Mesut Barzanî'nin PKK ile ilgili demeci ve son gelişmeler-I

Mesut Barzanî , Modern Kürt Tarihi'nde bir dönüm noktası olan ABD ve Avrupa turundan dönüşte Kürdistan Parlamentosu'nda bir konuşma yaparak izlenimlerini anlattı, bir anlamda parlamenterlere rapor verdi. Bu arada Bir parlamanterin PKK'nin teröristliği ile ilgili sorusunu şu mealde cevapladı: "Onlar da Bizim (Kürt Milleti'nin-NB) evlatlarıdır. Türkiye eğer Kürt Sorunu'nu siyasi yöntemlerle hal etmeye çalışırsa biz de onlara yardımcı oluruz. Ama eğer askeri metodlara başvurursa, bir PKK gider, daha sert bir PKK gelir..."
Ardından Türk Devleti, MİT Şefi'nin Sn Barzanî'yle ABD temaslarına çıkmadan hemen önce "karargahında" görüştüğünü basınına "sızdırdı". Şimdi ise Şemzinan'da tetiklenen olaylardan hemen sonra Türk Savaş Konseyi diyebileceğimiz generaller-siviller karması zatlardan oluşan bir toplantı yapıldı ve generallerden Barzani-PKK nüfuz savaşından bahseden demeçler geldi. Türk Meclisi'nde açılan genel görüşme de olayların bir başka yönü.. Kürtler ise bütün bunları ya seyrediyor, ya da laf yetiştirmeye çalışıyorlar. Şemzinan Olayları ile gündem belirleyen Kürt iken insiyafif yine düşmana geçti. Şimdi düşmanın yapacağı "soruşturma" ile varacağı "hüküm" bekleniyor.
Ben Sn Barzani'nin demecine yüksek değer biçiyorum, ama bazı rezervlerim olacaktır. Benim siyasi literatürüm ile ağır sorumlulukları olan bir Başkan'ın siyasi literatürü elbette farlılıklar arz edecektir. Fakat bazı ince duvarlar vardır ki bunu, sorumluluk derecesi ne olursa olsun, tüm siyasilerin aşması gerekir, şöyle: Kürdistan Sorunu ile Kürt Sorunu birleşik olacaksa, ağırlık Kürdistan Sorunu'nda olacaktır. Bu sorun bölgeseldir ve bir bütün olarak özgürleşmesi gereken bir vatan ile o vatanda yaşayan ve kendi kaderini tayin temelinde mücadele eden bir milletin sorunudur. Tüm bölgelerde ağrlığı aynıdır. Hele 20 Milyon Kürt'ün yaşadağı Türkiye ve Kürdistan'ın Kuzey'indeki ağırlığı en aşağısından Güney kadar olmalıdır. Bu bakımdan, Kürt siyasi literatüründe sadece Türk-Arapve Fars Legalitesi'nde parti kurarak mücadele etmek anlamında kullanılan " Kürt Sorunu 'Türkiye'de' siyasidir" ibaresini, Türkler'in 80 Yıllık pratiğini gözönüne alarak bu anlamı itibariyle red ediyorum. Kürt Sorunu bir bütündür ve bir milletin tarih sahnesine çıkış sorunudur. Bir İstikla Mücadelesi'dir. Sonuç almak için her vasıtaya baş vurulur. Gerçi Sn Barzani'nin demecine bu belirlemelerime muhalif açık bir ibare yoktur. Fakat pusuda bekleyen zorlayıcı yorumcuları ve PKK dışındaki görünen pratiği gözönüne alınca bu "Kürt Sorunu siyasidir" yorumunu zorlayacak olanları görmemek mümkün değildir. PKK ise Kürdistani rotasını kaybettiği için şu anda bir kurtuluş alternatifi olarak algılanamıyor.
Sn Barzani'nin "PKK terörist örgüttür" gibi bir belirlemeyi açıkça red etmiştir. Bu elbette Türk Devleti'nin psikolojik savaş merkezine darbedir. Onların basını mikrofon uzattıkları her Kürt'ten bu bel,irlemeyi onaylayan sözler beklerler. Onlar için PKK'nin teröristliği çantada kekliktir. Buna göre açık Kürdistani bir başka örgüt de siyasi şiddete başvurursa hemen "terörist" ilan edilecektir. Bir kazanımlarının ellerinen alınması az bir şey mi?..
İşte Sn Barzani'nin bu duruşu Türk Özel Harp Dairesi'ni hemen karşı atağa kaldırdı. "MİT Müsteşarı ABD seyahati öncesi Barzani ile karargahında görüştü" mealinde "basına sızdırılan" metin yeni ve genel bir atağın işaretleri ile doludur. "MİT ile görüştü" ibaresi Kürtler'in çok hassas oldukları bir konuyu ifade eder. Kürtler'in devletleşmeden önceki günlerde MİT ile görüşenlere hep ajan gözü ile bakılırdı. Türk Stratejistleri bu bilinçaltı şartrlanmışlığı harekete geçirmek için söz konusu görüşmeyi bilinçli ve planlı bir şekilde basına yayınlanmak özere vermişlerdir. "Karargahında görüştü" ibaresi de ince psikolojik bir yemdir. Karargah, devletleşmeyen bir güç söz konusu ise, ki Türkler Kürtler'in Güney'de devletleşmediklerini iddia ederler, başıbozuk güçlerin şefleri tarafından kullanılan gizli veya benzeri yerlerdir. Oysa Sn Barzani Federe bir Devletin dünyaca tanınma sağlamış başkanıdır. Evet MİT Müsteşarı Başkan Barzani ile görüşmüştür. Ama Sn Başkan onu Türk Devleti'ni temsil eden bir heyetin başı olarak kabul etmiştir. Görüşmenin yeri Başkan'ın misafirlerini kabul ettiği Köşktür.
Türkler, Sn Barzani'nin sağladığı büyük prestijden o kadar rahatsız olmuşlar ki, artık "Sevr Sendromu"nun gizlenir tarafının kalmadığının farkına varmışlardır. Başkan Barzani'nin "Kürtler'in kendi kaderlerini tayin ve bağımsız devlet kurma hakkı" olduğu yolundaki sözlerini bütün başkentlerde tekrarlaması onları kudurtmuşa benziyor. İşte Emekli büyükelçileri şöyle dile getiriyor bu korkuyu:
"Anadolu'nun parçalara ayrılmasını öngören, ancak Atatürk önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşı'yla tarihe gömülen Sevr Antlaşması, Milliyet'in ortaya çıkardığı Irak Federal Kürdistan Bölgesi Parlamentosu'nca hazırlanan 'Kürdistan Bölgesi Anayasa Taslağı'na girdi. Sevr'e atıfta bulunulmasına tepki gösterildi:
Hukuki etkisi kayboldu
Emekli Büyükelçi Gündüz Aktan: 'Sevr, hiçbir hukuki etki bırakmadan Kurtuluş Savaşı ile kaybolmuştur. Self-determinasyon hakkı, sınırlarımızda kim yaşıyorsa (Türk-Kürt), Kurtuluş Savaşı, TBMM ve Lozan Antlaşması'yla kullanmıştır. Bu hak tarihte bir defa kullanılır. İki dakikada bir bu hakkı kullanamazsınız. Irak'ta federasyon var. Federasyonlarda bir anayasa olur. Ayrıca böyle bir yerel anayasa olmaz. Irak Anayasası'na katılıp orada self-determinasyonu kullanacaksın, sonra bir anayasa daha yapıp bir daha self-determinasyon hakkını kullanacaksın. Bunun anlamı, ayrılma isteğini ortaya koymaktır. Kabul edilecek bir şey değil.'"
Laf kalabalığı ile diplomatik dili berbat hale getiren Türk büyükelçi'nin şu sözleri bir korkunun ifadesidir: "Sevr, hiçbir hukuki etki bırakmadan Kurtuluş Savaşı ile kaybolmuştur. Self-determinasyon hakkı, sınırlarımızda kim yaşıyorsa (Türk-Kürt), Kurtuluş Savaşı, TBMM ve Lozan Antlaşması'yla kullanmıştır."
Büyükelçinin "Kurtuluş Savaşı" dediği Türk-Yunan Savaşı elbette örgütlü Kürtler'i, mesela Kürdistan Teali Cemiyeti'ni, Kürdistan İstiklal Partisi'ni bağlamaz. Kemal'in kandırarak etrafına topladığı bir kaç Kürt'ün Kürdistan İstiklal Mücadelesi ile ilgileri yoktur. Bu zatlar Kürdistan'ı temsil yetkisini hiç bir zaman almı değildirler. Dolayısıyla Lozan "self-determinasyon hakkı"nın kullanıldığı ve Kürtler'in taraf olduğu bir anlaşma değildir. Hükümsüzdür..
(devam edecek)

2005-11-26




Gorusunuz