir öğrenim görmüştür. Genel kültür düzeyi oldukça yüksektir. Ama her intellektuel asla aydın olamaz..

Çünkü aydın; siyasal, toplumsal, felsefi ve ulusal konularda oldukça yetkindir. Tezlerinde kesindir. Eğilip bükülmez. Bir partinin veya devletin adamı olmaz. Mücadele eden karmaşık güçler arasından en mazlum ve haklı olanı destekler.

Bu noktada çok kritik ve kontroversiyel bir soru karşımıza çıkar. Tüm dünya aydınları aynı konuda aynı savlarla ortaya çıkabilirler mi? Bu sorunun cevabı hem evet, hem de hayırdır! Çok ama çok karmaşık bir seyir izleye Kürt ve Kürdistan Sorunu'nda Batılı Aydın ile Kürt Aydını ve İsmail Beşikçi gibi çapı dünyayı aşan bir aydın aynı şeyleri dile getiremiyor, aynı safta yer alamıyorlar. Bunu açık ve anlaşılır bir misalle açıklayalım:

Filistin Sorunu-Kürt ve Kürdistan Sorunu karşısındaki tavrı çok iyi kavrarsak, sonuç alabiliriz kanısındayım. Filistin, Filistinliler olarak, dünyaya yayılmış tüm insanları itibariyle; 6 milyon cıvarında bir nüfusa sahip parçalanmış bir ülkedir. Topraklarının bir kısmı İsrail, bir kısmı Ürdün tarafından ilhak edilmiş, bir kısmı halen İsrail işgali altındadır. 58 Yıldan beridir, bazan yükselen ve bazen de inişe geçen bir bağımsızlık mücadelesi yürütüyor. 1990 yılına kadar yaşayan Sovyet Bloku, dünya komunist partileri, zamanın üçüncü dünya ülkeleri, Arap devletleri ve İslami Hareketler tarafından desteklenen bu mücadele bugün de dünya Aydınları'nın vicdan temizleme arenası olarak görülüyor ve bunlar tarafından destekleniyor. Kürtler'in de hala desteklediği Filistin Hareketi ise, bırakın Kürtler'i destekleyen bir bildiri yayınlamak, sürekli olarak Kürt düşmanlığı yapmıştır!

500 bin kilometrekare yüzölçümü, 30-40 milyon nüfusu ve iki yüzyılı bulan, 2.5 milyon şehide mal olan Kürdistan Kurtuluş ve Bağımsızlık mücadelesi ise günümüze dek, 1965-67 yıllarında Sartre ve arkadaşlarının kurduğu "Kürdistan" derneği deneyi hariç, çok az aydın tarafından münferiden destekleklenmiştir. Bu büyük bir çelişkidir.. Peki neden böyle oluyor?

Irak Denilen yapay devletin yıkılışından öncesini ele alırsak, yani son yüzyıldaki Kürdistan Bağımsızlık mücadelesine şöyle bir bakarsak daha iyi anlarız. Bu mücadelede, bilhassa 1920'li yıllar ve sonrasını şöyle bir gözden geçirirsek, parmaklarımız her olumsuzluğun çözümlenmesinde hep komünist partilerini işaret edecektir. Tabii ki onların patronu olan Sovyetler Birliği veya (1920'de) Rusya Sovyet Cumhuriyetleri Federasyonu'nun tavrının bu tavırda etkili olduğu görülecektir. Çünkü 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması, Türkiye denilen oluşum halindeki devletin Kürdistan'ı da kapsayan sınırlarının "Misak-ı Milli"ye göre kabulunu esas almaktaydı, Şöyle:
"Milletlerin kardeşliği ilkesini ve halkların kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkını tanımakta birleşen, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti ve Rusya Federatif Sosyalist Cumhuriyet hükümeti (temsilcileri) aşağıdaki maddeleri kararlaştırmışlardır:
1) Bağıtlı taraflardan her biri, taraflardan birine yükletilmek istenen barış anlaşması ya da diğer bir uluslararası bağıtı tanımayı ilke olarak kabul ederler. RSCF hükümeti bugün BMM tarafından temsil edilmekte olan Türkiye Milli Hükümeti'nden tanınmamış Türkiye'ye ait hiçbir uluslararası bağıtı tanımamayı kabul eder.
Bu anlaşmada adı geçen 'Türkiye' sözü ile 28 Ocak 1920'de Istanbul'da toplanan Meclis-i Mebusan tarafından kaleme alınmış ve tüm devletlerle basına bildirilen Misak-ı Milli'nin kapsadığı arazi amaçlanmıştır.
Türkiye'nin Kuzey-Doğu sınırları Karadeniz kıyısında bulunan Sarp köyünden başlayarak, Hadis-Mata dağı Şavşat dağı -suların ayrım çizgisi- Kani dağından geçen, oradan sürekli olarak Ardahan ve Kars sancakları sınırının kuzeyine, Arpaçay ve Aras telveğini izleyerek Aşağı Karasu'nun Aras'a karıştığı yere varan çizgi ile saptanmıştır." (Kaynak Kurtuluş Cephesi)...
Daha önce Komintern tarafından alınan ve Kürdistan kurtuluş hareketi'ni "gerici-feodal" ve desteklenemez bulan kararla birleşince Kürtler, Komünistler'in zihinlerinde silinemez bir "kötü" yer aldılar. Bu tavırları ile "emperyalizmi zayıflatan" ulusal hareketler esprisini geliştirtdiler ve Kemalizm'i de bu kategoriye soktular. İşte bu kararlar dizisi, hemen hepsi şu veya bu derecede sol pınarlardan su içen dünya aydınlarını zihinsel olarak şekillendirdi.
Nasırizm ve ardından diğer bazı Arap ülkelerinde boy veren Arap Milliyetçisi askeri rejimlerin şahsında (Libya, Cezayir, Sudan, Suriye, Irak, Güney Yemen) bir bütün halinde "İlerici Arap Ülkeleri" dizisinin kabulu ve bunların "anti-emperyalist" karekterlerinin sürekli vurgulanması gündeme oturdu. Hele Baasistlerin düşman olarak; Emperyalizm, Siyonizm, gericilik ve Kürtçülük'ü hedef tahtasına oturtması oldukça etkili oluyor, Kürtler'in bütün adımları, kurtuluş savaşında ve savaşımında verdikleri kurbanlar hiçe sayılarak Arap Irkçılığı göklere çıkarılıyordu.. Kürt beyinlerde mahkum olmuştu. Oyun büyüktü.. Dünya aydınlarının başlıca uğraşı ABD'yi takip etmek, bu dünya devinin politikalarına karşı durmak oluyordu. Hak ve hukuk makro düzeyde ele alınıyor, bölgesel alt-emperyalist ülkeler diye de anılan sömürgeci-lhakçı Arap, Türk ve Fars ülkelerinin Kürdistan'da uyguladıkları zulüm görmezden geliniyordu..
Burada Dünya Aydınları'nın dilemnası ile yüzleşiriz. Bir yanda haksızlığa maruz Kürt Milleti'nin bağımsızlık ve özgürlük için giriştiği müthiş boğuşma, öte aynda ise bilhassa Milliyetçi Arap Rejimleri itibariyle anti-amperyalist olarak gördükleri alandakilerin Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesine karşı giriştiği imha savaşı.. Sessizliğin hakim olduğu bazı kısa sürelerin dışında dünya aydınları her zaman Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadele ve Savaşına karşı bir tavır sergilediler. İşte burada sorumuzun cevabına geliyoruz: KÜRT AYDINI İLE BATILI AYDIN, KÜRDİSTAN ÖZELİNDE AYNI DEĞERLERİ SAVUNMAMAK DURUMUNDADIRLAR! 2006.01.28 (devam edecek)

Sirac Bilgin

2006-01-28




Gorusunuz