Saitler Olayı ve Aydoğmuş'a cevap-I

Aydoğmuş, eski sendikacı, Komünist (veya eski komünist), Zaza, dolayısıyla sopası elinde biri, eski DDKD'li benim bir tek belgeyi açıklamamı zımnen cehalet ve olayları saptırıcı olarak nitelemiş ve bu cehaletin üstüne atlayarak uzun bir cevap yazmış. Sağolsun. Bu cevabında ana başlıklar altında üç şey yapmaya çalışmış: Birincisi benim kişiliğimin ne kadar olumsuz olduğunu "ispata" çalışmış, İkincisi; Olayı ne kadar saptırabilirim"in telaşı içinde, bulabildiği ne kadar çelişik ifade ve delil varsa bahsetmiş, üçüncüsü ve en önemlisi; I-KDP üzerine şüphe bulutlarını sevk etmek suretiyle mazisi ile en barışık insan olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır.
Aydoğmuş çok kurnazca kaleme aldığı iddianamesinde, cevap yazacağımı bildiği için, öncelikle kişiliğimin oynaklığını ortaya koymaya çalışmış. Bölece peşin hükümlülük yaratarak yazımın önemini silme çabasına girmiştir. Fakat daha öncesinde ise üç suikast atlatmış olan beni, yeni tehgitlerle sindirmeye çalışan ve ölümle tehdit edenlere neden "buyurun eğer bir halta edecekseniz gelin, buradayım" anlamındaki sözlerimi çarpıtıyor ve çaresiz kaldığım zaman buna uygun davrandığımı ima ederek, kendisinin de aynı tarzı bana karşı kullanabileceğini, ama bunu yapmayacağını ima eden bir satırlar dizisi eklemeyi de unutmuyor. Aba altından sopa.. Dedim ya o da Zaza...
Benim KDP ile PKK arasında git-gel'de bulunduğumu, nerede bulunuyorsam orayı "mutlak doğru" olarak ve terörle ileri sürdüğümü yine imalarla veya direkt olarak yazıyor, sezdiriyor. Mutlak doğrunun olmayacağını (ki bence en doğru saptaması budur ve dikkatli okuyucularım benim bu tezi yazılarımda hep dile getirdiğimi bilirler) haklı olarak kaydediyor. Ama benim nerede bulunursam hep oradaki doğrunun mutlak doğru olduğunu çok sekterce dile getirdiğimi yazıyor. Böylece PDK ve PKK arasında mekik dokurken bir onun bir diğerinin doğru olduğunu öne süren bir komediyi oynadığımı okuyucusuna kabul ettirmeye çalışıyor (ki bu okuyucuılar, söz konusu yemi yutmaya zaten dünden hazırdırlar).
Şimdi açık ve net yazıyorum:
Ben ve Aydoğmuş, hayatımızın hiç bir anında birlikte olmadık. Ne geçmişte ne de şu anda. O komünist iken ben Kürt Milliyetçisi idim. TKP ile kolkola SSCB Komünist Partisi'nin statükocu izini takip eden Aydoğmuş, bana ulusal konularda ne kadar ders verebilir, bunu okuyuculara bırakacağım. Ama bunun için devresel duruşlarımın haklı olup olmadığını tartışacağım:
KDP-T'nin kuruluşu konusuna girmeden Zindan 1971-72 sürecine baksak, Aydoğmuş'un birlikte hareket ettiği kesimin, TİP ile birlikte hareket ettiğini ve bu kesime karşı; Ben, İsmail Beşikçi, Heqi Hüseyn, KDP kitlesi ve Rizgarî nüvesi ya Kürtçülüğü, ya da Kürdistan Ulusal Kurtuluşculuğu'nu savunuyorduk. Bundan dolayı hazırlanan ve zamanın adalet bakanına sunulacak olan dilekçede iki ibareden biri kabul edilecekti: Bunlardan birincisi, sözcümüz Beşikçi tarafından sunulan; "bizim burada bulunmamızın sebebi Kürt olmamızdır", diğeri ise Aydoğmuş'un içinde bulunduğu grubun görüşlerini aksettiriyordu ve şöyleydi; "bizim burada bulunmamızın sebebi siyasidir".. Kürt ve siyasi ayırıumı aslında tamamlayıcıdır, ama o anda duruş farkını ifade ediyordu ve temel bir ayrılığa tekabül ediyordu.
Saitler'in yok edildiği sırada zindandaydık.. Olay büyük bir moral bozukluğu yaratmıştı. Her iki taraf da üzgündü.. Ama aynı zamanda olay sert bir ayrışmaya da yol açmıştı. İşte bu ayrışmadan sonra 1974'ten sonra kurulan DDKD'lerin taraftarları ile bizim aramızda akla kara denilecek kadar ayrılık konmuştu.
Burada benim duruşum oldukça sertti. Neden? Çünkü ülkemizin bir Köşesinde Mustafa Barzani ölüm-kalım kavgasına girmişken, cephe gerisi sayılmasdı gereken Kuzey'de büyük bir çoğunluk bu büyük başkaldırının liderini, Mustafa Barzani'yi topa tutuyordu. İşte duruş farkı burada yatıyor.. Ben ve birlikte hareket ettiğim KDP'lliler; "önce vatan", "Önce Kürt Milleti" diyorken, karşımızdaki okumuş çoğunluklu grup ve partiler, "önce ideolojik mücadele", önce feodal-gerici Barzani Liderliği'nin tasfiyesi" diyordu. DDKD buna ek olarak "intikam" güdüsünü en öne koymuştu. Dar günde Barzani'yi yok etmek için elinmden geleni yapan Aydoğmuş, şimdi kalkmış "Mella" Mustafa Barzani'yi ve Mesut Barzani'yi takdir eden öven yazı yazdım, diyebiliyor. Keşke o günlerde bütün gücün ile zorlukları omuzlayıp yeninin yaratılamsına katkıda bulunsaydın da daha sonra istediğini yazsaydın... Diyeceğim ama insanda laf boldur..
Bu duruşumu iyi anlayamayan, daha sonraki duruşumu da anlayamaz. 1984'de PKK yılların ardından ilk kurşunu patlattığında, bu kurşunun yarattığı heyecanı çok iyi anımsıyorum. Ulusumuz artık Kuzey'de de ayrışmaya doğru gidiyordu. Daha sonra köyler yakılmaya, insanlar faili Türk cinayetlere kurban gitmeye, İlkek Kürdistan ekonomisi alt-üst edilmeye başlandı. Milyonlarca Kürt İnsanı'nın göçettirilmesi de cabası. Hiç kimse bunaseyirci kalamaz; "işte PKK Kürdistan'ı mahvediyor" gibi hamasi belirleme nutuklarla durumu geçiştiremezdi. Benim insanım şehit düşüyor, ırzına geçiliyor, sokaklarda perişanlığa itiliyorken ben kişi olarak duramazdım. 1985'te Çolig'den çıkışım, yeni ve PKK'ye paralel, ama Milliyetçi çizgide bir hareket oluşturulması içindi. 1988'de Avrupa maceram başladığında, beni öldürmeye kalkanlar dahil herkes ile el sıkıştım, bir çıkış yolu aramaya başladımç Ama Avrupa'daki ve ülkedeki PDK'lilerden öok sınırlı destek buldum. "Macera"ya atılmaya gönüllü ülke içinden 28 kişilik bir liste alabildim. Ama tam da o sırada Avrupa düzeyinde kurabildiğimiz sınırlı birlik de dağıldı..
Şimdi artık bir yol ağzındaydım. Ya ülken yanarken seyredip gevezelik yapacaktım, ya da o anda hareketi yöneten PKK'ye omuz verecektim. OMUZ VERMENİN APOCU OLMAKLA BİR İLGİSİNİN OLMADIĞINI Özgür Politika yazılarım dahil heryerde açıklamama rağmen bedavacılar takımı bunu hep bir başka partiye girmek olarak lanse ettiler ve bu, doğrusu ARTIK UMURUMDA DEĞİL!
Şimdi Bay Aydoğmuş'a sorarsanız belki de "şehitlerimize saygılıyız" diyecektir. Oysa şehide saygı, o insanımız elde silah Ulusal Kurtuşu Savaşı sürecinde toprağa düşmeden, "gerillaya saygı" olarak beyan edilmeliydi. Ayrışmanın olduğu bir zaman kesitinde "bemin tarafım" dediğim gerilla için hiçbirşey yapmıyorsam, Tıpkı Güney'de Mustafa Barzani Liderliği'ndeki hareketi desteklediğim gibi onları da desteklemiyor idiysem, hayatı onlara dar edecek demeçlerle ortalığı bulandırıyorsam benim artık tarih olmuş bir şehidi sayıp saymamamın hükmü ne ola ki?
Evet Ben, Kürt Milliyetçiliği şiarımı hiç bozmadan "Bizim taraf"ta duruş sergiledim. Gerillanın cesaretini arttırıcı TV konuşmaları yaptım (ki bunlar her birlik içinde seyrediliyordu), yazılar yazdım, seminerler verdim, gerillayı sahasında ziyaret ettim, dersler verdim, birlikte hava saldırısı yaşadım.. Bununla sınırlı bir gurur duyuyorum.. Sınırlı diyorum, çünkü tüm enerjimi verdiğime inanmıyorum' Şehitlerin affına sığınıyorum. Ama ben hiç bir zaman düşmanın işini kolaylaştırıcı bir duruş zayıflığı sergilemedim.
Şimdi ise ULUSAL İHTİLALCİLİKTEN TESLİMİYETÇİLİĞE DÖNÜŞMÜŞ OLAN AYNI HAREKETİN LİDER KADRUSUNU; O ZAMANKİ KARARLILIĞIMLA ELEŞTİRİYORUM. Bunda dönüş nerede? Ben olduğum yerde duruyorum, değişen PKK Liderliği'nin kendisidir.
Peki şu anda Güney'i bütün gücümle desteklememin fırsatçılık olduğunu iddia edebilirsiniz. Ama tartın bakalım mkafanızda, neden böyle düşünüyorsunuz? Ben yine 1970'li yıllardaki Milliyetçi duygularla Güneyli Kiderler'in işini biraz olsyn kolaylaştırmak için kafa yoruyor, yerine göre onları uyarıyor, ama detaya girmiyorum. Neticede onların yürüyüşlerine Kuzey'den katkı sunmaya çalışıyorum. Peki bu uğraşım için onlardan bir madalya mı bekliyorum? Onlardan bir talebim mi oldu? Güney'e gidip bazı şeyler için fırsat mı kolladım? HAYIR! 62 yaşındayım. Bugüne kadar hep milşiyetçi bir tavır sergiledim. Bundan sonra da böyle olacaktır. Ben milliyetçiliğimi hiç bir zaman para ve şöhere tahvil ertmeye çalışmadım. Bu hastalıklı vücut tprak olacaksa, dosdoğru bir Kürt milliyetçisi olarak toprak olacaktır. Vasiyetim, mezarımın bile belli olmamasıdır.
Gelecek yazıda bu kez Saitler olayına bendeki bilgiler çerçevesinde kısa bir bakış arzedeceğim..

2005-12-10




Gorusunuz