"Kürtler'in Kimliği" veya bir Türk'ten Kürt Kimliği...I

"Araştırmacı" Üşümezsoy, 70'li yıllardan bu yana Kürt Kümliğini "devrimci bir stratejinin parçası" olarak incelediğini söylüyor. Bu aşağı yukarı 30 yıl eder. 30 yılda vardığı sonuçların Türk Devleti'nin geliştirdiği resmi tarih tezlerine varmak ve Kürtler'i buharlaştırıcı, yok sayıcı deliller aramaktan ibaret olması, Türk araştırmacılığının bilimsel seviyesi bakımından ibret verici.. Üşümezsoy, tipik bir Türk Araştırmacısı'dır, ki ben bunları toptan "savaş ve giderek psikolojik savaş araştırmacıları" olarak niteliyorum. Tarihlerini, dillerini, kültürlerini ve olmayan mitolojilerini ele alış tarzları bir savaşçı tarzıdır. Bilimle ilgisi olamayan silahlı bir araştırmacılık.. Al birini vur ötekine.
Araştırmacı işe başlarken tezsiz olmalı. Tezler araştırmanın sonucu olarak şekillenmeli ve mümkün olan en sağlam delillerle takviye edilmeli iken, Türk Araştırmacılığında tez baştan beri "çantada keklik1tir. Tüm deliller bu tezi ıspatlamak için toplanır. Eğer "muhalif" bir delil ortaya çıkarsa ya görmezden gelinir, ya da bükülerek amaca uygun bir şekilde kullanılır.. Metodoloji diye bir anahtardan habersizdirler (çoğunluk itibariyle). Langur lungur girişirler konulara. Şu veya bu bulgu yazılarına rast gele serpiştirilmiştir. İşte bu gruba giren Üşümezsoy'un "tezi"ni okumak ve yerin oturtmak zaman aldı. Şimdi bu anlayışa uygun bir inceleme gerçekleştirelim ve onun takibettiği zikzaklı yolu takibederek, bu Zat'ın iddiasının zıddı olan gerçekleri ortaya koyalım.
Kürtler, bu zata bakılırsa Kürt Milleti kavramını ancak –70'li yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. Zatımız en nihayetinde "Pankürdik Devlet" gibi bizim garip bulduğumuz stratejik bir kavrama varıldığını kaydetmek gibi kendi icadı yüksek bilimsel bir kavrama varıyor. Yani her şey otuz yıla sığdırılmış.. Yazar, kerameti kendinden menkul objektivitesi ile Kürt Kimliği'ni; dinsel, dilsel, etnik, antropolojik açıdan ele aldığı ve geriye doğru takip ederek tarihsel gelişimini ortaya koyduğu kanaatında..
Üşümezsoy, ilk olarak İzady'den alıntımsı bir parça alır. İzady'yi "Pankürdist" olarak niteleyen bu Kemalist yazar, daha sonra çarpıtmalarına geçer.
Biz bu çarpıtmalara geçmeden önce Prof İzady'i biraz tanıtalım istedik. İzady, Doğulu Bir Kürt'tür. Pers Metropolleri'nde büyümüş, kafa yapısı, 1979'da ABD'ye göçüne kadar Farsi idea injeksiyonu ile şekillenmiş bir tarihçidir. Kendi ifadesine göre (ki kendisini tanırım) 1979'a kadar Kürt olduğunun farkında bile değildi. Bu tarihte Kürtlük ile tanışan İzady, araştırmalarında tam anlamı ile sistematik bir metodoloji kullanamamıştır. Dardır. Bir kaç kültür (burada kast edilen arkelolojik anlamda kültürdür) ile yetinir. Bunları kaydetmem, İzady'nin çalışmalarını tümden olumsuzladığım anlamına gelmez. Ama bence çalışmalarını dayandırdığı mantıkta bazı sapmalar var ve bu her zaman eleştirdiğim bir yöndür. Bilhassa Medler konusunda tercih ettiği belirsizlik ve itici bakış, çalışmalarına gölge düşürebilecek kadar Pers mantığının izlerini taşır.. ama İzady'nin eserleri, pek çok Türk'ün haset dolu bakışları arasında Harward Üniversitesi gibi ABD'nin iftiharı olan bir kurum tarafından ders kitabı olarak yayınlanmıştır. Ben eğer bugün onu eleştiriyorsam, inandığım bilimsel yolda, onaltı yıldan beri yaptığım mitoloji alanındaki çalışmalarımdan dolayı vardığım sonuçlarla çeliştiği noktalar dolayısı iledir.
Gelelim alıntıya: İzady, hiç bir yerde Kürtler'i Dimilî, Bahdinanî, Soran ve Goran "kimlikli" olarak takdim etmedi. Bunları farklı Kürt "Tribes=Kabileler" olarak verir. Bilimle uzaktan yakından ilgisi olanlar, ayrı kimlik için çak daha fazla noktalar gerektiğini bilirler. Üstelik, tam aksine İzady, bu alt grupların tümünün, bilimsel tabiri tam olarak kullanmasa da, ortak bir "PROTO-KURD" atadan geldiğini tarif eder. Üşümezsoy'un "proto-Kurd" tabirini bilmediğine ihtimal vermememe rağmen biraz açayım: "Proto-" Kurd, Türk vs demek, daha henüz kendilerini "Kürt, Türk vs olarak nitelemeyen, fakat oraya doğrtu ilerleyen ortak ata demektir. Türk yazar bu Kürt grupları veya farklı diyalektleri konuşan Kürtler'in durumunu İtalyanlarla Fransızlar veya Fransızca ile Romence arasındaki farka benzetir. Böylece bin yıllardır merkezi bir devlet halinde örgütlenememiş bir halkın veya milletin diyalekt farklarını pervasızca bir kaç ulus imiş gibi gösterir. Bir an için bunun böyle olduğunu farz edelim. Yani farz-ı mahal,

Kurmanclar, Soranlar, Goranlar, Feyliler, Zazalar ayrı ulus olsunlar. Bundan Türkler'e düşen ne var? Yani onlar ayrı birer ulus olsalar, hiç bir ortak kökleri bulunmayan, en aşağısından iki yüzyıldır istiklal uğruna boğuştukları Türk'e köle mi olmaları gerekir? Buradaki kurnazlığı anlamamak mümkün değil. Türk yazar şöyle demeye getiriyor; "siz bölünün ki biz sizin kölelik durumunuzdan istifade edelim. Kurnaz Osmanlı ne olacak?
Bu diyalektler arasındaki en büyük fark dahi, günümüz İsviçre'sindeki yerel Almanca ile yazın dilinde kullanılan "Yüksek Almanca" arasındaki fark kadar değildir. Bir Almanyalı Alman, Yüksek Almanca kullanmayan bir İsviçreli Alman ile asla anlaşamaz. Ama ikisi de Almandır. Gerçi İsviçre Almanı bin yıldan beridir içi sorunlarını hal etmiş olarak diğer bazı uluslarla bir konfederasyon içinde yaşıyor ve sanki ayrı ulus gibi hareket ediyorsa da, oradaki Alman kendisini hep Alman olarak niteler ve bununla gurur duyar. Bunun gibi, Otto von Bismark döneminde kullanılan Almanca(lar)a veya Garibaldi dönemindeki İtalyanca(lar)a.. Bu insanlar biribirleri ile konuşarak anlaşamıyorlardı. Aynı dil.. Fakat yüzlerce diyalekt. Devletleştiler ve bugünkü uygar Alman ve İtalyan devletlerini kurdular..
Evet boşuna bir çabadır Üşümezsoy'un gösterdiği çaba. Tarih bunun gibi ve hatta Macarlar gibi ulusların kuruluşlarındaki böylesi güçlüklerin aşıldığını gösterir. Bunu "ulus değiller" gibi bir iddia için delil olarak kullanmak, bilimle alay etmektir.

Fakat sistematik olarak hareket etmeyen Üşümezsoy, Yine İzady'i yanlış yorumlayarak, Proto-Kurd'lerin kendilerini Kürt olarak nitelememelerini öne sürerek, Müslümanlar'ın, teslimiyeti red eden Kürtler'le ilgili bir safsatayı da dile getiriyor; "cinlerin ve Havva'nın kızlarından doğmuş ve aynı zamanda peygamber tarafından lanetlenmiş topluluk".. Bu bile bilimin yerini psdikolojik savaş metodlarını aldığının delilidir, değil mi; "Etrak-ı bi idrak= anlama kaabiliyeti olmayan Türkler" ( bu ibare, Osmanlı döneminde Türkler'e yakıştırılan bir ibaredir). Yakın zamana kadar, demesini ile siz yüzyıl önce olarak anlayınız. Oysa biz, en aşağısından yazılı ve arkeolojik delillere bağlı olarak, bin yılıaşkın bir süreden beri, Kürtler'in kendilerini Kürt olarak nitelediklerini biliyoruz. Kürt Hükümdarı "Daysam al Kurdi" bastırdığı ve halen İsveç'te bir müzede bulunan paraların bir yüzüne; "Daysam ibn İbrahim al Kurdi-341 hicri" tabirini geçirir (MS 952-953). Bundan daha iyi bir delil var mı? Tabii ki Farslar'dan pek çok kaynak da gösterebiliriz. Hatta MS 400 yıllarında bulunan bir arkeolojik yapıtta, günümüzdekine yakın bir Kürtçe ile (karma diyalekt diyebiliriz) yazılmış bir şiirin varlığından da bahsedilir. Bu delil, biraz zayıflığından dolayı burada kullanılmayacaktır. Türkler'le ilgili ve ilk olarak Türk adının geçtiği (Törüg oguz begleri budun eşidin) yazılı delilin MS 752'de Gültekin Kağan tarafından dikildiği bilindiğine göre, Proto-Türk dönemi de fazla uzağa atılamıyor..
Goranlar'a gelince, onların ve Lurlar'ınKürtlüğünü Soane'den öğrenecek değiliz. BU konuda delil bile göstermeye gerek yoktur ve Goranlar'ın Kürdistan'ın Güney'inde, çevresi diğer Kürt Kabileler ile sarılı olarak yer aldığını biliyoruz.(devam edecek) 2006-01-15

Sirac Bilgin

2006-01-15




Gorusunuz



yanıt

GEVERO

2009-03-04 19:08 - TEZSİZ OLARAK YAZMIŞSIN ELİNDE BELGE YOK KARALAMIŞSIN KÜRTÇENİN FARSÇA ARAPÇA TÜRKÇE KARIŞIMI BİR DİLDİR.al sana kapak gibi yanıtta KURDİ dir HANGİ DİLDEN GELİYOR BU CÜMLE ARAŞTIR KARDEŞİM TÜRKLER KİMSEYİ BOYUNDURĞU ALTINA ALMAMIŞTIR SİZİN ATALARINIZ BİZİM YANIMIZDA SAVAŞMIŞTIR NEDEN BİR SOR KENDİNE VE NASIL OLUYOR İKİ ŞEHİRDE AYRI İKİ KÜRTÇE OLUYOR HANİ İKİ ÜLKE OLSA ANLAYACAĞIM:D