"Kürtler'in Kimliği" veya bir Türk'ten Kürt Kimliği...II

Üşümezsoy çarpıtmalarda bipervadır. Artık tüm "ayıp" sınırlarını aşmış bir vaziyette, ya gerçekten yazdığına inanarak, ki bu onun için en kötüsüdür, ya da kendisine verilen görevin icabı olarak, eh o zaman da bilim adamı kimliğini bir tarafa itmeli idi, yazdıkça coşuyor, coştukça pot üstüne pot kırıyor. "Kürtler'in Anadolu'ya yerleşimi" başlıklı bölüm, özrünüze sığınarak beyan edeyim ki, tam bir bilimsel rezalet.. "Kürtler'in Anadolu'ya yerleşimi" ile ilgili olarak hiç bir alıntı yapmadığı halde "yaptığımız bu alıntılardan açıkça görüldüğü gibi" diye başlayan bir paragrafı ne yapmalı, bilmiyorum, ama bana kalırsa sabırla, onu alıntı yapmış kabullenerek cevaplamak gerekir.
Üşümezsoy; Osmanlılar'ın, Alevi Türkmenleri "Güneydoğu Anadolu" dediği yerden çıkardıklarını, bunların yerine şafii kimlikleri (!) ile Kurmanclar'ı yerleştirdirdiklerini balandıra ballandıra anlatıyor.. Üstelik bu göçebe Kurmanclar bundan sonra dillerini ve etnilerini (!) geliştirmişler.
Şimdi bu paragraftaki birinci bilimsel hata, Kemalist Türk Devleti'nin 1920'li yıllarda Kürdistan ismini buharlaştırmak için yarattığı "Doğu ve Güneydoğu Anadolu" gibi bölgelendirmeleri'ndeki hatadır. Kürdistan'ın şu andaki coğrafyasını tarif etmek amacındaki söz konusu iki bölge de "Anadolu" denilen yarımadanın dışındadır. Tarihi olarak Anadolu, Samsun-İskenderun Hattı'nın Batısı'dır ve Kürdistan topraklarını içermez. İkinci ve en önemli hata, Kürtler'in, bizim ve dünya bilim çevrelerinin Kürdistan olarak bildiği, ama Üşümezsoy ve diğer Türk çoğunluğunun "Doğe ve Güğneydoğu Anadolu" olarak bildikleri topraklara Osmanlılar tarafından yerleştirildiği, tabir için affediniz, safsatasıdır. Bu adamlar kendi tarihlerini bile okumuyor veya okudukları halde inkar ediyorlar. Neden? Çünkü Türk-Osmanlı belgeleri, Yavuz Selim'in İran Seferi'nden önce Kürdistan adını verdiği ÜLKEDEKİ KÜRT BEYLERİ İLE ANTLAŞMA İMZALADIĞINI anlatır. Bu antlaşmayı Kürtler'in hala üstünde (hain mi, değil mi diye) anlaşamadığı İdris-i Bitlisî sağlamıştı. Bu tam da 16. Yüzyıl'ın başlarıdır ve bu tarihten önce Osmanlı'nın Kürdistan'da bir varlığı yoktur. Yine Yavuz'un oğlu Sultan Süleyman Nemçe Kralı'na yazdığı mektupta "Ben ki ..... Kürdistan'ın hakimi..." şeklinde övündüğü Türkler'in ilkokul tarih kitaplarında bile yer alıyordu.. Eee, orada zaten yerleşik bulunan "Kurmanc"ı nasıl bir daha yerleştireceksin ki?
Goranlar'a gelince, bu konuda yazdıkları tam bir bilimsel felaket ve bilgisizlik örneğidir. Birincisi; Goranlar, reaya değil, zamanın tüm Kürtler'i gibi, kapalı, kendi kendine yeterli bir ekonomiye sahiptiler. İkincisi; Goranlar yezidi veya Êzdî değil, Kakeî yada diğer başka adlar arasında "Ehl-i Haqq" dinine mensup idiler. Dinleri yüzünden ilave baskı gördükleri de bilinen bir gerçektir. Êzdîler'e gelince, tıpkı Kakeîler gibi onlarda ibadetlerini sadece Kürtçe yaparlardı. Yani bu diyalekt mensubu Kürtler, diğer Kürtler'in haketmedikleri kadar milli kültüre bağlı bir sosyal dilimdirler. Üşümezsoy'un bir diğer bilimsel hatası, Soane'ye dayandırdığı "Goranlar Kürt değil, İrani'dirler" belirlemesidir. Oysa kendisini biraz daha sevindireyim; Kürtler'in tümü İranidirler!
Peki İran nedir, onu da açalım da kurtulalım: İran, Avestik bir bileşik kelimedir. Aeryano Veaco'dan gelir. Zaman içinde kelime, bilhassa Pehlevi eserlerde İranvej'e dönüşür (İranlılar'ın evi, ülkesi). Zamanımızda ise İran şeklini almıştır. İrani kavimler; Kürtler, Farslar, Oseitler, Mazandaranlar, Gilanlılar gibi milletlerdir. Yani biraz öğrenerek yazın da değeri olsun, olmaz mı? Şimdi gelelim Goranlar'ın sözde dışlanmalarına. Bu diyalekti kullanan Kürtler, bilhassa ulusal bilincin zirve yaptığı 1960'dan sonra hiç bir şekilde dışlanmadılar. Daha önceki dışlanmalar elbette Müslüman-Ehl-i Haqq ayırımı başta olmak üzere lehçe ayırımının da etkisi ileydi. Zaten Kürdistan'da bir zamanlar iki komşu köy bile biribirlerini dışlardı. Fakat bilhassa Güney'de, Mustafa Barzani'nin öncülük ettiği Eylül Devrimi ile bu ayırımlar bitti. İşte ıspatı: Ehl-i Haqq Dini mensubu (Goranlardan) Felakeddin Kakeî, Kürdistan Demokrat partisi'nin Merkez Komitesi Üyesi'dir. Felakeddin 1960'lı yıllardan beri bu görevi şerefle yürütüyor, Kürtler'in ne yapması gerektiği konusunda kararlar alabiliyor.. Bunu hem bir Kakei, hem bir Goran ve hepsinin üstünde Kürt olarak yapıyor, bilinç veriyor. Yeterli mi?
Gelelim Alpaslan'ın veziri Nizam-ül Mülk'ün, Kurmanclar'ı şafiileştirdiği tezine ve Kurmanclar'ın özünde Tacik falan oluşları ile ilgili "bilimsel inciler"e.. Öncelikle şunu belirtelim, Kürtler (burada Kurmanclar) "Tacik" de olsalar bu Türkler için lehde bir puan arz etmez. Çünkü Tacikler de Hint-Avrupa Dil grubu'ndan bir dil kullanırlar. Tacikler'in Türklük ile uzaktan yakından bir ilişkileri yoktur. Vezir Nizam-ül Mülk dönemi'nden öncesinde Ardabil'i başkent olarak alan bir Kürt Devleti vardı, tabanı "Kurmanc'dı.. Ardabil Batı İran'dadır.. Eee, nasıl olurda zaten orada bulunan Kurmanclar'ı Nizam-ül Mülk bir daha Ortaasya'dan alıp getiriyor, şafiileştiriyor ve Anadolu'ya yerleştiriyor? Hem hani Osmanlılar onları 16. Yüzyıl'da Anadolu'ya geçirmişlardi? Şaşkın bilim adamı..
Şafiiliğe gelince, Muhammed bin İdrîs el-Şafıî (150-204 H.) tarafından geliştirilen bu mezheb, daha ziyade Kürtler'in kabul ettikleri, neredeyse sadece Kürtler'e has bir mezhebdir. Bu mezhebi kabul eden Kürt Bilim adamları, Endonezya'ya kadar giderek Şafiiliğin yayılması için çalışmışlardır. Bugün Endonezya'da kullanılan hakim dil olan Bahaya Dili'ne girmiş 200 Kürtçe kelime vardır.. Nasıl olurda MS 800'de Şafii olan Kürtler, birden bire 1000'li yıllarda Nizam tarafından şafiileştiriliyorlar, hayret!.
Üşümezsoy, Zazalar'ı da karıştırabildiği kadar karıştırmış, kendisi de içinden çıkamaz duruma gelmiştir. Öncelikle söyleyelim, Zaza Diyalekti'ni kullanan Kürtler hiç bir zaman kendilerini "Zaza" olarak nitelememişlerdir. Bu isim dışardan onlara verilmiştir. Onlar, bulundukları yerlere göre kendilerini Kırd, Kırmanc veya Dımılî (İsmail Dümbüllü de bu Kürt diyalektinden gelir) olarak nitelerler. Diyalektleri Avesta'nın yazıldığı diyalekte en yakın diyalekttir. Ben Avesta üzerine yaptığım araştırmada 600 cıvarında ortak kelime buldum. Bir kitabın 2000 cıvarında kelime ile yazıldığına bakılırsa ortaklığı siz düşünün. Hiç bir dilde, 2700 Yıl sonraki "torun" diyalekt ile bu kadar ortaklık bulamazsınız.. Üşümezsoy, hiç bir delil gösteremeden yazıyor ha yazıyor.. Zazalar Akkoyun, Karakoyun ve Akhun ile Kara hun olarak göstermesi ise harika. Tam Türk'e yaraşır bir aymazlık.. 2006-01-16 (devam edecek)
Sirac Bilgin

2006-01-16




Gorusunuz



kudurmuş türk köpekleri

ela

2009-06-27 21:53 - kudurmuş türk öpekleri zamanında bizi işkenceyle, baskıyla,zulümle türkleştirmeye çalıştı.başaramayınca da kökenlerimizi değiştirerek yada nasıl ne şekilde ne şartlar altında yazıldığı belli olmayan kağıtlarda vay efendim şöyle yazıyor o halde şunlar türk gibi türkleştirme çabalarına girdiler.lütfen bu köpeklerin maskesini düşürün.biz kürdüz sonuna kadar