Demirel; "...bayrak ve toprak isteği var" diyor, yanlış mı?

Demirel, Türk Devleti'nin yaşayan en uzun soluklu iki siyasetçisinden biridir. Türkler'de iktidar sahibi olan MGK'nin has adamı olmasına rağmen iki kez askeri darbeye maruz kalmış olan bu Zat, Türk Devleti'nin Kürt politikasına tam anlamı ile vakıftır. Bundan dolayı söylediklerini birleştirerek söylemediklerini de ortaya çıkarmak Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi için önemlidir.

Önce röporjat verdiği Site'a bakalım: Site'nin adı;"Müdafaa-i Hukuk".. Bilirsiniz, bu ad Türk Tarihi'nin o meşhur "Kurtuluş Savaşı" dedikleri günlerden kalmadır. O günlerde Müdafaa-i Hukuk teşkilatları Kurulmuş, Yunanlılar'a karşı "Kuvva-i Milliye" adlı askeri örgütlenmenin çekirdeğini oluşturmuşlardı. Peki neden Müdafaa-i Hukuk'a yeniden lüzumları hasıl oldu ve Demirel bu dergiye röportaj verdi? Elbette "yükselen Kürt tehlikesi"ne karşı. Türk için Kürt, varlığı ile, talepleri ile, duruşu ve yükselişi ile tehlikedir. Kürt'ün kendi kaderini tayin hakkına karşı ölümüne duran bu milletle, Kurtuluş Savaşı'mızı kazanmadan dost olmamız, onların nezdinde dost kabul edilmemiz, eşit görülmemiz mümkün değildir. İşte Demirel'in bize hatırlattığı ilk şey budur. Bu Zat, bize karşı, istilacı olarak gördükleri bişr güce karşı gösterilen birlik ruhunun sergilenmesini istemektedir. Bu isteği Askerbaşı dahil, Türklerin kahır ekseriyetinde görürüz.

Demirel Kürt Ayaklanması'nı hep "terör" olarak nitelemiştir. Bunu "28 tanesinin akibeti ne olduysa 29.nun da (yani PKK öncülüklü olan hareketin de) akibeti aynı olacaktır" dediği eski bir demecinde de ortaya koymuştu. Dolayısı ile bunların derdi "kan döken, 'terörit' PKK" değildir. Hangi Kürt Direnişi, hangi adla ve hangi kapsamda çıkarsa çıksın, Türk onu "terörist" olarak damgalayacaktır. "Terörün arkasında toprak ve bayrak isteği vardır" cümlesini sarf etmesi tüm niyetini ele vermektedir. İşte bu, Zoraki Türk, Devşirme Demirel'in bize verdiği ikinci "ders"tir. Kısacası, Kürt'ün her türlü hak talebi Cengiz'in (zoraki) torunları olan bu Zatlar'ın halkı tarafından terör olarak nitelenecektir.

Demirel, Kürtler'in (kendi deyimi ile Teröristler'in) Demokrasi diye bir sorunu yok diyor. Bunlar "toprak, bayrak istiyorlar" demesini, suçun Türk Demokrasisi'nde aranmaması gerektiği konusundaki zımni düşüncelerini iyi okumak gerekir. Şöyle diyor: "Şimdi daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku ile ve geçmişte yapılan hataları da düzelterek tek millet, tek bayrak altında bu sorunu çözeceğiz, diyor (Erdoğan diyor-NB). Yine geliyorum, sorun nedir ki, bunları nasıl yapacaksınız ki? Ve nasıl sorun çözülmüş olacak? Kürt sorunu, demokratikleşme sorunudur, diyor. Yani ne demek istiyor? Türkiye'de demokrasi yoktur diyorsa kendisini iktidara getiren demokrasi. Demokrasinin eksiklikleri vardır, şunlardır diyorsa o, bu ülkenin bütün vatandaşlarını ilgilendirir, çünkü bütün vatandaşlara eşit haklar vardır, yani ülkenin bir bölümündeki insanlara başka, bir bölümündeki insanlara başka hukuk tanınmamaktadır..."

İyi tahlil eden biri için bu sözler açık ve nettir Demirel'in görüşü. Bu Zat, açıkça Türkiye'de demokrasi vardır diyor. Sorun daha fazla demokraside değildir, sadece hukukidir. Kişilerin eşitliğidir, etnik grupların değil. Bunu da açıkça beyan ediyor: "Şimdi burada çok önemli bir şeye temas etmek istiyorum. Türkiye'deki haklar bireysel haklardır, cemaat hakları yoktur. Yani etnik grup veya dini inançlar bakımından teker teker bireysel haklarınız vardır, fakat grup hakkınız yoktur. Veya grup hakkına girerseniz parçalanma gelir. Bütün bunlardan şunu söylemek istiyorum: Terörün arkasındaki siyasi projeyi biliyoruz. Şimdi bu telaffuz ediliyor yine bazı yerlerde, diyor; işte evvela federasyon, sonra Kürt nüfusun bulunduğu yerlerde konfederasyon. Bunların hepsi neden rahatsız edici? Bence olayın hizmetle alakası yoktur, olay ideolojiktir. Yani PKK terörünün hizmetle alakası yoktur, ideolojiktir. Şöyle bağlamak istiyorum sözümü, bu mesajımdır aynı zamanda ve 30 sene hizmet ettiğim ülkemin en önemli sorunu telakki ediyorum, Türkler ve Kürtler, etnik olarak söylüyorum, Türkiye'nin bütün diğer insanları müşterek bir kadere sahiptirler. Bir arada barış içinde yaşamaktadırlar."

Çok açık konuşuyor. Diyor ki; "sen kişi olarak hak talep edebilirsin. Kendi Kürtçe konuşma hakkını falan talep edebilirsin, AMA BİR BÜTÜN HALİNDE KÜRT MİLLETİ'NİN KÜRTLÜĞÜ İLE İLGİLİ HAKLARINI İLERİ SÜREMEZSİN! Böylesi talepler, Türkiye denilen yapay devleti böler.. İşte bu, devşirme Demirel'in bize verdiği üçüncü derstir. Buna göre Türkler'in demokratikleşme macerasında "kırmızı çizgisi" Kürt ve Kürdistan Sorunu'dur. Şu anda iktidarda bulunan MGK, bu iktidarını sürdürdükçe sistemi değiştirecek bir şekilde demokratikleşmeleri bir hayaldır.

Demirel, en çok da "taviz" noktasında çok ciddi ve Kürtler'in hiç bilmedikleri bir noktada derslerle dolu sözler sarf etmektedir. Şöyle diyor Demirel: "Evet, eğer siyasi çözüm adı altında veya başka adlar altında veya Kürt sorununu çözüyorduk diye birtakım tavizler verilirse, Türkiye birliğinden tavizler verilirse bu takdirde daha çok taviz almak için daha çok terör beklenmelidir. Bu çok yanlıştır. Onun için bunu kesip ayırmak lazım."

İşte bu noktada Türkler'in bir bütün halinde bir diğer kırmızı çizgisi ortaya çıkıyor: "Taviz, Kürt Sorunu'nu çözüyorum diye taviz vermek yasaktır!". İşte benim bir takım Kürt örgütlerine, tek tek bazı Kürt şahsiyetlerine anlatamadığım budur. Önüne gelen bir "çözüm şekli" bir sistem çiziyor ve Kürt Milleti'nin kendi kaderini kendi eline alma mücadelesi ile açıkça çatışsa bile bunu dayatıyor. Bu arada bilhassa mücadeleyi günümüze kadar getiren gücün 1999'dan beri verdiği tavizleri, diğer tavizler kovalamış, en sonunda Bağımsız Kürdistan taebinden, "Uniter Türk Devleti", "Türkye denilen yapının sınırlarının değişmezliği", "Türk Bayrağını kabul etmek" gibi istenecek hiç bir şeyin kalmadığı noktaya gelinmiştir. İşte taviz politikasının sonu budur. Buna rağmen Türk Devleti yine de rahat durmuyor, bu güce "kayıtsız şartsız teslim ile imha arasında seçim yapması gerektiği"ni yüksek sesle ifade ediyor..

Türkler'in bir kaç asrı bulan diplomasi deneyimlerinden öğrendikleri çok şeyler. Bunlardan biri de tavizin zamanlamasıdır. Eğer bir Kürt örgütü bir gün herhangi bir taviz verecekse, bu tavizi önce TV'lerde ilan edip sonra masaya oturmamalıdır. Taviz, diplomaside en son karttır ve dikkatle oynanmadığı takdirde boşa kullanılmış olur. Ben kişi olarak görüşme masasında bile tavize karşıyım. Konuşulacak şey açık ve nettir: Kürt Milleti kendi kaderini kendisi tayin edecektir.

Kürt tarafına bakıyoruz. Kuzey itibariyle, şimdiye kadar hiç bir örgüt, hiç bir şekilde düşman ile görüşme masasına oturmuş değildir. Karşı tarafın bizi veya yönetici Kürt Gücü'nü ciddiye almaz tavırlarını yutmuş, kendilerini küçük görme gibi kabul edilemez bir tavır sergilemekte bir beis görmemişlerdir. Eh işte, "bu durumdaki bir hareketten taviz beklenir, taviz verilmez" diye düşünen bir düşman suçlanabilir mi? Savaştır bu! Amaç zafer değil mi? O zaman ister karşı tarafı oyuna getirip bozguna uğrat, ister psikolojik savaş araçlarını kullanarak teslim al, fark etmez. Sen taviz vermeye başladığın andan itibaren düşmanın elindesin. Artık kurtuluşun yok. Tavizi mutlaka yeni tavizler takip eder ve bir gün farketmeden "denizin bittiği"ni görürsün. Ama iş işten geçmiştir artık.

Kürt Politikacısı bunu bilmek zorundadır. Siyasete soyunanlar, istedikleri anda "sayım suyum yok" diyen çocuklar gibi oyunu yarıda kesme hakkına sahip olamazlar. Bir programla savaşa başlayan bir siyasi organizasyon o programı yenilgi, bozgun pahasına dayatır. İşte Mustafa Barzani'nin farkı burada. Baas'ın teklif ettiği sınırlı özerkliği, siyasi hayatı pahasına red etmesini çok iyi okumak gerekir. Baştan beri; "Kürdistan'a özerklik, Irak'a demokrasi" şiarı ile hareket etti ve bu programı sonuna kadar değiştirmedi. Sınırsız gücüne rağmen Kürt Milleti'nin kaderini bir tek şahsın yani kendisinin dudaklarının arasından çıkacak bir çift söze bağlamadı..

Kürt Politikacısı bu kararlılığı gösterir mi? Eğer gösterirse, ve örgütlenme ile yürüyüş tarzı konusunda doğru bir çizgi tutturursa, halkın nabzını doğru bir şekilde elinde tutarsa "taviz politikası" çamuruna batmadan uzun soluklu bir mücadeleyi yürütebilir, zafere erdirebilir.. 2006-01-22 (devam edecek)

Sirac Bilgin

2006-01-19




Gorusunuz