Saitler Olayı ve Aydoğmuş'a cevap-II

Aydoğmuş şunu peşinen bilsin, olay hakkında kayda değer bütün delil ve yazılara çok önceleri ulaşmış bulunuyorum. Kendisini hiç zorlamasın, ben "şu delile ulaşmadım" falan gibi bir özür ileri sürecek yapıda biri değilim. Olay benim için ayan beyan açıktır. Bu olayın ŞİMDİ TEKRAR PİŞİRİLİP PİYASAYA SÜRÜLMESİNİN SEBEBİNİ KESTİRMEK İSE ÇOK KOLAYDIR. BUNUN İÇİN DİPLOMATİK LAF YUVARLAMALARA GİRİŞMEDEN DOĞRUDAN DOĞRUYA SEBEBİNİ DE ORTAYA KOYACAĞIM. Eğer bununla da tatmin olunmazsa bu kez kendilerinden kesin ve net bilgi ve belge bekliyorum.Şimdi ise başta KDP'lilerin araştırmasının toplandığı uzun bir raporu özetleyerek veriyorum:
Ama öncelikle kaydedeyim, bu yazının yazarı olayları tarihin değerlendirmesine bırakmış, yurtsever DDKD'lilere ve iki Said'e saygı duymaktadır. Umarım herkes birliğin hayati olduğu bu sırada Aydoğmuş'un tuttuğu yolu iyi görür. Değerlendirmede geçen DDKD ile ilgili değerlendirmeleri tarihe mal olmuş karşılıklı KDP-DDKD sertliğini bir daha anma olarak görünüz. Bir yazı yazılırken gerçekleri saklamanın birliğiğe hizmet etmeyeceğini herkes bilebilir durumdadır. Şimdi konumuza geçiyorum:
Said Elçi, çok hapis yatmış, çok eziyet çekmiş bir Lider ve bir ağabeyimizdir. 1971-Türk Rejimi sıkıyönetim ilan edip, hükümet sözcüsünün çağrısı ile "olaylarla uzaktan ve yakından ilgisi olan herkes derdest edilsin" emrini yayınladıktan sonra Kuzey'de kalamazdı. Biraz kenara çekilmek ve bu arada Said Kırmızıtoprak'ın ayrı parti kurmasını da tartışmak üzere Güney'e çekilmeye karar verir. Bu amaçla Nusaybin'e gider. Oradan partili arkadaşları tarafından Güney-Batı'daki Qamişlo'ya geçirilir. Doğruca Mihemmedê Begê'nin evine gider. Suriye-KDP'liler ile toplanır ve Güney'e geçme niyetini bildirir. Partili yoldaşları Zaxo'da şoförlerin grev halinde bulunduklarını, durumun karışık olduğunu, gitmemesini salık verdiyseler de durum acildi ve Said Elçi orada oturup bulutların dağılmasını bekleyemezdi. Bunun üzerine Mihemmedê Begê ile birlikte Zaxo'ya geçer. Orada İsê Suwar'ı bulur ve Barzani'ye ulaşmak için araba ister. Fakat şofürlerle dayanışma amacından dolayı İsê kendisine araba tahsis etmez.İşte o sırada Zaxo'da bulunan Said Kırmızıtoprak (DR Şivan) ve Hikmet Buluttekin ( Çeko) ile buluşturulur. Şivan ve Çeko yanlarına Said Elçi ve Mihemmedê Begê'yi alarak doğruca Kumri'ye götürürler. Orada Elçi ve arkadaşı MİT ajanı olmakla suçlanarak tutuklanırlar. Başlarına da Mahmut Tilki nöbetçi olarak bırakılır. Said Elçi kendisini tanıtır. Mahmud zaten onu tanıyordu. Bunun üzerine Said Elçi Mahmud'a, durumu Es'ad Xoşevî'ye bildirmesini, hayatının tehlikede olduğunu, Xoşev'i'nin kendisini kurtaracağını söyler. Ama Mahmud, Dr Şıvan'dan korkmaktadır. Es'ad'a haber vermeye yanaşmaz.O sırada dini eğitim görmek amacıyla Zaxo'da bulunan Said Elçi'nin yegeni Mella Abdullatif Savaş, dayısının Zaxo'ya geldiğini ve Dr Şivan'ın jipi ile Qumrî'ye geçtiğini öğrenir.Mella abdullatif doğruca Qumrî'ye gider. Dayısını merak etmiş ve görmek istemektedir. KDP-T'liler onu da "casus" diye tutuklarlar. KDP-Tliler tarafından "Devrim Mahkemesi" kurulur ve idam kararı çıkarılır. Karar Politbüro'da oylanır ve Çeko, Brusk ile Şivan'ın oyları ile resmileşir. İnfazı Mahmud Tilki'ye teklif ederler. Fakat Mahmud red eder. Bunun üzerine kararı bizzat imzacılar yerine getirirler. Bütün bunlar Çok kısa bir süre içerisinde ve hiçbir makamla irtibata geçme fırsatı olmadan gelişti ve bitti.Bu arada şunu da kaydedelim: Said Elçi, infaz sırasında gözüne band takılması isteğini şu cümlelerle red etmişti: "Ben hayatım boyunca bu topraklar için mücadele ettim. Şimdi beni kendi yurttaşlarım öldürüyorlar. Onlar aslında bu kurşunların Kürt Milleti'nin davasına sıkıldığını bilmiyorlar. Ben onların gözlerinin içine baka baka ölmek istiyorum"...,
Sonra kamp büyük bir sessizliğe gömülür. Artık olayın kapandığı sanılan bir sürece girdiklerine kendilerini inandırmaya başlamışlardı. Fakat kazın ayağı öyle değildi. O sırada Güney'de bulunan Dervêşê Sa'do, Said Elçi'nin ve Mıhemmed'in KDP-T Kampı'na götürüldüğünü, ama ondan sonra kendilerinden hiç bir ses çıkmadığı görüldü. Arkadaşları da kötü bazı şeyler cereyan ettiği hususunda endişe taşıyorlardı. Dervêş'e olayı araştırması hususunda tam yetki verildi.
Bunun üzerine Dervêşê Sa'do direkt olarak Gılala'ya gitti ve resmi şikayetini bildirdi. TKDP olarak Said Elçi'nin hayatından endişe duyduklarını söylüyordu. Said'le Dr Şıvan'ın en son Zaxo'da birlikte görüldüklerini, daha sonra jipe binip karargaha gittiklerini ve sonradan hiç haber almadıklarını da eklemişti. Bunu duyan Mustafa Barzani derhal kampı kuşattırdı ve orada bulunan, bulunmayan tüm KDP-T'lileri tutuklattı. Tutuklular Akr'e'de bir camiye kapatılıp sorguları yapıldı. Daha Akrê soruşturmasında bile olay aydınlanmıştı. Dr Şivan katil olayını kabul etmişti.Bundan sonrasında TKDP şikayetçi ve üç KDP-T'linin infazında ısrarcı olmışlardı.Olay böyle, hem de tanık ifadeleri ile. Görüldüğü gibi öyle Soro'nun polis ifadesine mahkum olacak kadar basit ve olaya tamamen kenardan bakan bir durumumuz yok. Soro'nun polis ifadesini sırf , şimdi Allah'ı ile başbaşa olan ve Aydoğmuş ile bir zamanlar aynı safta mücadele etmiş bir kişinin benim elimdeki gerçeklerle uyuşan ifadesini, imza ve metni ile okuyucuya sunmaktı. Ama Aydoğmuş arı kovanına çomak sokmakta bir beis görmediğinden ve çok bilmiş bir şekilde kafa karıştırmaya devam ettiğinden, İki Saidler olayı'nı basit bir şekilde arz etme lüzumunu hissettim. Olaydan sonra kurulan DDKD kendisine slogan olarak "Çeko, Brusk, Şivan, Mücadeleye devam" içerikli bir savaş ilanı metni seçmişti. KDP de onları "cahş" olarak lanse ediyordu. 1975'ten sonraki süreçte Kürtler'in yaşadığı bu ilk büyük bölünme, sonuç olarak çok tahripkar olmuş, halkın bir kesimi arasında selam sabah kesilmişti. Güney'de artık bir gerçek haline gelen Talabani'nin YNK'si bu kesime ilaveten TKSP, TİP'li Kürtler, KAWA'cılardan kopan bir kanat, Ala rizgari gibi örgütlerce alabildiğine destekleniyor, aydınlar arasında KDP'liler adeta MİT ile eş sayılıyordu. Karşılıklı bir çamur atma, karalama kampanyası vardı. Öylesine senaryolar, öylesine hikayeler uydurulmuştu ki KDP'liler bile kendi kendilerinden şüphelenir duruma getirilmişti.. Yani Said Elçi'nin ölüme giderken dile getirdiği mucizevi görüşler olduğu gibi tutmuştu.Bu karalama ve çamur en sonunda KDP'nin bölünmesine ve oradan doğan KUK'un Sait Elçi taraftarları ile arasına mesafe koymasına yol açtı. KUK, KDP'nin asıl sahiplerini ancak; "gerici feodal önderlik" niteledikten sonra DDKD tabanlı parti ile bir cephe içinde yer alabilmişti.. Bunlar hepgeçmişimizin gerçekleridir. Ders alacaksak hiçbir şeyi saklamadan ders alacağız. Kedi gibi pisliğini kapatarak bir yere varılamayacağı şimdiye kadarki pratik açıkça göstermiştir..Aydoğmuş benim "tarihçiliğim ile de kendine göre "alay" etme yoluna gidiyor. Eh insan oğludur, yeter ki düşmanca değerlendirmeyi bayrak edinsin, değil benim gibi kendisini çok küçük bir insan olanı, peygamberi bile eleştirir. Ama tarihten söz açılmışken benim geliştirdiğim "tarih araştırmacılığında metodoloji"yi de eleştirse de kurtulsak.. Barzanlılar'ı da eleştirmeye devam edeceğini söyleye bu Zat, beni, "Sirac Bilgin, normal uygar bir politik tartışmada ve politik mücadelede yeri olmayan bu anlayış, söylem ve yöntemiyle Kürt hareketini nereye götürmek istiyor?" diyebiliyor. Peki bu Zat, haksız, bıngehsiz, afaki görüşleriyle, tam da bu kader günlerinde Barzaniler'i eleştirmek suretiyle Kürt Hareketi'ni nereye götürmek istiyor? Bunu gelecek yazısında bildirse de merakımızı giderse..
Sonuç olarak, Kürdistan'da herkes parti kurma, grup oluşturma, eski partileri canlandırma hakkına sahiptir. Bunun için izin alacak bir merci yoktur. Aydoğdu'nun kısıtlı sayıda ziyaretçisi bulunan Site'ına girdim. Alexa değerlendirmesinde benim kişisel Site'ım olan www.kekuyon.com"dan 167.000 sıra geride olan bu site'ın eski DDKD'yi canlandırma amaçlı olarak işlev gördüğü biliniyor. Bu kadar sınırlı takipçisi olan bir grubun (ki her takipçi net taraftar değildir, hatta yarısı bile) DDKD'yi nasıl canlandıracağı doğrusu merak konusu. Ama benim demek istediğim başka bir kötülük işleniyor: Kin üzerine, kutuplaşma temeli üzerine Kürdistani politika yapılamaz. 1970'li yıllardan beri köprülerin altından çok sular aktı. Koskoca bir gerilla savaşı geçirdik ve şu anda Kürdistan'da sokağa, hakim, dağlarda güç bulunduran büyük bir örgüt var. Hiç kimse artık eski KDP-DDKD kutuplaşmasını kaşıyarak güçlenmeyi hayal etmemeli. Zaten bu çok uğursuz bir politikadır.
Şu anda Kuzey'de tartışılan Aydoğmuş'un niyeti değildir. Tartışma teslimiyetçiler ile Kürdistani düşünenler arasındadır. Biz, gerek Welatparêz forumu olarak ve gerekse kişi olarak ben bu konuda çok büyük bir mücadele yürütüyoruz. Bir yandan Welatparêz iştirakçilerinin esaslı bir bölümünün örgütlenme çabası, ki bu örgütlenme Türkler'in anladığı siyasi dilden konuşacak olanların öncülüğünde gelişme çabası içindedir, öte yandan da karalamalarla, boşa çıkarmalarla ve Türk Devleti'nin aramıza sokmaya çalıştığı ajan-provokatörlerle uğraşma gereği..Aydoğmuş'a ve onun gibilere bu son cevabımdır. Bundan sonra kesintisiz bir şekilde bizim gündemimize kilitleneceğim. Onlar, kendi deyimleri ile istedikleri kadar Barzanile ve Barzani ile uğraşsınlar, hiçbir şey başaramayacaklardır. Barzani ve Barzaniler artık dünyaca politik anlamda tanınmış, meşruiyet kazanmış isimlrdir. Onları eleştirmede kiminle yarışırlarsa yarışsınlar imajda ufak bir gedik dahi açamazlar..

2005-12-10




Gorusunuz