Yakın tarihten bir ders; Kongra Neteweyîya Kurdistanê-IV

Evet, kasdi hatalar, daha sonra PKK merkezli olarak büyüyerek devam etti ve bir yaprak dökümü gibi, KNK, Başkanı dahil, tüm önemli üyelerini kaybetti, adeta içi boşalarak muazzam bir binada bir köşeye hapsedildi. İsmet Şerif istifa ettiğinde KNK'nin Kongra-Gel denilen Kürdistan ve Kürt Sorunu ile ilgili "tez"leri ile tanınmış olan bir örgütlenmeye katılması tartışılıyordu.. Bu bütün dünyada bir ilkti, doğrusu, PKK'ye yakışan bir ilkti. Bir üst kurum, bir alt kuruma teslim olmanın şartlarını konuşuyordu!
Ben şimdi Bu deneyden çıkarılabilecek dersleri toparlamaya çalışacağım.
1) Kürt Milleti'nin İstiklal Mücadelesi'nde çok büyük kayıplara yol açan savaşlar ve vahşetler yaşandı, yaşanıyor. Bu savaşı hafife alanlar, mücadelenin içinden geçtiği bu dar boğazda sadece kendi ikballerini düşünenler iyi tanınmalı, teşhir edilmelidirler ki bir daha zarar vermesinler. Aramızda dolaşan, şu veya bu çizgide Kürtçülük yaptığı sanısını veren bu tipler çoktur. Bunlar hem ulusal hareketi ve hem de içinde yer aldıkları örgütleri, fikir klüplerini, basın organlarını, siteları zaafa uğratabilecek yapıdadırlar. Lafazandırlar. Ahbab-çavuş ilişkilerinin ustasıdırlar. Bazan her şeyi dalgaya alan zihniyetleri ile rehavet havası yayarlar. Düşmanın pasifikasyon harekatı için biçilmiş kaftandır bu tipler. Bunları iyi tanımak örgütlerin, basın organlarının ve mücadeleye hazırlayıcı her türlü haberleşme organının görevidir. Bir örgütten kovulan, diğer örgüt tarafından "mal bulmuş mağribi" gibi kapılırsa, o örgüt para ile ağır bir hastalık, bir kanser satın almış demektir.
Geçmişte, ben, TKDP içindeyken bu tiplerden pek çoğunu "kapmıştık".. Lafazandılar. İşe koşuyor, militan bir görüntü arz ediyorlardı. Ama bunlar ne Barzani'yi, ne parti tarihini, ne de dayandığı güçlerin yapısını bilmiyorlardı. Sadece üstünkçrü, yüzeyel bilgilerle yetiniyorlardı. Kürdistan Tarihi'ni bilmiyorlardı. Kürt Kültürü bunlara yabancıydı. Kitabi idiler ve içinden geldikleri Türk Solu'nun tüm hastalıklarını taşıyarak gelmişlerdi. Misal olarak veriyorum; bunlardan biri Hıdır Akbalık adlı unsurdu. Bu unsuru biz Perinçekciler'den "kapmıştık". Ama 1977 kongresinde yıkıcı roller oynadıktan sonra bu kez de 40 arkadaşımız ile birlikte PKK'ye geçti.. Böylece PKK'de Akbalık denen unsuru bizden "kapmıştı". Düşman tarafından yakalandıktan sonra itirafçı olan bu unsur 300'ün üstünde ismi deşifre etmiş, rolunu oynamıştı.. İşte bu bir tipolojidir. Bunun dışında hala internet alanında aynı saptırmaları yaşayan, demokrasi dersi vermeye kalkan kişilikler de var ve gittikçe çoğalıyorlar. Umarım reyting uğruna bunlara yer verilmez ve yıkıcı etkileri asgariye indirilir..
Bu tipler Kürtler'in birliğini hep kendi ikballeri için tehlike olarak görürler. Bunun için var güçleri ile tutunmaya ve müsait bir zamanda zehirlerini akıtmak için köşelerine çekilirler. Bazan çok doğru şeyler de yazarlar. Ama herşey, yarın akıtacağı zehirin daha etkili olması içindir.
Düşmanın adamı olup olmadıklarını bilmediğimiz bu tiplerin yanında bir de düşmanın direkt olarak aramıza soktukları elemanları vardır. Hemen isim vereyim; "Araştırmacı-yazar" Serhat Ararat. Bu adama ilk olarak ben "MİT Ajanı'dır teşhisi koymuştum. Tabii ki itirazlar yökseldi. Yazıları reyting için sitelarda, forumlarda yer almaya devam etti. Ben şimdi onun bir yazısını MİT sitelarından birinde keşfettim. İşte bu kısa teşhirler bile biz Kürtler'in iç rekabet uğruna, kalabalık görünme uğruna nelere izin verdiğimizin, yıkıcılığa ışık yaktığımızın delilleridir. Daha derine inmeye, derindeki bazı kişiliklere şimdilik dokunmaya ben bile cesaret edemiyorum.
Biliyorum, Kontr-gerilla veya Özel Harp Dairesi Kürtler arasında, Kürtçülük yapan Kürtler arasında da örgütlenmiştir. Bunun saklanır bir yönü yoktur. Zaten ÖHD yetkililerinin kendileri de söylüyorlar. Peki kimdir bunlar? Ben çoğunu tahmin edıyorum. Bunlar bizde bazan çok önemli bazı pozisyonlarda bulunuyorlar. Bazan "ruspi"dirler. Ama kimse araştırmaz. Doğru dürüst bir iç dayanışma olmadığı için, bir nevi dokunulmazlık da kazanmışlardır. Ulusal dayanışma olsaydı bu tipleri teşhir etmek ve etkisizleştirmek kolaylaşırdı..
2)Ulusal Birlik, Düşman'ın muazzam olanakları karşısında bir zaruret olduğuna göre bunun çok ciddiye alınması gerekir. Liderlik hastalıkları, öncülük etme tutkuları bir tarafa bırakılarak "sorun"un halli yoluna gidilmesi işi epey kolaylaştırır. Fakat bu herşey değildir. Bölgelerimiz, bilhassa Güney'in kurtuluş yoluna girmesi ile eşitsiz bir gelişme sürecini yaşamaktadırlar. Daha açıkça yazarsak, Güney'in ihtiyaçları ile Kuzey'in ihtiyaçları uyuşmamaktadır. Realist olmak çok önemlidir. Kuzey, sıkı bir milli mücadele sürecine hazırlanıyorken, Güney, ekonomik bakımdan toparlanma, bankacılık, piyasa düzenlenmesi ile ilgili hukuki düzenlemeler, Hukuk sisteminin yerleştirilmesi, Kürdistan'ın tüm Güney kesiminin birleştirilmesi, Medeni kanun, Araplar ile ilişkiler gibi dev sorunların çözümü ile meşguldur.

Şu anda kuzey'deki dağınıklık da gözönüne alınırsa, dört bölgemiz yerine Kuzey'in elden geçirilmesi daha akılcıdır. Ama Kuzey bölgemiz de "ha" deyince birleşemiyor. Bunda PKK cenahındaki büyük belirsizlik ve yanlışta ısrarın rolu büyüktür. Fakat dikkatli bir yürüyüşle aşılmayacak sorun yoktur. Yeter ki içten içe ve BİLİNÇLE isteyelim.. Ben örgütlenme, reorganizasyon alanı gibi can alıcı noktalar dahil, birlik sorununun da pratik eylemlilik içinde kendisini dayatacağını ve bu eksende çözümleneceğine inanıyorum. Atıl odakların "birlik" teşebbüslerini çok kez gördük, hala şu veya bu eski örgütü hortlatma bazında, ibretle izliyoruz. Sadece duygusal veya nostaljik davranarak eskiyi, eski enerjisi ile diriltmenin mümkün olmadığı ortada. Eski elemanların çoğunun sağa sola savrulduğu, bazılarının görüş değiştirdiği ve hatta işgalci-ilhakçı sisteme teslim olduğu bir süreçte kalan ihtiyarlardan dinamik bir örgüt yaratmak elbette gerçekçi değildir. Bunun yerine örgütlenmesini muhafaza eden ve yeniden organize olmuş örgütlerin, seçtikleri hedefe denk gelen EYLEMLİLİK İÇİNDE dirsek temasına geçmesi ve böylece REEL İHTİYAÇTAN DOĞAN BİRLİK esprisine varmaları mümkün olur.
"Önce birlik sonra eylem" esprisine geçmişin pratiğini de gözönüne aldığımızda, güvenmenin imkanı pek yoktur. Bunun yerine, tam tersine "eylem içinde birlik" esprisi daha gerçekçi olacaktır..
3) Ulusal Birliğin sınıfsal birlik olmadığını bilince çıkarmayanların yıkıcı olabileceklerini burada hatırlatmaya bile gerek yoktur.. 2006-01-11

Sirac Bilgin

2006-01-11




Gorusunuz