Yakın tarihten bir ders; Kongra Neteweyîya Kurdistanê-III

KNK artık Aydar-Kartal ikilisinin serbestçe at oynattıkları, hücrelerine kadar kontrol altında tuttukları bir yapı halindeydi. Gerçi benim yazılarımın etkisi ile Çadırcı geri çekilmişti ama, ne de olsa yönetim ellerindeydi ve yeni gelen Adem Uzun ve Erdal Sincar ikilisi, dürüst olmalarına rağmen hep bu ikili ile burun buruna olmalarından ve iş yapma zorunluğundan dolayı onların etkisi altına girmiş gibi görünüyorlardı. Yaşar Kaya ise, sımsıkı sarıldığı PWDK başkanlığı'nı bu kurumun tarihe karışması ile postsuz kalmıştı. Müthiş yıkıcı davranıyordu. Saldırgan tavrı onun kontrol altına alınmasını gerektiriyordu. İşte bu fırsat, Kongre'nin yenilenmesi toplantısında doğdu. Seçim gecesi Kaya ile PKK yetkilileri uzun bir pazarlık yaşadılar. En nihayetinde Kaya'nın Başkanlık dizisi adı verilen ve Aydar'ın da yer aldığı yönetim postuna girmesi kabul edildi. Yaşar Kaya, kendi deyimi ile o gece en rahat uykularından birini gerçekleştirdi. Ama Aydar ve Kartal'ın uykusu yoktu. Sabah saatlerinde seçim saatleri yaklaşıp, Kaya'nın adaylığı açıklandığınında bu ikili müthiş bir karşı kulis faaliyeti başlattılar. Fakat tavırları PKK sorumluları tarafından çabuk farkedildiği için ihtar aldılar ve sustular. Nihayetinde Kaya marjinal bir farkla bu posta seçildi. Artık yeni Aydar-Kaya kavgası başlamıştı.
Öte yandan İmralı'dan avukat görüşmeleri çıktıkça PKK, içinde yer aldığı bütün Kürdistani kurumlardan çekilmeye başlamıştı, hem de 1ç dönem sırasında. Tabii ki bu karşılıksız kalmamış, bu defa Kuzeyli Partiler KNK'yi terketmişti. II. Dönem itibariyle KNK artık PKK'nin yanörgütüydü. Ben seçimden bir hafta sonra istifamı yönetime sunmuştum. Aslında I. Dönem, KNK'nin yıkılışına giden yol oldu. İşte bu dönemde, KNK'nin kuruluşuna öncülük eden PKK "Başkanlık Konseyi"ne yazdığım mektup günümüzde birlik oluşturmak isteyenlere gerçekten ışık tutacak niteliktedir. Sadece Zubeyir yerine "Cemo'yu, Remzi yerine "Memo"yu koyun yeter.. Ortaya koymaya çalıştığım, bu tür Birlik teşebbüslerinde sakınılacak tiplerdir. Bu tiplerin yanında samimi PKK çalışanların, Kürdistan'ın her bölgesinden yurtseverlerin, Nizamettin Toğuç gibi fedakar DEPlilerin varlığını da unutmayınız. İşte mektubumdan bölümler:
"Eğer bir parti KNK'ye, sebebi ne olursa olsun, damgasını sonuna kadar vurmuşsa, işleyişini tamamen ve hiç saklamadan kontrol ediyorsa, ki burada PKK söz konusudur, sebebi ne olursa olsun o partinin şu sıkı psikolojik savaş ve rekabet şartlarında, kuruma yeteri bir katılım yaratılmamasından şikayetçi olmaması gerekir. Çünkü kurum artık söz konusu partinin bir organı haline gelmiştir. Eğer PKK bu kurumu mümkün mertebe genişlemiş, yani yeteri katılımla genişlemiş ve öte yanıyla Abdullah Öcalan'ın aradığı uluslararası meşruiyeti kazanmış olarak görmek istiyorsa, bu kadar büyük bir müdahale izlenimini silmek zorundadır. Bu mümkündür ve basittir, yeter ki eleştirileri karşı eleştiri ile bastırmak yerine dinleyelim (eleştirilerin dinlenmediğini dile getirenlerin çokluğu beni bunları kaydetmeye itti). Çünkü birer şikayet olarak bakılması gereken eleştirileri bastırırsak, o bir yerlerde olduğu gibi duracaktır. Eleştiri fertlerden veya partilerden gelebilir. Söz konusu eleştiriler KNK'ye katılmamış olan partilerden de gelebilir.......
....
"Ama benim vurgulamak istediğim, dostların bile, dışa vuran şekliyle, müdahalenin dozu ve aleniyetinden şikayetçi oldukları merkezindedir. Bu dışa vurum bazan rahatsız edici olabilecek kadar abartılıdır da. Böylesine aleni ve dolayısıyla itici bir müdahaleyi PKK Başkanlık Konseyi'nin istediğini sanmıyorum. Sorun, bir anlamda, karşılaşılan problemlerin ve çözümdeki başarısızlıkların faturasını PKK'ye çıkarma alışkanlığı edinen, kolaycı KNK Yönetimi'nin yetersizliğinden ileri geliyor. Yönetim bu yetersizliğini kapatmak için PKK'ye sarılıyor ( o istedi sanısını veriyor) ve sonunda yetersizliğini bu partiye fatura edebiliyor.

"KNK Yönetimi bir ara faaliyetlerini sadece, sanki dertleri kendilerine yetmiyormuş gibi, PKK Başkanlık Konseyi'ne endekslemiş gibi bir görüntü verdi, hatta diyebiliriz ki hala veriyor. Son Kongre toplantısında ('oturumunda') Doğulu Yurtseverler'in, Sayın Vanlı tarafından yapılan konuşmaya şiddetle itiraz ettiklerini belki de duydunuz, ama acaba sebebi doğru yorumlanarak mı kulağınıza geldi? Onların asıl itirazları, gerçeği bilmediklerinden olsa gerek, PKK'nin sonuna kadar İran Rejimi ile işbirliği içinde olduğunu sandıklarındandı. (Şimdi açıkça yazabilirim, o dönemde Başkanlık Koseyi İran Rejimi ile adeta iç içe geçmişti)......... Sayın Vanlı'nın kullandığı; 'Ben İran'da Kürtler'in, diğer parçalardaki kadar katliama tabi tutulduklarını söyleyemem' şeklindeki cümlesi müthiş tepki çekti. 'PKK bu cümleyi dikte ettirdi' sanısı, bu arkadaşlarımızda kafa bulanıklığı yaratan başlıca güdü idi. Bereket PKK sözcüsü kürsüye çıkıp iddiayı red etti ve ben de kulisteki özel gayretimle kitleyi iknada biraz yararlı olabildim......
"Görüldüğü gibi Kürt halkı'nın fertleri ve organizasyonları psikolojik savaşın etkisiyle biribirlerine karşı oldukça hassaslaşmışlardır. Ama yakınlaşmanın ustaca hızlandırılmasından elde edilecek faydalar da belli.....
"Son KNK toplantısında bir ara Doğu Kürtleri'nin bir kısmının tam önünde oturuyordum. Onların 'PKK herşeyi daha önceden hazırlamış, şimdi seçilmesini istedikleri insanları ilan edecekler' dediklerini unutamıyorum. Bu, kürsüde ifade edilmemiş de olsa, dedikodu düzeyinde de kalsa çok acı bir eleştiridir. Anlamak, ona göre bir çıkar yol aramak lazım. Mesela, sadece bu dedikoduyu kesmek amacıyla da olsa, yönetim listeleri hazırlarken, neden PKK temsilcileri tek başlarına liste önerdiler, anlamıyorum. Diğer partilerle, dört hatta Rusya dahil beş parçadan parti ve şahsiyetlerin ortak imzalı olarak listeleri sunmaları daha rahatlatıcı olamaz mıydı? Ben bunları gerçekten, PKK'nin uğrunda büyük şehitler verdiği değerler ve ulusal yararı düşünen biri olarak öneriyorum. Bu ve ileride sunacağım saptama ve öneriler parti düzeyinde düşünmenizi istediğim birer saptama ile öneridir.

"Ulusal Kongre'ye, bu en büyük olması gereken ulusal kurumumuza, gerçekten sahip çıkmak yüksek bir bilinç düzeyi tutturmayı gerektirir, bu belli. Yaptığımız bu saptama, çeşitli partilere mensup insanlarımız açısından olduğu kadar, tek tek kişiler açısından da böyledir. Ulusun içinde bulunduğu durum, dört parçada verilen şehitlerin yerde duran kanları, boşaltılmış dört parçadaki coğrafyamız, perişan halkımızın durumu hep gözlerimizin önündedir. Bu sözler gözyaşı edebiyatı olarak algılanmamalı. Aynamızdır durumumuz. Keyif için mi mücadele ediliyor? Sizler dağlarda, HADEP düşmanın eli altında her an ölüm tehlikesi ile karşı karşıyasınız. Bu kahrolası durumunun hoşlanılır ne tarafı var ki? Mecburiyet, asırları bulan birikmiş sorunlara çözüm mecburiyeti ve bu mecburiyetin dayattığı görevi yüklenme bilinci olmasaydı bu güçlüklere göğüs gerilir miydi? Biz Avrupa'da, rahat evimizde her gece yatağa girerken, 'bugün ulusum için ne yaptım' diye içsel bir muhasebe yapmazsak, kişi olarak bencillik batağına saplanıp kaybolmamız önüne geçilmez bir kader olabilecektir.

"Bilinç, yani ulusal bilinç, hatta süreç bilinci insanların ilkel, ben merkezci güdülerinin önüne geçmediği hallerde ulusun kaderi ile ilgili ancak oyun düzeyinde tavırlara girilebilir. Her şeyin merkezinde kişinin kendisi oturmaktadır. Bu merkezdeki yerin sağlamlığı baş hedef haline gelir. İşte o andan itibaren kantarın topuzu kaçar, asıl hedef kaybolur gider.

"Çok kısa olarak anlatmaya çalıştığım gibi, bu zihniyet sahipleri, tahripkar olmayan bir uslupla, bu zihniyete sahip kişiler sağa sola savrulmadan, küstürülüp yeni yaralar açmadan ancak PKK yönetimi tarafından ustalıkla saptıkları önü batak yollarından çevrilebilirler. Biz her ferdimize muhtacız. Ama şunu bilelim, şu anda KNK yaklaşık olarak bu zihniyetin elinde bir oyuncak halindedir. Çürüme başlamıştır. Normal Kürt İnsanları ve PKK'nin dostları bile bu kuruma yaklaşmakta büyük tereddüt gösteriyorlar artık. Bir terslik olmalı burada. Bu ucuz bir karalama olarak algılanmasın. Bir arkadaşın deyimiyle müdahale etmekte gecikilmiş, bir nevi geri dönüşü olamayan noktaya –maalesef- gelinmiştir. Şu anda söz konusu olan, önce 'bazı şeyleri kurtarma çabasında neler yapılabilir' sorusunu esaslı bir şekilde sormak ve bu meyanda olayı tepeden tırnağa masaya yatırmaktan ibarettir. Böylece belki de küskünleri geri kazanmak, gelmemekte direnenleri kazanmak zaman içinde doğru yönelimlerle mümkün hale gelebilir. Hatta gelecektir de..

Hatalar:

"Öncelikle ilk KNK toplantısında yapılan yönetici veya başkan seçimindeki faydacı yaklaşıma bakalım. Bu seçim sırasında sergilenen hatalı tutumlar sayesinde daha henüz ilk 'oturum' sonrası (1999-Mayıs) bazı insanların evinde oturmasına ve gerçekten küsmesine yol açtı. Ölümüne kadar belli etmemesine rağmen, bunların arasında en başta İbrahim Ahmet ve bazı yakın taraftarları gelmektedir..... Adamı çok önemli ve hazırlığı aylar sürebilecek olan KNK Başkanlığı için aday olarak hazırladılar ve sonradan yan çizip emektar ve fakat hasta diğer insan İsmet Şerif'e yattılar.. Hepsi bu. Bu arada İbrahim Ahmed ile birlikte anında Şeyh İzzettin Hüseyni de küstü. Nezaket gösterip son kongreye name göndermesine bakmayın.. O, son güne kadar Kongre'ye en sıkı muhalefet edenlerin başında geliyordu....

"Oysa yaşlı ve emektar insanlarımızın tümü bir arada, eşit bir şekilde, bir 'danışma kurulu'nda veya 'ruspiler kurulu'nda toplanabilir, tavsiyeleri gerçekten dinlenerek onore edilebilirlerdi. Bu emektarlar tarafsız konumlarına dayanarak partiler arası sürtüşmelere KNK'den çok önce ve daha effektif müdahale edebilirlerdi. 1996'da Mesut Barzani de böylesi bir kurula taraftardı. Oysa ucuz yola gidildi, hassas konumdaki kişilere, bu arada Sayın Hüseyni'ye de mavi boncuk dağıtılma yoluna gidildiği izlenimi var. Silahlı mücadelede bulunmuş biri olarak Sayın Hüseyni de kendisini başkanlık için en aşağısından Sayın Vanlı kadar hak sahibi hissediyordu. Bu arada kulis faaliyetlerinin aleni ve PKK merkezli olarak tek elden yapılması, seçileceklerin, eldeki çoğunluğa dayanarak, hemen hemen tek elden belirlenmesi Doğulu ve Güneyli Kürtler'i kızdırmış, hemen kongre sürecinde dağılmayı gündeme getirmişti. Onları orada tutan tek şey, kendi deyimleri ile, Başkan Apo'nun durumu idi. Bu sıkıntılı anda PKK'yi yalnız bırakmayı içlerine sindiremediklerini söylemeleri ilginçtir. Bu arada kendisini kullanılmış gibi his eden Nuri Talabani de kalben kopmuştu. Ama benim de aralarında bulunduğum insanların görünmez ellerinin müdahalesi sayesinde kopuşunu tam bir şekilde beyan etmedi. Hala da öyle.. (Devam edecek) 2006-01-09

Sirac Bilgin

2006-01-09




Gorusunuz