Bazıları sadece MHP'yi görür... Oysa saldırılar her yönden

Türkler'in kendi çoğunluk alanlarında yaşayan Kürtler'e, ki bu alanlar 1920'den beri "Türkiye olarak anılıyor", aralıksız olarak saldırılıyor, adam öldürülüyor ve insanlarımız küçük merkezleri terke zorlanıyorlar. Bazı üniter devlet taraftarı yayın organları ve Türkler'in beşinci kolu durumuna düşmüş olana "ajanslar" bu saldırıları sadece MHP taraftarlarına mal etmeye çalışıyorlar. Hedef şaşırtmaca olarak gördüğüm bu eğilim bizi, "sağ-sol" ayırımından doğan kavgalara kilitleyen 1968-1980 yılları arasına kilitlemeye çalışıyor. Aradan geçen bunca yıllara, kendisini marksist olarak tanıtan solun dünya çapındaki yenilgisine, Kürt Milleti'nin verdiği bunca kurbana bakmadan yaşatılmaya çalışılan geri çekilmenin vardığı nokta ürküntü vericidir. Bir tek adama bir milletin kurban edilmeye çalışıldığı bu nokta Kuzey'deki Kürt Halkı üstüne estirilen "Kürt Özgürlük Hareketi" terörü eşiliğinde varılmıştır. Kürt tabanlı bir Türk partisi görünümü vardır desek, bu hareketin yurtsever tabanı sakın gücenmesin. Biz burada hep bir avuç yılgın, yağcı, çıkarcı ve oldukça kirli, eli kanlı yönetici ve onların maşası durumundaki robotlarla gerillayı ve tabanı ayrı tutuyoruz.
Bu sindirme, katletme, küçük yerleşim birimlerini terketme durumunda bırakmalar, Kürt Mileti'ne karşı duyulan toplu kinin bir göstergesidir. Hiç kimse Türkler'in şurda, burda geliştirdiği cinnet olaylarında sedece MHP gölgesini aramasın. Bence şu anda MHP, Türk Halkı'dır. Bakın partilerine, bir avuç insan hariç hepsi Kürt insanının kanını içmek için can atar durumdadır. Gelinen bu noktada "yumuşak dil" kullanarak, "halkların kardeşliği" ucubesini öne çıkararak saldırıları önleyemezsiniz. Adamların sloganı kayıtsız şartsız teslimdir. Kürt ya teslim olup Türkleşecek, ya da ölecek.. Bunu siyasilerinin, üniversitelerinin, camilerinin ve kahvehanelerinin, kısacası devletin ideolojik aygıtlarının tümünün gündeminde görebilirsiniz. Dolmuşa binen birinin Kürtçe konuşmasını resmiyette devletleri yasaklamıyor, ama devletlerinin yarattığı kafa yapısı bu "eylemi" yargılıyor ve cezayı da biçiyor; ölüm! Yani yok sayıcı, yok edici bir insan tipi orta yerde dolaşıyor, vuruyor, kırıyor ve aferin alıyor. Hukuk sistemleri ellerinin altındaki Kürt için işlemiyor.
Siyasilerin çoğu, yumuşak tutumun hiç bir işe yaramadığını görmemekte ısrar ediyorlar. Türk'ün etraflı bir plan çerçevesine hareket ettiğini, bu programda Kürt'e hedef şaşırtmanın dışında hiç bir söz vrmeye yer olmadığını hafsalaları almıyor. Bir örnek verelim; Şemzinan Olayları sonrası.. Bu olaydan sonra iyi polis; görünen iktidar... Kötü polis muhalefet güya kapıştı.. Ama kimse bu kapışmanın perde arkasında olayı saptırmanın yattığını görmedi. Dolayısıyla kısa bir süre içerisinde, başta meşhur Zat'ın çevresi olmak üzere Türkler'le birleşmeyi şeref addeden aydınların da gayreti ile gündem Türk Devleti'in istediği mecraya girdi ve kısa bir süre sonra mehter takımının o iğrenç işgalci gölgesi eşliğinde Şemzinan yeniden fethedildi..
Türkler her yerde ve alanda saldırı üzerine saldırı düzenlerken, bizimkiler adeta kayıplara karışmış vaziyette. Be arkadaşlar, şu koskoca İstanbul Metropol'unda üç kişi bir köşeye sinip geçmekte olan bir polis'e "tükürüp" kaçamaz mı? Bir ekonomik merkeze girip üç eşya "kıramaz" mı? Bu ne sukunet? Silekelenmek isteyen çıkmayacak mı? Metropollerde kitlesel değil, bireysel, küçük grupsal duruşla çok şey yapılabilir. Bunu dünya direnişler tarihinden çok iyi biliyoruz. Küçük gruplarla eylem içinde pişerek büyümek ve doğru eylemlilik sonucu kitleselleşmek mümkündür. Çetin yoldur. Sermayesi insanın kendisidir. Ama emindir. Cevapsız Türk eylemi kalmadığı zaman, durup düşüneceklerdir.
Bakınız, TUSİAD'ın teklif ettiği Türk seçim sistemindeki adaletsiz yüksek baraja, başbakanları Recep Tayyip Erdoğan, böyle bir konunun gündemde olmadığını söylerken, Baykal, "Etnik temelde bir siyasal yapılanmayı başlatabileceği"ni sölemekte bir sakınca bulmadı. Bu ne demektir? Şu demektir: İyi polis ve kötü polis bu kadar sakıncalı (!) bir değişime karşı ortak tavır koymaktan geri durmadılar. Yani Kürtler'in Türk legalitesine uygun bir örgütlenme ile seçime girmesine evet, fakat Türk Meclisi'ne girip Kürt Sorunu'nu tartışmalarına hayır diyorlar. Açık ve net.. Türk Tarafı ne kazanacaksanız, savaşarak kazanmanız gerekiyor demekte. Aksi takdirde patronun verdiği ile yetinecek insanlarımız. Bunun adı ise, kimliksiz, yurduna, milletine yabancılaşmış, aşağılık bir yaratığı can olarak kurtarmak demektir. Kendisi olmaktan çıkmış bir millet, bir tek ferdi itibariyle de olsa yaşamasa daha iyi değil mi?

2005-12-22




Gorusunuz