Yakın tarihten bir ders; Kongra Neteweyîya Kurdistanê

Ulusal üst kurum olarak, Kongra Netewî ya Kurdistanê (bundan sonra KNK)'nin oluşturulması için çağrı, Abdulah Öcalan'ın "emri" ile Parlametoya Kurdîstanê li Dervayê Welêt (bundan böyle PKDW) tarafından 1995'te yapıldı. Çok gerekli bir çağrıydı bu. Kürt Milleti'nin dağınık, her türlü provokasyona açık, çatışmalı ve program açısından eksikliklerle dolu mücadelesine bir çeki düzen verme fırsatı verebilecekti. Fakat ilk fire de bu çağrının meşru olup olmadığı hususundaki değerlendirme yüzünden verilmişti; PSK. PSK, çağrının yanlış bir yerden geldiğini, partilerinin ancak partilerin çağrısına kulak verebileceğini, bunun için bir araya gelecek olan Kürdistani partilerin bir çağrıda bulunarak problemi çözebileceklerini bir bildiri ile (sözcükler tam böyle olmasa da anlam itibariyle aynı) ilan etti ve hiç bir toplantıya katılmadı. Fakat öte yandan PDK ve YNK böylesi bir çağrıyı yapacak durumda değillerdi. Güney'in daha henüz karanlık olan geleceği daha da karartılabilirdi. Açıkçası Türkiye'nin doğrudan müdahalesine davetiye çıkarmak gibi bir şey olacaktı bu. Bundan dolayı bu partiler, özellikle YNK kendi temsilcisi vasıtasıyla bu hazırlık toplantılarına katılacaktı. Öte yandan, (samimi olarak yazıyorum) saptayamadığım sebeplerden dolayı Kuzey PDK de daha sonraları çalışmalardan çekilmişti.
Ben PKK'nin bütün resmi toplantı hazırlık komitelerinde, bir hazırlık komitesi üyesi olarak yer almayı, kendi bağımsız emirlere kapalı kişiliğime ters gördüğümden baştan red ettiğim için sadece çağrılı olduğum toplantılara katılıyordum. Bundan dolayı bilgilerim öncelikle gözlemlerime ve sağlam ikinci elden bilgilere dayanır. Bunu da peşinen belirteyim..
1996 Yılı'nda (ay ve günü hatırlamıyorum) KNK hazırlık komitesi en önemli toplantılarından birini yaptı. Bu toplantı katılım açısından oldukça ciddi idi. PKK mümkün olan en üst düzeyde katılım sağlamıştı ve 20 temsilcisi vardı. YNK Avrupa Temsilcisi Ahmed Bamerni düzeyinde 20 kişilik bir heyetle oradaydı. PDK, Barzani ailesinden bir temsilci ile birlikte gelen 20 kişi ile yerini almıştı. ABD'den gelen ve Bedirxan ile êzdî Şêr ailesinin ikisinden de kök alan Seyf Bedirxan, Nehriler'in bir torunu, Ailesini temsil etmese de Qazi ailesinden Hasan Qazi, Uluslararası hukukçu Nuri Talabani, İsmet Şerif Vanli, 1975 yenilgisinde sorumlu mevkide bulunan ve her zaman yıldız olmayı başaran Mahmud Osman, 1964'e kadar PDK Sekreteri olan İbrahim Ahmed, Mısırlı Kürt kökenli bayan yazar Dürriye Ewnî, Bazı eski Kürt diplomatlar, her kıtadan Kürt temsilciler, Eski DEP Milletvekilleri ve DEP'liler, aralarında benim de bulunduğum başımsız başka şahsiyetler oradaydı. Toplantı 150 kişilikti. İlk kriz, PKK Genel Başkanı'nın telefonla toplantıya bağlanarak bir konuşma yapması üzerine patlak verdi. Fakat durumun nezaketini anlayan PKK Lideri bu isteği geri aldı. Bunun yerine onun yaptığı konuşma Kürtçe'ye çevrilerek sunuldu. Ardından YNK Temsilcisi çerçevesinde bir kriz patlak verdi. Bu da üstü örtülerek giderildi. Kongre bu durumda kısa bir süre içerisinde yapılacak olan nihai toplantı ile ilan edilebilirdi. Benim bu teklifimin gerekçesi, gecikmeden ötürü dış güçlerin parmağının bu oluşumun içine girebileceği ve ciddi temsil gücünün geriliyeceği şeklindeydi.. Fakat Mahmud Osman'ın "tez"i kabul gördü. Buna göre fakslarla ve yüz yüze görüşmelerle bizzat Mesud Barzani ve Celal Talabani'nin katılımının sağlanması gerekiyordu..Oysa bu, daha sonra ortaya çıkan çok ciddi durumların ışığında bakıldığında kuşku götüren, amaçlı bir geciktirme idi.
Nitekim daha sonra, 1997'nin 14 mayısında Türk Ordusu'nun Güney'e inmesi ve bölgedeki yayılışı ile Güney'e Türkler'in müdahalesi için her zaman "meşru" zemin hazırlayan PKK'ye karşı PDK'yi de yanında yer almaya zorlaması ile PKK'ye karşı büyük bir saldırı başladı. Bu savaştan sonra PDK ile PKK arasında ipler tamamen koptu. O sırada, PDK ile daha henüz bir nevi savaş halinde bulunan YNK, PKK'den yana tavır koymaya başlamıştı.. PKK'de bu fırsatı hiç pervasız kullanıyordu. Yani kısacası KNK artık başlangıçtaki amaçlarından saptırılmaya, gittikçe ulusallıktan çıkıp bazı partilerin güç ve etkinlik gösterisi alanı haline getiriliyordu, ki bu, bugünkü gözle olaya baktığımızda tabii idi. Ama daha henüz herşey bitmiş değildi. Bu büyük krizden sonra Aralık 1997'de yine büyük bir hazırlık toplantısı yapıldı. Fakat bu toplantı da önemli merhale kaydedilmeden sona erdi.
Bu arada PKDW'de iç rekabet de gelişmiş, Yaşar Kaya ile Zübeyir Aydar arasında süren kariyer savaşı derinleşmişti. Hasta derecede kariyerist olan bu iki DEP'li, PKDW içinde sanki bir ipte iki cambazı oynuyorlardı. PKDW'nin Roma toplantısından önce durumu çok zayıflayan Yaşar Kaya bu zayıflığı gidermek için, Aydar'ın kıskanç bakışları arasında Şam'a bir gezi düzenlemşti. Orada konuşulanları elbette bilmiyoruz. Ama dönüşte yüzü iyice gülen Kaya'nın, kendi deyimi ile "işi bağladığı" anlaşılmıştı. Buna rağmen hazır kitlenin neredeyse tümünün Yaşar Kaya'ya karşı çok kötü hisler beslediği açıktı.. Kaya bundan dolayı seçilmeme riski taşıyordu ve Roma toplantısı boyunca, seçime kadar rahatsızdı. Seçim günü istenen 2/3lük çoğunluğu ilk iki turda, Öcalan'ın kesin "emri"ne rağmen sağlayamıyordu. Ben, Buldan ve Kılınç oylarımızı açıktan Kaya'nın aleyhine kullanıyorduk. En nihayet bir gece operasyonu ile en son muhalif PKK'li de ikna edilince Kaya seçilmiş ve yanına Özcan Keldoyo'yu alarak Roma barlarında bir güzel kafayı çekmişti..

Fakat Zübeyir Aydar, sona yaklaşmakta olan KNK çalışmaları dolayısıyla büyük prestij kazanmış, gruplaştığı arkadaşları vasıtasıyla toplantı katılımcılarının (KNK tolantılarıdır kastım) ve katılımcı adaylarının büyük bir kısmının sempatisini kazanmış, adeta toplantıların patronu haline gelmişti. Artık neredeyse tek seçiciydi. Kaya'nın haset dolu bakışları arasında o yökselirken, Kaya aşağılara kayıyordu. Şimdi artık sımsıkı sarıldığı bir PKDW Başkanlığı'ndan başka bir umudu kalmamıştı. Bu iç çekişme neredeyse partiler düzeyindeki çekişmeyi gölgelemişti. Toplantı paralarının tümü PKK bütçesinden çıkıyor, tüm masraflar, yiyecek, yatacak ve transport dahil her şey finanse ediliyordu. Bazı (yazmaktan utanç duyuyorum) Kürt "ileri gelenleri"nin "iyi bir tatil" gözüyle baktıkları bu lüks toplantılar artık Aydar'ın "finanse" ettiği/ettirdiği birer toplantı havasındaydı. Bundan dolayı Aydar'a yakın durmak, bir dahaki toplantının bileti olarak görülüyordu.. Mayıs-1998 sonu itibariyle (KNK dökümanlarında bu toplantı yanlış olara Aralık.1997 olarak gösteriliyor) Süleymaniye'de, YNK bölgesinin bütün parti ve örgütlerinin yer aldığı 500 kişilik bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda alınan en önemli karar "Toplantıya katılan partiler olarak irademizi Brüksel'e teslim ediyoruz" mealinde olanıydı. Yani bu durumda Brüksel'de alınacak olan bir karar Süleymaniye'yi tamamen bağlayacaktı.. (devam edecek) 2006-01-07
Sirac Bilgin

2006-01-07




Gorusunuz